hesabın var mı? giriş yap

  • bizimki neden kontrol edilmedi arkadaşlar durduk yere tedirgin olduk gece gece? pazartesi en yakın okula gidip ilgililere gösteriyorum.

  • geçenlerde sevdiğim bir aile dostumuzun yanına gittim. beni bulunca da arkadaşının hukuki bir konuda yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyip beni arkadaşına kitledi*

    abinin yanına gittim. altmışlı yaşlarda bir abi, söze eşini kaybettiğini söyleyerek başladı. o kadar rahat ve kanıksamış bir şekilde söyledi ki kendi kendime eşi öleli en az 2 sene olmuştur diye düşündüm. eşimden geriye miras kaldı, bu işi nasıl çözeriz? dedi. hemen aklımdan beynimde yerleşik olan insanların ne kadar maddiyatçı olduğuna dair fikir dizisi geçti (klasik hikaye işte ölenler ölür kalanlar mal kavgası yapar). sonra konuştukça hikaye biraz daha açıldı. abinin ve rahmetlinin çocukları olmamış. rahmetli eşin üzerine de sadece bir araba varmış. veraset ilamı almışlar tam 42 kişi rahmetlinin mirasçısıymış. abimiz de bu mirasçıların paylarını ödeyip arabayı almak istiyormuş. aklımdan arabanın değeri epey yüksek galiba başka türlü 42 kişiyle uğraşılmaz düşüncesi geçti. konuştukça arabanın da pek para etmediğini öğrendim. en sonunda "hocam yanlış anlamayın ama ben sizin yerinizde olsam bu kadar uğraşmazdım. 42 kişiden vekalet toplamak imkansız gibi bir şey. bana 50.000 lira verseler bu işle uğraşmam, zahmetine değmez ayrıca sonuç da garanti değil" dedim. kendisi sonuna kadar bu şekilde uğraşacağını belirtti. benim sunduğum alternatifleri de dinlemedi.

    sonra muhabbet biraz ilerledi. eşinin 18 yıl boyunca kanserle mücadele ettiğini, tedavisi için kolaylık olur umuduyla 3 yıl önce bu arabayı aldıklarını ve arabaya 36 bin lira verdiklerini ama eski araba olduğu için çok arıza yaptığını bir araba parası da tamir için verdiklerini, eşinin kanserle mücadelesini, cesaretini anlattı. öldüğü günü en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu ve hikayenin sonu yaklaştıkça gözleri dolmaya ve sesi titremeye başladı.

    eşi ölünce dünyasının başına yıkıldığını, eşinin her şeyi olduğunu, eşi olmadan ne kadar eksik ve aciz kaldığını anlattı. en sonunda da "bu miras işiyle de beni biraz meşgul etsin diye uğraşıyorum, derdimden uzaklaşmak için" dedi ve insanların birbiriyle yalnızca menfaat temelli ilişkiler kuran duygusuz yaratıklar olduğuna dair ön yargım uzun bir aradan sonra yıkıldı. bu kadar ön yargılı olduğum için kendime de epey kızdım.

  • hepimizin hissettiği bir gerçek vardır. başkalarının hep bizden daha çok arkadaşı olur. kendinize kızarsınız bunun için. sorgularsınız falan. huysuz muyum lan ben. ukala mıyım. neden diğerlerinden daha az popülerim acaba vs. meğer kazın ayağı öyle değilmiş. bunun bilimsel bir açıklaması varmış. karşınızda:

    (bkz: friendship paradox) türkçe namıyla (bkz: arkadaşlık paradoksu)

    bu paradoks ilk kez 1991 yılında scott l. feld adında bir sosyolog tarafından ortaya atılmış. bu eleman önce birçok insanın, arkadaşlarına kıyasla ortalamada daha az arkadaşı olduğunu tespit etmiş. bunun basit açıklaması şu şekilde. çok fazla arkadaşı olan insanların sizin de arkadaşınız olma ihtimali doğal olarak daha fazla. ve bu terbiyesiz sosyal kişiler sizin de katkınızla arkadaş sayısı ortalamasını bir hayli yükseltiyorlar. bu sebeple arkadaşlarınız da ortalamada sizden daha fazla arkadaşa sahip olmuş oluyor. şurada videolu bir açıklaması var:

    https://www.youtube.com/watch?v=httlvvufays

    şurada da matematiksel hesapları:

    https://en.wikipedia.org/wiki/friendship_paradox

  • bence en güzel şöyle çözülür:

    makini: avuçiçine alınabilenler ve daha küçükleri.

    makine: avuçiçine sığmayacak kadar olan ama bir insanın kaldırabileceği ağırlıkta (20 kilodan hafif) olanlar

    makina: 20 kilo ya da daha ağır olan ama bir tondan hafif olanlar

    makino: 1 ton ve üstü ağırlıktakiler.

    makina mı makine mi

  • açılıyor diye dünyayı ayağa kaldıran andavalların neden anlamadığını anlayamadığım durumdur. 1.3 km'lik tünel için dünyada ilk muamelesi yapıp somali'den başbakan getirteceksin, arızalanınca biz demiştik diyenlere andaval diyeceksin.

    andavalın bayrak taşıyanı sensin be arkadaşım.

  • işlek caddede büfe değil benimki. "badanacılık".

    oysa ne heveslerim vardı benim, ne heveslerim. türkiye derecelerim mi yoktu, olimpiyatlara mı katılmamıştım, daha lise sıralarında herkes tarafından geleceğin akademisyeni gözüyle mi bakılmıyordu bana... sonra okula geldim. okuldan kaynaklı da değil aslında ya, bölüm diyeyim. bilenler var, psikoloji okuyorum. ama bezdim. ben ne kadar hayat dolu ne kadar yerinde duramayan bir insandım da deliler gibi istediğim bölüme gelince delilendim?

    nasıl oldu anlamadım. ama kafama girdi.

    badanacı olmak istiyordum lan. cidden. bunu istiyordum ben.

    internetten boya kartelalarına, fırça modellerine, badana tekniklerine bakmaya bir türlü doyamıyordum.

    zonguldak'ta bi' evimiz var bizim. babaannemlerin evi işte. ne yaptım ettim ikna ettim dedemi bu yaz. aldım fırçalarımı. ince iş fırçam en incelerindendi, korniş kenarlarını rahat rahat boyayabilmek için. önce mutfağın tavan boyasını yaptım. o rulo fırçayı kullanmak konusunda çok acemiydim, yüzüme patpatpat diye tavandaki boya dökülüyordu, ben mutluluktan neredeyse kahkaha atıyordum. sonra mutfağı "istanbul pembesi" denilen bir renge boyadım. sen hiç boya kartelası inceledin mi? şiir gibidirler. roma sarısı vardır mesela, bizans kırmızısı vardır. mutfağın boyası bittiğinde oruç halimle hışırım çıkmıştı ama nasıl da mutluydum lan. aradan 3 hafta geçmiş ama şimdi düşününce bile çok özledim. sonra ver elini salon. aman o pervazların ince işi, aman o priz kenarları, ahh. nerede o akademik kariyer isteyen silverleaf, nerede? nerede o kitapların arasından zorla alınan kız?

    ben değil miyim tavandaki boşluklar badanayı kötü gösteriyor diye önce onlar için alçı hazırlayıp, onunla kapatıp sonra üzerine çift kat boya çeken? eski karpuz lambaları çıkarıp avize delikleri açıp yeni lambaları takan, elektrik bağlantısını yapan kimdi?

    ben bir inşaat ustası olmalıydım ve görünen o ki psikolog olacağım. derdini alıp gelenlere "al bu malayı bütün yaralarını alçıyla kapa" mı diyeceğim ben, ne yapacağım lan?

    bir gün bir ev alacağım ama.

    ev bomboşken içinin komple badanasını yapacağım. bir günde bitmez elbet. ama acelem de yok. bir gün biter. akşam ev bomboş. bir iskemleyi balkonuma çekeceğim. evimin ilk eşyası da teleskop. bu da benim hayalim. teleskopu yerine kuracağım, radyoyu açıp termostan bayat çay içeceğim. bir gecem böyle geçsin başka bir şey istemem.

    akademik kariyermiş.

  • bir reddit kullanıcı olayı güzel anlatmış. buyursunlar:

    "bayağı doğan veya boz doğan gibi yırtıcı kuşlar sığırcık gibi belirli kuş türlerini kovalarken bu kuşlar bir araya gelerek flocking ya da murmuration (mırıltı) adı verilen büyük bir grup oluştururlar. mırıltı hareketi, ölçeksiz korelasyon adı verilen olgu ile kontrol edilir.

    temel olarak, gruptaki her kuş yanındaki kuşun hareketine tepki verir ancak sürünün lideri ya da yönü yoktur. dolayısı ile sürü kovalayan yırtıcıdan o kadar kuvvetli bir şekilde kaçabilir ki, kuşların bireysel tepkileri sürü içerisinde birikerek olüm dalışına giden sürece sebep olur. oldukça karmaşık bir sürü davranışı olan mırıltı hareketinde aksaklık olması oldukça yaygındır. çarpacak sert bir zemine yeterli uzaklıkta olduktan sonra bu aksaklıklar problem olmaz. zemin yakın ise videodaki gibi sonuçlar doğurur."

    kaynak: u/finchdad

  • 2800 km kalınlığındaki manto tabakası dünya hacminin kabaca yüzde 84'ünü oluşturur. çoğunlukla katı kaya tabakasından oluşması, yoğun ısı ve basınç jeologların bu katman üzerinde çalışmasını zorlaştırır. bunun yerine volkanik patlamalar yoluyla yüzeye çıkan mineralleri ve kayaları incelerler. geçtiğimiz hafta science journal'da yayınlanan yeni bir araştırmaya göre bilim insanları bir elmasın içinde hapsolmuş yeni bir mineral keşfettiler.

    araştırmacılar, ünlü jeofizikçi ho-kwang (dave) mao'dan esinlenerek buna davemaoite adını verdiler. livescience'ın bildirdiğine göre, mineral (kalsiyum silikat perovskit) mantonun 640 km'den daha fazla derinliğinde oluştu ve jeologlara alt mantonun kimyasal yapısına bakış imkanı sağlıyor.

    bu keşiften önce bilim adamları bu minerali laboratuar ortamında yüksek basınç kullanarak sentezlemeyi başarmışlardı ancak mineral 20 gigapaskal basınçtan çıkarıldıktan sonra kimyasal yapısı hemen kendini yeniden düzenledi. bilim insanları bu mineralin mantodaki muhtemel varlığını ve okyanus tabanının kilometrelerce altında sondaj yapmadan doğal bir örnek bulmanın imkansıza yakın bir beklenti olduğunu biliyorlardı.

    las vegas'taki nevada üniversitesi'nde mineralog olan baş yazar oliver tschauner scientific american'a "onu bulma şansımızın o kadar düşük olduğunu düşündük ki, hiçbir zaman aktif olarak aramadık" diyor.

    tipik olarak derin dünya mineralleri mantodan kabuğa doğru itildikçe yeniden şekillenirler. devamaoit ise bir elmasın içerisinde bu yolculuğu yaptığı için değişmeden yüzeye ulaşabildi. elmaslar bu süreci mantoda oluştuktan sonra volkanik patlamalar ile kabuğa doğru püskürtülerek tamamlar. yüksek sıcaklık ve basınç altında karbon atomları birbirine çok sıkı bir şekilde bağlanır bu nedenle de elmaslar bu yolculuğu yapılarında değişiklik oluşmadan atlatır.

    davemaoit, 30 yıldan daha uzun bir süre önce botswana'da çıkarılan bir elmasa gömülü küçük siyah pullar olarak ortaya çıktı. tschauner ve arkadaşları birkaç yıl önce elması incelemeye başladıklarında, lekelerin kimyasal yapısını ortaya çıkarmak için x-ışınları ve diğer teknikleri kullandılar. mineralin, alt mantonun üst sınırından birkaç yüz kilometre derinlikte ortaya çıkan ve bilim için yeni bir mineral olduğu sonucuna vardılar.

    science news'e göre; alt mantonun yaklaşık yüzde 5 ila 7'si davemaoitten oluşmaktadır. yeni mineral çoğunlukla kalsiyum silikattan oluşsa da eser miktarda toryum ve uranyum gibi radyoaktif elementler içerebilir. bu elementler bozunduğunda ısı açığa çıkarırlar. tahminler, alt mantodaki ısının yaklaşık üçte birinin bu elementler aracılığı ile üretildiğini gösteriyor. davemaoiti oluşturan radyoaktif izlerin tanımlanması bu elementlerin mantonun neresinde saklandığını anlamamızı sağlıyor.

    carnegie bilim enstitüsü'nden bir jeofizikçi olan yingwei fe, çalışma hakkında yaptığı bir yorumda "tschauner ve arkadaşlarının çalışması, doğadaki diğer zorlu ve yüksek basınçlı fazların keşfinde umut veriyor. erişilemeyen alt mantodan bu şekilde gelen doğrudan bir örnekleme, gezegenimizin tüm mantosunun kimyasal bileşimindeki bilgi boşluğumuzu dolduracaktır." diyor.

    kaynak: smithsonian maggazine

    mücevher işi ile uğraşan biri olarak tek bir merakım var: ne zaman bu arkadaşı kullanarak tek taş yüzük yapıp satmaya başlayacağız? pırlantadan çok daha kıymetli olacağı aşikar.*

  • (bkz: helal olmasın)

    edit; ekran görüntüsünün altında yazının devamı olarak "allah ecrini verir" demiş. fahrettin kardeş yolda bulduğun, sahibi olmayan parayla bile hayır yapsan sana yazılmıyor bilgin olsun ki bahsedilen iddia "haksız kazanç", 80 milyonun parası falan filan... kime ne anlatıyosam amk!