ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
geniş aile
-
ulvi, öpücük için sırnaşmakta, sevim nazlanmaktadır.
vatandaş1: hoop kardeşim! eviniz yok mu sizin?
vatandaş2: ulan ailemizle şuraya geldik. size katlanmak zorunda mıyız!?
ulvi: şşşt! hacı. eğer ailenizle geldiyseniz ev boştur. versene anahtarı bi.
bim'de 4 tl'ye satılan 500 gr sosis
-
görünen o ki 20 tl'ye satılsaydı şüphelenilmeyecek sosistir.
- efenim sosisi 3.50 liraya mal ettik. 4 lira etiket fiyatı olabilir.
+ 20 lira yapın onu siz.
- ama efendim satış politikamıza aykırı.
+ ekşicileri şüphelendirmeyelim yok yere. 20 lira yapın dedim.
halbuki sosis fiyatından bağımsız şekilde zararları olan bir gıda.
johnny depp
yaran inci sözlük entry'leri
-
adam kızların açığını bulmuş.
başlık: aşık olup açılamayanlar panpalar gelin lan
entry: alın size fırsat...
kıza gidiyosunuz ve şöyle diyorsunuz :
s - sensin amk
k - kız
s : sana bi soru sorabilir miyim ?
k : tabi
s : eğer sana sevgilim olur musun diye sorsam vereceğin cevapla bu soruya vereceğin cevap aynı mı olurdu ?
hadi amk koşun açılın
los angeles
-
https://www.youtube.com/watch?v=eqf7fdeuepa
ortalama istanbul'lunun sorunu da bu. ankara'ya gider, ankara'yi begenmez. izmir'e gider, izmir'i begenmez falan filan... tersi de dogru. temel mesele, ankara'ya gidip istanbul'u ariyor ya da istanbul'a gidip izmir'i ariyor olmaniz oysa ki. cok dogal olarak, bulamayacak ve hosnut kalmayacaksiniz.
los angeles'da insanlar sabahin dordunde iskembe corbasi icmeye gitmezler, sabaha kadar eglence adi altinda da tepinmezler (bu cumleden los angeles'da club yok anlami cikarani kaale almiyorum). malibu'da surf yaparlar, venice beach'de drum circle'a katilirlar, sunset boulevard'da comedy club'a giderler, santa monica mountains'da trekking yaparlar, gecenin ilerleyen saatlerinde islak hamburger ya da iskembe corbasi tuketmezler gidip food truck'tan mexican yerler vesaire vesaire... zira her yerin aliskanligi, kulturu ayri.
bir los angeles'li da istanbul'a gelip "lan burada surf yapilmiyor, ne boktan yer" dediginde agzina terligin tersi ile vurulmayi ne kadar hak ediyorsa, los angeles'a gelip de "burada sabaha karsi iskembeciye gidilmiyor, ne boktan memleket" dediginizde pek farkli konumda olmuyorsunuz.
"abicim sen sabahin korunde iskembe iceceksen istanbul'da kalsaydin ya? kaplumbaga misin ki gittigin yere bir sehirden beklentilerini, aliskanliklarini goturuyorsun ?" deseler diyecek cok da mantikli birseyleriniz olmadigini farkettiginizde los angeles'dan da haiti'den de zanzibar'dan da tad alabilirsiniz. aksi taktirde tum dunyada bos yere istanbul'u arar durursunuz.
kaldi ki tum dunyada bosa aradiginiz o istanbul cidden pek de oyle ahim sahim bir yer degil.
status quo bias
-
default bias da denir. insanın kendisine hazır halde sunulanı olduğu gibi kabul edip üzerinde çok değişiklik yapmama eğilimini ele alır.
sözgelimi dürümcüde aşçı "soğan da koyim mi abey" dediğinde ortada bir default olmadığı için tercihimiz neyse onu söyleriz. oysa mcdonalds'da çoğu insan aslında mümkün olduğu halde big mac'i değiştirmez, olduğu gibi alır.
sonuç olarak değişimin ya da karar vermenin getireceği eforsal maliyet ve risklerden kaçınıp sunulanı olduğu gibi koruma default bias'tır. önceki yazılanlarda söylediği gibi bir her durumda bir bug olduğuna katılmıyorum. değişim demek maliyet demektir.
alex de souza
-
bu adamın gönderilmesinde (gitmesinde) payı olan herkese bir sözüm var. sizin ben amınıza koyim.
cumhurbaşkanı'nı bira içmeye zorlamak faşistliktir
-
(bkz: mozart dinlemeye zorlamak)
adamın düşman olmadığı bir tek klasik müzik dehası mozart kalmıştı. o da oldu.
edit: https://www.youtube.com/watch?v=ugcivw-uvx4
otoban yanındaki çimlerde uzanan dayı
-
bazen gömleklidir bazen fanilalı. olduğu yerden otobanı izler. eğimli arazide rahatlıkla oturup uzanabilmesi evrimsel adaptasyonun muazzam bir örneğidir. kimi zaman yanında arkadaşları da olur. gamsız görüntüsüyle modern dünyanın karmaşasına adeta bir başkaldırış olarak yorumlanır. ne amaçla orada olduğu ise hala gizemini korumaktadır.
insanı duygusuzlaştıran şeyler
-
aci.
öldürmeyen aci duygusuzlastiriyor bebeyimler.
3 kasım 1993 galatasaray manchester united maçı
-
alemlerin krali eric cantona bu macta kirmizi kart gormustur..akabinde hakeme kufrettigi ve polisleri dovdugu icin 4 mac uefa kupasi cezasi almistir kral.. bu mac hakkinda roy keane in kendi hayatini anlattigi kitabindan alinti yaparsak:
"1993'te türkiye'de galatasaray'la oynadığımız bir maçı hatırlıyorum. sert, zaman zaman çirkin bir maçtı ve sonunda da kıyamet koptu zaten. eric oyundan atılmıştı. tünelde etrafındaki herkese sataşan bir polis bryan robson'ın kafasına vurdu. eric adamla kavgaya girişti. daha sonra, soyunma odasında, iyice çıldırdı. hepimiz bir an evvel oradan kurtulmak isterken, o geri dönüp etrafa cop sallayan asi polisi bulmaya kararlıydı. eric irikıyım, güçlü bir elemandı ve ciddiydi. gidip "o hayvan"ı öldürecekti. onu sakinleştirmek için teknik direktörün, brian kidd'in ve birkaç futbolcunun çabaları ancak yeterli olabildi. normalde, ben de geri durmazdım ama ben bile bu kadarına hazır değildim."
tüm üniversiteler ücretli olmalı
-
misal, 10-15 yıl önce öyle olsaydı ben üniversite okuyamayacaktım.
çünkü maddi imkanım yoktu.
kredi mi?.. üç kuruş öğrenim kredisi bile vermemişlerdi o zaman.
sonuçta, üniversitede okuyamayacaktım.
şu anda yaptığım mesleği yapamayacaktım.
tanıdığım benim gibi onlarca arkadaşım gibi...
çok muhtemeldir ki, çocuğuma da üniversitede okuma şansını, yani parayı sağlayamayacaktım.
işçi çocuğuydum.
işçi olarak kalacaktım.
çocuğum da öyle kalacaktı..
ama aldığım her nefes için vergi ödemeye devam edecektim.
peki her bir boku devletten parayla satın alabileceksem, ben neden bu kadar çok vergi ödüyorum anasını satayım? bir tek polisin copu mu bedava kamu hizmeti olacak bu ülkede?