hesabın var mı? giriş yap

  • kokain kullanıyormuş, kendisinin ifadesi bu. peki. gereken neyse yapılır.

    anlamadığım bir nokta var yalnız. satmak, mutlaka kullanmaya oranla daha büyük suç. satan adamı takip edip tarkan'a ve diğer işadamlarına ulaşılmış. haberde böyle. e be kardeşim, torbacı'nın bile isminin sadece baş harfleri verilirken, tarkanla birlikte içeri alınan iş adamlarının da isimleri korunurken tarkan neden diğerleriyle aynı haklara sahip değil? nezaret yerine polis dinlenme odasında kalması adil değil evet, ama diğerlerinin suçları sabit olana kadar isimleri korunurken onunkinin korunmaması da adil değil zannımca.

  • taksim meydanı,
    yoğun alkollü bir gecenin eve dönüşü, kalabalığız. en azından bir taksiye sığmak için kalabalığız. ama buna rağmen pazarlık yapacak kadar da ayığız!

    arsiz padawan: abijim, gündüz acar mızın?
    taksici:çiçek miyim lan ben gündüz açıyım?!?!!!

    o günden beri 24 ayarım sözlük.

  • (bkz: allah'ım gol)
    15 dakikadır izliyorum adam hat-tricke koşuyo yeminle..

    fatih: silah saklamışlar devleti kandırmışlar
    kılıçdar: ne kandırması herşeyden haberleri var.
    fatih: valiler saklamış
    kılıçdaroğlu: al o zaman valileri görevden. neden almıyorsun alamıyorsun...

    devlet içinde paralel yapı olmaz.
    eğer bu durum oluştuysa, onların döneminde oldu.
    genel müdürü, müsteşarı ben atamadım onlar atadı.
    düne kadar kolkola gittiğiniz adama terör örgütü diyorsunuz.
    fatih: kandırmışlar ama
    kılıçdaroğlu: çocuk musunuz devlet yönetiyorsuz. kandırılıyorsanız devlet yönetemezsiniz...

  • dev oyku kosesinde redhouse sozlukle ilgili tespitiyle olayı bitirmis adam.
    _yetmisaltıncı denek gelsin!!
    (eleman sallana sallana gelir,kenarda deneye girmis diger denekler bekliyodur)
    _ne var,ne yapıcaksınız bana?
    _al bakalım sunu.(redhouse sozlugu elemana verirler)
    _ne lan bu,aaa redhouse sozluk,hemen .mcıgın,.ikismenin ingilizcesine bakıyım neymis.
    _bu da aynısını yaptı profosor(elinden sozlugu alıp,kıcına tekmeyi basarlar elemanin)defol lan.
    (kenarda ki diger yetmisbes denek dallamalada guler buna,sitti lan der bunlara eleman).
    _yetmisyedinci denek gelsin

  • reklam kokuyor diyenler sanirim haluk levent'i pek takip etmiyor..

    arabayla uzun yol giderken gectigi bir kasabadan bahsedince "abi bi ugrasaydin da cayimizi icseydin" diyen adamin yanina "iyi peki koy cayi, geliom" diye ugrayan adam bu..

    adam gibi adam.. insan gibi insan..

  • - i said saçlar no dedim!!
    - yes dedim anlaşıldı mı?
    - ok mum, i give up...
    - ohohoo... kanngraşüleyşıns!

  • kendisinden evvelki tüm mali sistemleri temelden sarsan büyüklükte ve dünyanın her ülkesinde hissedilen ekonomik bunalımdır. türkiye'de de cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte benimsenmeye çalışılan liberal ekomomik çalışmaların başarısız olmasında etkili olan bunalımdır. zira t.c. daha sonraki yıllarda devletçi ekonomik politika uygulamasına girişmiştir.1933 yılından itibaren 5 yıllık sanayi kalkınma planları uygulamasına geçilmiştir.

    peki bu 1929 dünya ekonomik bunalımın kökeni neredeydi? bu kadar etkili olmasının sebebi neydi?

    20. yy'ın başlarında a.b.d. maddi menfaatlere hizmet eden birçok merkez bankacılığı sistemini hayata geçirdi ve kaldırdı.o sıralarda bankacılık ve iş dünyasının önde gelen aileleri: rockefeller, morgan, warburg ve rothschild aileleriydi.1900'lü yılların başlarında bu aileler bir kez daha, yeni bir merkez bankasının kurulması için kanun çıkmasını istediler.ama biliyorlardı ki hem hükümet hem de halk, bu kurumlardan usanmıştı.bu yüzden kamuoyunu yönlendirmek için bir hadise yaratmaya ihtiyaç duydular.herkesin bir finans otoritesi olarak gördüğü j.p. morgan,güçlü nüfuzunu kullanarak, new york'ta çok ünlü bir bankanın iflas ettiği,battığı söylentilerini yaydı.bunun, diğer bankaları da etkileyecek bir histeri krizine neden olacağını biliyordu. nitekim oldu da. 1907 krizi.

    insanlar, birikimlerini kaybetme korkusuyla bütün paralarını çekmeye başladı.
    haliyle bankalar borçlarını tahsil etmek zorunda kaldı, borç alanlar ödeyebilmek için mallarını sattılar,ve sonuç olarak bir çok iflas,satış ve kargaşa meydana geldi. birkaç yıl sonra, parçaları yerlerine oturtan fredrik allen, lıfe dergisinde şunları yazdı. "morgan hisseleri kazanç sağladı... 1907 krizini hızlandırmak için onu kurnazca yönettiler."tezgahtan habersiz parlamento, "1907 krizi"hakkında ve banka kartelleriyle sıkı ilişkiler içinde bulunan ki daha sonra bir evlilikle de rockefeller ailesine katılan senatör nelson aldrich başkanlığında bir araştırma başlattı. aldrich'in komisyonu 1907 tarihindeki krizin tekrar yaşanmaması için,bir merkez bankası'nın kurulmasını önerdi.bu tam da uluslararası bankerlerin,planlarını uygulamak için ihtiyaç duydukları şeydi.1910'da, j.p. morgan'ın georgia sahili jekyll adası'ndaki konutunda bir toplantı yapıldı.burası, "federal rezerv kanunu" diye adlandırılan akdin imzalandığı yerdi. kanun bankerler tarafından yazılmıştı,hukukçular tarafından değil.görüşme hükümetten ve kamuoyundan o kadar gizliydi ki,katılan yaklaşık 10 kişi birbirlerine hitaben kullandıkları isimlerini sakladılar.akdi imzaladıktan sonra, siyasi arenadaki adamları senatör nelson aldrich'e verdiler ki o da bunu parlamentodan geçirdi.1913 yılında, bankerlerin de şiddetli desteği ile woodrow wilson başkan seçildi ve seçimlerdeki desteğin karşılığı olarak da"federal rezerv kanunu"nu imzalamayı kabul etti.noel'den iki gün önce, birçok milletvekili evlerinde aileleriyle birlikteyken,"federal rezerv kanunu" oylandı, ve wilson bunu yasa haline getirdi.

    kongre üyesi louis mcfadden da asıl gerçeği, tasarı kanunlaştıktan sonra söylemiştir: "burada bir dünya bankası sistemi kuruluyor, uluslararası bankerler tarafından kontrol edilen bir merkez.beraber hareket edip kendi ihtirasları için dünyayı köleleştiriyorlar. devlet, federal banka tarafından gasp ediliyor."

    örneğin, 1914-1919 yılları arasında federal banka piyasaya para arzını neredeyse %100 arttırdı. küçük bankalara büyük borçlar verildi. sonra 1920 yılında, federal banka büyük miktarda parayı piyasadan geri çekti, dolayısıyla kredi veren bankalar büyük miktarda borcu geri istedi, ve tıpkı 1907'deki gibi bankalara hücum,batık ve iflas yaşandı.

    federal rezerv sistemi dışında kalan 5400 rakip banka iflas etti. tekel iyice bu bir grup uluslararası bankerin eline geçti. halbuki 1920'deki kriz sadece ısınma turuydu. 1921-1929 yılları arası federal banka para arzını yine yükseltti.halka ve bankalara yine büyük borçlar verdi.o sırada borsada marj kredisi denen yeni bir kredi tipi vardı. basitçe, bir yatırımcı bir hisse senedine değerinin sadece %10'unu ödeyip ona sahip oluyordu, kalan %90'ı için broker'a borçlanılıyordu.bir başka deyişle, bir kişi $1000 dolarlık hisseyi $100 dolar ile alabiliyordu.

    bu yöntem 1920'lerde çok popülerdi. sanki herkes borsada para kazanmaya başlamıştı.ama bu kredi tipinin bir handikabı vardı.parayı her an geri isteyebilirlerdi,ve 24 saat içinde ödemek zorundaydınız. buna “marj çağrısı” denirdi ve marj çağrısı sonucunda genellikle,borca girerek aldığınız hisseyi satmak zorunda kalırdınız.ekim 1929'dan birkaç ay önce,j.d. rockefeller, bernhard barack ve diğer simsarlar sessizce borsadan çekildi,ve 24 ekim 1929'da, marj kredisi vermiş new york'lu finansçılar alelacele paralarını geri istemeye başladılar.bu borsada inanılmaz büyük bir tasfiye satışına neden oldu,çünkü herkes faizlerden korkarak marj borçlarını ödemek istiyordu. bu da bankalara akın başlattı ve sonuç olarak 16.000'in üzerinde banka iflas etti,ve aralarında anlaşan uluslararası bankerler rakip bankaları ucuza satın almakla kalmadı,aynı zamanda koca şirketleri de üç beş kuruşa satın aldılar.bu amerikan tarihindeki en büyük soygundu.ama burada bitmedi.federal banka para arzını arttırıp bu ekonomik çöküşe son vereceğine,hiçbir şey yapmadı ve insanlık tarihinin en büyük buhranına ön ayak oldu.

  • ucak yolculugu sirasinda degil de sonrasinda sinir eden olaylarin basinda, ucak yolculuklari ustunden fakir edebiyati yapilmasi geliyor.

    40 liraya yurtici, 20 euroya yurtdisi seyahat yapiyorsun, artik bu bir statu sembolu degil ki bunun muhabbetini yapanlar seni ezmeye calisiyor olsunlar.

    tis arkadaslarim ayda ortalama 15-20 kere ucuyorlar. yoneticilerim icin bu rakam muhtemelen 30'dur. george clooney'nin up in the air filmindeki gibi bir hayati yasayan milyonlarca insan var: her gittigim havaalaninda, otelde goruyorum; yanyana ama yalniz basimiza kahvalti eder, konusmak yerine laptoplarimiza bakariz. klon ordusu degil de drone ordusu.

    tabii bu kesim de yine gorece azinlik. ama kriteri, ne bileyim, senede en az bir kez ucmaya cektigin zaman bir anda yuz milyonlara ulasiyorsun.

    her gun avrupa havasahasindan 30 bin ucak geciyor. bunun mukemmel gorselini kacirmayin bu arada.

    bir yandan istanbul dunyanin en cok direkt baglantili hubi, bir yandan da hala bunu bir statu sembolu olarak gorecek kadar dunyadan kopuk vaziyetteyiz. gelir dagiliminin boktanligi ve agir calisma sartlari elbette bunda buyuk rol oynuyor. ama acliktan agzi kokacak kadar fakir olmayan herkes senede bir kere ucabilir.

    ***

    ucak yolculugu sirasinda sinir edenler:

    -ter kokusu. artik iyice bosverdim, ter kokanlara koktuklarini soyluyorum. milletin ortasinda rezil edercesine degil, sadece onlarin duyabilecekleri sekilde. boyle birseyi samimice birinden duymak insanlarin daha once tecrube ettikleri birsey olmuyor, sasiriyorlar. sadece o sasirmaya deger.

    -bebek aglamasi. yapacak birsey yok. kulaklari tikaniyor basinctan, acamiyorlar ve bu onlara aci veriyor. sakin aglamayi duymamak icin kulak tikaci filan kullanmayin buna karsi, sonra basinc degisikliginde kulaginiz tikali kalir, zar yirtilmasina kadar yolu var.

    -namaz sov yapanlar. bunlari iki uc kez uyarip, sona kargo bolumune kapamak lazim. ucak turbulansa girecek, pilot ikaz vermis, salak hala koridorda dua ediyor. hava bosluguna dussek, 80 kiloluk vucudu bir kalas gibi birinin boynunu kirabilir.

    -ucak iner inmez ayaga kalkanlarin nesli giderek tukeniyor. en son ne zaman gordugumu hatirlamiyorum bile. ama ucak taksi yapar yapmaz piston assagi indi moduna girenler hala onemli bir demografi. bunlara hitap eden bir parti kursak akpyi deviririz. kapinin acilmasina en az 5, yurumeye baslamana 10 dakika var. ecis bucus duracaksin oyle, agzinda onundekinin cantasi, kicinda arkandakinin gitari. ilk defa ucanlari tenzih ederim ama onlarin orani yuzde 5-10'tir tas catlasa, geri kalanlarin da birkaci baglantiya yetisecekler ve o kazanacaklari 10 saniyeye ihtiyaclari var desek, her ucusta duzinelerce insan dusunmeden davranan suru hayvanlari olduklarini kanitliyorlar.

    -elektronik aletlerin tum ucus boyunca, ucus modu dahil, kullanimini yasaklayan havayollari. ucakta calismak imkansiz oluyor.

    -arkasina bakmadan zart diye koltugu yatiranlar. bacagima vuruyor, elimde icecek olabilir, vs. bunlara bir iki saniye sure veriyorum, hani bazen koltuk kontrolsuzce yatiyor, belki donup geri alirlar diye. tinmiyorlarsa, direkt tekmeliyorum koltugu. sonra donup bana cemkiriyorlar. diyorum "ya ben otobuste senin kucagina otursam, sen de beni itince "ama efendi gibi derdinizi anlatsaniz, niye itiyorsunuz" desem?". o vakitten sonra insan gibi konusmaya basliyoruz. insan gibi diyalog olmazsa, bilin bakalim kim kazaniyor? toplu tasimanin altin kurali sudur: arkandakiyle arani bozarsan gotu kaybetmeye mahkumsun.

    -gecikmelerin nedenini aciklamayan pilotlar. psikoloji ogrenmiyorlar mi? tabii ki gecikmemizin suresini degistirmeyecek aciklamalari, ama havayolu acisindan asil sorun gercekte beklenilen sure degil, yolcunun algiladigi gecikme suresidir. ve sen birine gecikmesinin nedenini aciklamazsan, o algilanan gecikme suresi gercek sureden fazla olur. bunun hakkinda dunya kadar deney var. havayollari da dunya kadar parayi pazarlamaya harciyorlar. bir yerde bir kopukluk var.