• george clooney'in başrolde oynadığı bir komedi filmi. işi gereği sürekli seyahat eden bir çalışanın hikayesini konu edinecekmiş.

    türkiye'de izlemek için ise 12 şubat 2010 tarihini bekleyecekmişiz. imdb öyle diyor.

    http://www.imdb.com/title/tt1193138/
  • herkesin ve ozelikle genc anna kendrick'in natalie rolunde cok iyi oldugu filim. senaryosunun buyuk sehirlerdeki issizlik oraninin yuzde onu gectigi abd' de yedi milyon kisinin isten cikarildigi son ekonomik kriz donemi icin yazilmis oldugu dusunulse de walter kirn'in 2002 de yazdigi ayni isimli romanindan uyarlanmis.
  • adi gibi havada asili kalmis bir filim. konu hic bir yere gitmiyor ve surekli duyguru somurusu ile filim surup gidiyor. filim muzikleri ise belli bir zamandan sonra insanin ustune gelmeye basliyor :) artik neredeyse tum hollywood filimlerinde yayginca kullanilan indie ogeler bu filimde de var. george clooney gayet iyi ve bence filimle ilgili tek kayda deger sey.
  • öncelikle söyliyim kesinlikle bir komedi filmi değil, bildiğin dram. ikincisi ben 2010a damgasını vuracak, bütün oscarları süpürecek bir ışık göremedim ben bu filmde. evet konusu ilginç, oyunculuklar iyi ama o kadar yani. sinemada gidip izlemeye değmez diyebilirim. 6.5/10
  • müthiş başlıyor, iyi devam ediyor, sonra bir ara duruluyor, sonlara doğru "eyvah filmi kaybediyoruz doktor bey" derken ani bir şokla kendine geliyor.

    neticede kalburun altında kalmamış bir film.
  • naiflikte(çekim-mekan seçimi-oyunculuk-replik-kurgu) little miss sunshine'ı(nedense ilk o geldi aklıma) aratmıyor. diğer yandan hatırlatmak gerek, öyle hafif bir seyirlik beklemeyin, şaşırtıcı, sallayıcı bir film.

    bi de andy buckley bir george clooney iki, takım elbise bu iki adama yakıştığı kadar kimseye yakışmamıştır herhalde.
  • muhteşem bir film. senaryo orijinal, oyunculuklar ve çekimler süper. yönetmen jason reitman'ı zaten juno'dan biliriz, sever sayarız kendisini. hakettiği bütçeyle çekilen şahane bir film çıkmış ortaya. başlangıçtaki o yukardan çekilen görüntüler için de bayağı uğraşılmış. planörlerle filan çekilmiş, hoş olmuş. hollywoodun artık seriye bağladığı romantik komedilerin aksine bu film ne romantik, ne de komedi. juno gibi bu da hayatın içinden bir film. izlenmeli görülmeli diyorum.
  • kaç zamandır "yazıcam yazıcam" diyorum, kısmet bugüneymiş. gerçi bunda uzun süredir kayıp olmamın da etkisi var ama boşver gülüm.

    bu film -sonu hariç- süper olmuş. demoralize (bu kelimeyi kullanmayı seviyorum) batının "yakınlaşma yoksunu" bireylerinin "yabancılaşma sendromlarına" dair her türlü filmi seviyorum. hele hele o filmi başkaları sevmemişse daha çok seviyorum. en yakın örneklerinden birisi "lost in translation" olmuştu. bu tarz filmlere bir de ünlü yüzleri koyup sakin bir akış içinde debelenmelerini sağlayan yönetmenlere de hayranım, baştan belirteyim.

    bu film olmuş, nedenine gelince;
    gerçekten istediğin bir şeye bakarken gözün parlar, için kıpırdanır ya, kelebekler falan filan hani, onu göstermiş yönetmen ve senarist yahu. adamlar bir de öyle güzel oyuncu seçimi yapmışlar ki; tam bu iş için biçilmiş kaftan hepsi, inanamazsın. ya adamın gözü parlıyor ya, sinema efekti midir nedir bilmiyorum ama gözü parlıyor.

    sonuna gelince; daha etkileyici bir şekilde bitirilebilirdi ama o zaman da film gibi dururdu, gerçekten uzaklaşırdı. şu haliyle çok "gerçek", çok "komşu" duruyor.

    emmy ödülünü vermeyen na böyle olsun!!!
    siz de lütfen izleyin, izletin. beğenmeyen de şöyle olsun!!!

    (bak bak mesaj atıyor "emmy dizilere falan veriliyo yea" diye. ahaha, ya yürü git deli misin sopan mı eksik. sanki biz bilmiyoruz!!! altın küre'ye aday vermiş durumda haberiniz olsun: http://www.ntvmsnbc.com/id/25042925/ eheh)
    (emmy bile veririm ben buna... verdimse ben veririm)

    ilave(13.01.2010): türkiye'de gösterime "aklı havada" diye girecekmiş. sizi çok fena dövmek lazım. çok fena!!!
  • sideways'i seven bunu da sever.
  • diablo cody'nin bilmiş bilmiş beylik lafları yüzünden nefret ettiğim juno'nun yönetmeni jason reitman'ın sonunda tam anlamıyla kendini gösterebildiğine çok seviniyorum. up in the air, birkaç yıl önce yazılmış bir romanın uyarlaması olmasına rağmen, reitman hikayeyi daha evrensel daha güncel bir hale sokmuş sanki. ekonomik kriz üzerine insanın içine oturan çok yerinde şeyler söylüyor. hatta filmde işten çıkarılan insanların büyük bir kısmının gerçekten de son bir yılda işten çıkarılan ve "neler söylemek istiyorsunuz, dökün içinizi" diyerek kameraya konuşturulan insanlar olduğunu düşünürseniz, durumun sahiciliği level atlıyor.

    bunların dışında, zamanında varmak istediğimiz ama geldiğimiz farklı noktalar üstüne anlattığı şeylerle insanın böyle böğrüne acayip bir his saplayıp bırakıveriyor. öyle "aklı havada" çevirisinden laylaylom bir şey bekleyip aldanmayın hemencecik. epey iyi film de esasen, bulutların üstünde biten o sonu insana kendini hiç mi iyi hissettirmiyor.

    george clooney'in her filmde olmazsa olmazı o "cool" bakışlarına rağmen başarılı olduğunu söylemezsem hakkını yemiş olurum. yan roldeki anna kendrick ise, ışıldıyor mu parıldıyor mu göz mü kamaştırıyor ne desem bilemedim.
hesabın var mı? giriş yap