hesabın var mı? giriş yap

  • jöhpöh31 tayfanın toz konduramayacağı polislerdir.

    iki tane gariban sokakta tepki gösterse üstlerine çökecek adamlar böyle mafyatik tiplere veya malum partinin adamlarına karşı hiçbir şey yapamıyor.

  • ameliyatlı çene bağlıyken elbette sadece missüt alabilmek için bakkala girilip eldeki kağıda "çilekli missüt" yazılmasına cevaben bakkalin kağıda "çilekli yok muzlu var" yazması.

  • (bkz: tuz)
    harbi lan bunu hangi manyak denizden ya da kayadan elde edince tadına bakıp beğendi? hadi beğenmeyi bırak yediğim şeye biraz dökeyim dedi? ulan yediğim her şeyde biraz eksiklik var o da bu dedi? harbi merak ediyorum.
    rakı ve viski konusuna hiç girmiyorum.

  • ilk önce abisi bahattin ışıklardan karşıdan karşıya gecerken bir arabanın çarpması sonu vefat etti. diğer abisi sinan pistte tur atarken motordan düştü vefat etti . babası irfan sofuoğlu kanserden vefat etti. ve en son olarak da yeni doğmuş olan hamza sofuoğlu beyin kanamasından vefat etti. bu yaşta bu kadar acı çok zor be abi allah yardımcısı olsun.

  • hemen derdini zikeyim butonu diyeceksiniz ama dinleyin once.

    1: abbas sakir'in nisanlisina goz dikmis durumda. sevsin sevmesin gariban olsun ama ne olursa olsun yengesi durumunda.

    2: ictikleri gece sakir'in kiz kardesi odasina geliyor ve abbas yine yakalanacagiz diyor. odasindan tekme tokat kovmasi lazim. ama abbas gidiklamasindan memnun gibi zaten raki masasinda kizin opucuk atmasina da mal mal bakiyor. tersleme, tepki de yok. adam sana is ve oda vermis. adami seversin sevmezsin o ayri ama yaninda kaliyorsan bu konuda yanlis yapmayacaksin.

    3: bir sahnede sakir icin gulmeyin cocugunuz da boyle olur allah korusun diyor. ve minibusu alir almaz sakir'in kopyasi oluyor. yani kinadigi, elestirdigi topluma zararli gordugu sakir'in birebir kopyasi oluyor.

    4: taksit getirme sahnesi var, o kahvede garibanlarin icinde parayi verirken, 2 aylik pesin mi versem, neyse parasi olan var olmayan var gibi laf ediyor. igneleme sakir'e ama toplumun icinde ve o garibanliktan gelen biri olarak yaptigi terbiyesizce.

    4: minibusu gasp etmesi de var. anlasma sartlari belli. neyse bunu gormezden gelelim.

    5: kisisel hirsiyla yolcu alacagim diye ani makas atmasi var ki yolcularin canina mal olabilir ya da sakir'in eski nisanlisinin yerini kimseye vermemi de ayri bir olay. acgozluluk ve hirs var.

    6: ve en onemli serefsizliginden biri. nazli sakir'i sevmiyor ve babasinin zoru, evden gitme istegiyle evlenmeye niyetli ama kizin abbas'ta da gozu yok. sartlar geregi belki de kendi dedigi gibi bir yuvam olsun, kocam para getirsin mantigiyla evlenmek istiyor. abbas bunu bilmesine ragmen tek tarafli bir askla kizi dugunden kaciriyor.

    7: son soz yani abbas bukalemun gibi bir karakter. parayi bulup degisebilen, geldigi yeri unutabilecek bir karakter. sevdigi kiz icin ben bunu seviyorum diyebilecek bir karakterde degil, firsat kollayan, firsatci bir tip. sessiz ve cakal. arada laf dinleyen, karisan. ben bu filmi yonetmen sinan cetin'e de bagliyorum. adam kendinden cok sey katmis. cogunlugun ceyyar sakir'i tuttuguna da eminim bu konuda.

    edit: arkadas uyardi ayrica secdigi kiz iceride sevisirken nobet tutup, sakir'in zamparaliklarini gormezden gelip ortemeye calidan bir tip

    benzer bir baslik varmis simdi gordum. gercekten baktim cunku cok gorunen bir karakter abbas. kusura bakmayin.

  • bilinen en eski yöntemlerden biri olarak eski mısırlılar ve asurlular söğüt özünü ağrı kesici olarak kullanmışlardır.
    18. yüzyılda ise (aslında tam yılı 1763 ama 18. yy deyince kulağa daha güzel geliyor) ingiltere'de edward stone isimli din adamı tanrı'nın bir hastalığın devasını, o hastalığın yaygın görüldüğü yerde bir bitkiye saklandığını düşünerek sıtmanın tedavisini söğüt ağacında aramıştır. stone söğüt ağacının (bkz: salix alba) kabuğunu ezip suya karıştırır ve hastalara içirir. böylece salisilat* tedavisinin temeli atılır. hastalığın hafiflemesiyle ağaç kabuğundan ilaç yapımı yaygınlaşır. bu durumu ticari bir fırsat olarak gören bazı kimyagerler salisilatları doğrudan sentezlemeye başlar.
    ---
    *salisilat kelimesi söğüt familyasının adı olan salicacae'den gelmiştir.
    ---
    19. yüzyılın sonuna doğru (bunun gerçekten yılını bilmiyorum) malburg üniversitesi profesörlerinden herman kolbe salisilik asit sentezini ağaç kabuğunun onda biri fiyatına satmaya başlar. fakat kolbe'in asiti uzun süreli kullanımda sindirim sorunlarına neden olur.
    bu sorunlardan biri de friedrich bayer & company adlı alman boya şirketinde kimyager olan herr hoffman'ın midesinde baş gösterir. baba oğul hoffman'lar asetilsalisilik asiti sentezleyerek günümüzdeki aspirin formunu oluştururlar. henüz ilaç üreticisi olmasa da bayer şirketi asetil'in a'sı ile salisilik asitin kaynağı spirea ulmaria (keçi sakalı) bitkisinin ilk dört harfi birleştirilerek türetilen aspirin ticari adıyla 1 şubat 1899'da tescil ettirmiştir.

    ve bonus;
    migren için aspirin; migren ağrısı kafa bölgesindeki damarların büzülmesi ve genişlemesine bağlı olduğu için vasküler ağrı olarak da bilinir. aspirinin ağrı kesici özelliğinin yanında pıhtılaşma önleyici (antikoagülan) özelliği de kan dolaşımını kolaylaştırarak bu ağrının giderilmesine yardımcı olur. aynı şekilde kahve de antikoagülan özellikte olduğu için bazı kişilerde migren ağrısına iyi gelmektedir. migren çok konu dışı oldu (bkz: entrynin ucunu kaçırmak) neyse aspirin diyordum bebe aspirini var ya sırf tadı güzel diye içtim bir dönem itiraf ediyorum. eğer büyük gri ve kırış kırış olsaydı fil olurdu iyi ki aspirinken içmişim (bkz: filler küçük ve beyaz olsalardı aspirin olurlardı)

    tanım: 1904 yılında tablet olarak piyasaya çıkmış ve günümüzde dahi hâlâ en çok tüketilen ilaçlardan biridir.
    nsaid olarak aspirin; prostaglandin e adlı temel yangı sitokininlerinden birinin sentezlenmesini önleyerek ağrı, kızarıklık ve şişliğin kontrol altına alınmasına yardımcı olur.

    not: bayer sirketinin binlerce doktora aspirin hakkında bilgiler yollamasıyla ilaçta kitlesel pazarlama çağı başlamıştır. hatta bugün ilaç mümessilleri varsa onların yüzünden/sayesinde denilebilir.

    edit: imlâ (aslında yıl, hesaplama)