hesabın var mı? giriş yap

  • günlük yazı dilinde sıkça karşılaşılan bir sorunsaldır. malumunuz, tdk.gov.tr dünyanın en yavaş açılan çevrim içi sözlüğü olduğu için oradaki açıklamaları buraya taşımayı uygun gördüm.

    direk:
    1. ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek
    2. sütun
    3. değerli, saygın, önde gelen kimse

    direkt:
    1. aracısız
    2. doğru olarak, hiçbir yerde durmadan, duraksız, doğruca
    3. doğrudan, doğrudan doğruya

    bu da benden olsun direk

    not: tdk'nın yarın bir gün, direğin anlamını "müsait olan bayanların tırmandığı hede" olarak değiştirmesi ihtimaline karşın gerekli caps'ler alınmıştır.

  • buraya entry girmek icin de calisma vaktinden calarak ramazan ruhuna aykiri hareket eden insanin goygoyu.

    katiliyorum goze soka soka icilmesin yenmesin ancak ozellikle son yillarda sizden olmayana ne saygi gosterdiniz ki saygi bekliyorsunuz.

    her sene geleneksel ramazan dayaklarini okuya okuya geldigimiz nokta bu maalesef.

  • annemdir.

    içinde babamın isminin yazdığı ince, düz, sade bir halka ama annem için her şeyden değerli. bu alyans annem için ne kadar değerliyse babamın alyans takmayışı da o kadar dertti. babam nişanlandıktan kısa bir süre sonra ekonomik sebeplerden dolayı kendi yüzüğünü satmak zorunda kalmış. yıllarca belini doğrultamadığı için de ikinci bir alyans alamamıştı.

    anneler malum kirli çıkıdır, ellerine üç beş kuruş geçse hep biriktirirler. ne zaman kenarda köşede bir birikim yapsa babama yüzük almayı teklif ederdi, babam da çok isterdi, birçok erkeğin aksine alyans takmayı sevdiğini söylerdi, her ne kadar çok kısa bir süre takmış olsa da belki de tadını çıkaramadığı için hep içinde kalmıştı. ama yıllarca annemin birikimleri hep farklı yerlere, onlara göre bir alyanstan daha gerekli olan yerlere yani bize harcandı; kardeşim ve bana.

    nihayet yıllar sonra annem de işe girmiş çalışıyorken alyans alacak kadar parayı biriktirdiler. hiç unutmam hep beraber gittik seçmeye, bir tane beğendik içine annemin adını yazdırdık. ikisi de öyle mutluydular ki.

    bir süre taktı babam alyansını. sonra hastalandı, art arda ameliyatlar, kemoterapiler, işten ayrıldı. ekonomik sıkıntılar yine başladı derken babam yine alyansını satmak zorunda kaldı. bir alyans kaç para edebilir ki? en azından bizim aldığımız çok bir şey değildi ama hayat bazen insanı bir liraya bile muhtaç edebiliyor, işte öyle bir zamanda sattı babam alyansını. her ne kadar üzülseler de buna mecbur olduklarını farkındaydılar. yine alırız dedi babam anneme.

    yine alırız dedi ama yine alacak kadar yaşayamadı maalesef.

    annem için bu alyans babamdan sonra parmağından çıkması düşünülecek bir şey bile değildi, gözü gibi, ne bileyim eli gibi bir şeydi. insan eşi ölünce gözünü çıkarıyor mu? en fazla kalbini çıkarıyordu sanırım, bu da öyle bir şeydi.

    yine alırız demişti ya babam, o hep istediği ama almanın bir türlü kısmet olmadığı alyanstan kardeşimle ben aldık anneme, babamdan dört yıl sonra içine ikisinin adını yazdırdık. 27 yıldır hiç çıkarmadığı incecik alyansının üstüne taktı, sanki babam yıllarca parmağında taşımış da ölümünden sonra anneme emanet etmiş gibi, öyle bir bağlılıkla.

  • ben 5 yaşındayken, ingilizceden hiç anlamayan ve habire ingilizce dersinden çakan benden epey büyük komşu çocuğunu, eni vici vokke tadında uydurmasyon şarkılar söyleyerek delirtmem..

    bütün dünya ingilizce konuşuyoruz da bi o konuşamıyo sanıyodu mal..

  • aile kazancim ayda 20 bin civarinda, zengin degiliz'den sonrasini okumadim.

    eksisozluk linc ekibi birazdan buraya gelir. ben espriyi yapip, kacayim:

    hep 50 tl'lik entrylere tanim yazdigim icin buna yazmiyorum.

  • https://i.hizliresim.com/lby2or.jpg

    bakın bu arkadaş benim özbeöz kardeşim. 18 yaşında. anaokulundan beri kalburüstü okullarda okuttuk bunu. babasına, yıllar önce bizi okutmak için sattığı mercedes marka araç aldık büyük kardeşler olarak, adam bir gün süremedi. soruyoruz, "emre kaçırdı." diyor.

    emre de şunun aynısı, https://pbs.twimg.com/media/cqcxvqrxeaayyil.jpg

    edit: soran arkadaşlara toplu cevap vereyim. boşuna, anlatın eğitin falan demeyin. çocuk yalnızca, "sıkıntı yok." diyerek üç ay yaşayabiliyor, adaptasyonu tek hücreli canlılar gibi çok güçlü. kendi habitatında olsa, "aynen" diyerek üç sene de yaşar. başka ne yapabiliriz ki? benim gençliğimde bunun gibilere zihinsel engelli raporu verilirdi, kömürlüğe kitlerdik, sorun kalmazdı. kömürlüklü ev de kalmadı artık.

    debe edit: pandemide yapımcı ülkeyi terk edince sefil olmuş, ortada kalmış bir romantik komedi senaryosu var elimde. ben netflixe okuturum bunu diyebilecek yürekli bir yapımcı aradığım bilinsin lütfen. aramızda yayalım bunu arkadaşlar.

  • mis gibi koyları olan küçük kasaba. mavinin canlılığı, güneşin parlaklığıyla birleşince geç keşfettiğine pişman oluyor insan. bu mevsimde suyu epey soğuk olsa da kafa dinlemek, sevgilinizle/eşinizle başbaşa kalmak için ideal sakinlikte bir yer olduğu kesin. insanda, gözünü kapatıp huzuru ararken bir yandan gözünü açıp daha çok bakmalıyım hissi uyandırıyor.

  • anadan doğma soymak ne zamandan beri standart uygulama olmuş amk. ne beni ne de tanidigim hiç bir arkadaşım anadan doğma soyulmadı. cük görmeye meraklı bir gizli ibneye yetki vermişler belli ki.