hesabın var mı? giriş yap

  • başlığın "patiswiss'in marka tescilinin çalıntı çıkması" olmalıydı. modlar düzeltirse sevinirim. modlar başlığı düzeltmiş, teşekkür ederim.

    marka tescili ile ilgili yazılmış bir linkedin gönderisi.

    bu firmaya çok çok sağlam bir şekilde vergi denetlemesi yapılması elzem ve kaçınılmaz.

    kaynak

    birde böyle bir doğrulama var. link @imaminpapazi isimli çaylak yazar arkadaştan geldi.

    (bkz: #16350476) arakta sınır tanımamışlar.

    --spoiler--

    patiswiss olayıyla ilgili çok şeyler konuşuldu, ceo'nun (aslında şirket sahibi) istifası da hemen arkasından geldi. ancak ben çok da konuşulmayan başka bir konuya değinmek istiyorum: marka ihlali.

    patiswiss markasını ben de çokları gibi yabancı menşeli (isviçre) bir marka sanarak alıyor ve tüketiyordum. bu olayın arkasından, biraz araştırma gereği duydum ve aynı isimle 1905'te isviçre'de kurulan bir şirket olduğunu gördüm. üstelik patiswiss markası, isviçreli firma tarafından tüm avrupa (müktesebat gereği türkiye de dahil) genelinde tescil ettirilmiş.

    zaten patiswiss de doğrudan markayı türkiyede tescil ettirememiş, bunun yerine türk işi ufak bir yön değiştirme hareketiyle ürünlerinin isimlerini tescil ettirmiş.

    isviçreli şirketle görüştüğümde kendilerinin de bu olaydan yeni haberdar olduklarını, türkiyedeki firmayla aynı sektörde olmak dışında hiçbir bağlantıları olmadığını, daha önce türkiyedeki firmayı marka hakları konusunda uyardıklarını ancak yanıt alamadıklarını, yasal yollara başvuracaklarını ilettiler.

    sonuç olarak, avrupa dahil onlarca ülkeye ihracat yapan bir türk firması doğrudan yabancı menşeli bir şirketin markasını kullanarak haklarını ihlal ediyor gibi görünüyor (karşı tarafın iddiası). gerçekten çok şaşırdım bu duruma, global arenaya bu şekilde çıkış yapmak büyük cesaret ister... elif aslı yıldız tunaoğlu, "ben sizin bildiğiniz eski ceo'lardan değilim." derken gerçekten haklıymış.

    siz ne düşünüyorsunuz, sizce ceo'nun istifası yetecek mi yoksa şirketi daha büyük bir sorun yumağı mı bekliyor? sizce de burada bir marka ihlali var mı ve bu durum etik mi?

    firma ile yazışmamızın bir parçası: "patiswiss ag, based in gunzgen, switzerland, has no business relationship with patiswiss çikolata based in ankara, türkiye. patiswiss ag switzerland has already taken legal action against patiswiss çikolata under trademark law several times in the past, as infringements of the trademark protection of patiswiss ag switzerland have been registered in several countries."

    ilişikte bana gönderdikleri resmi yazıyı bulabilirsiniz.

    orijinal marka: https://lnkd.in/ds2c8hmb
    marka tescili: https://lnkd.in/d-tjjznp

  • reddit'teki /r/turkeyjerky subreddit'inde paylaşılan bir yazısıyla ortaya dökülen bilgi.

    31 ağustos 2012 tarihli hilal kaplan yazısı burada.

    kendisi şöyle demiş: "edindiği üstün askeri başarılara rağmen tarihimizde bir kazım karabekir muharebesi yoktur ama biraz önce bahsettiğim başkomutanlık meydan muharebesi ile birinci ve ikinci inönü savaşları vardır."

    yani hilal hanım inönü'nün bir kasaba ismi olduğundan bihaber, ismet paşa muharebeyi kazandığı için savaşların adına inönü savaşları dendiğini sanıyor. sanırım o yıllarda soyadı kanunu olmadığını da bilmiyor ki muharebe esnasında ismet paşanın soyadının inönü olduğunu ve muharebe bitince kendisinin soyadının savaşlara verildiğini düşünmüş.

    biraz daha yukarıda başka bir durum daha var.

    "örneğin amerikalılar için bir george washington savaşı yoktur ama iç savaş vardır" demiş.

    kendisi george washington'u amerikan iç savaşı esnasında yaşamış ve savaşmış biri sanıyor. oysaki washington koloniler adına ingilizlere karşı savaşmış ve zaferden sonra ilk abd başkanı olmuş kişi. washington'ın ölümü 1799. amerikan iç savaşı ise washington'ın ölümünden çok sonra, 1861'de başlıyor. o esnada abd başkanı abraham lincoln.

    pes doğrusu peli.. pardon, hilal hanım.

  • valla bence sanki böyle daha iyi.hükümet falan da kurulmasın..
    tayyip olur da erken seçime gidilirse, akp daha fazla oy kaybetmesin diye lak lak konuşamıyor..
    kavga yok gürültü yok eskisi kadar. kafa rahat amk..

  • özellikle pazaryeri kültürünün gelişmesi ve pandeminin eticarete olan yönelimi inanılmaz artırdığı bu son 2-3 yılda oluşan ver çılgınlık boyutuna ulaşan bir başka konu da iade çılgınlığı.

    iade her tüketicinin en doğal hakkı. bir ürün sipariş eder, ürün geldiğinde aslına benzemiyordur, hoşuna gitmemiştir, bir hatası vardır ya da fikri değişmiştir, ürünü iade eder. her internet satıcısının riskini aldığı bir masraf kalemidir iade, zira iki yönlü minimum 2x12tl kargo parası çıkar cebinizden ve kar yapacağınız satıştan zarar yazarsınız. o yüzden mümkün olduğunca iyi paketleme, sunum ve iyi açıklama önemlidir.

    ama son yıllarda özellikle trendyol'da oluşan, ardından diğer pazar yerlerine sıçrayan bir kültür var ki aman allahım.. 5 desen elbisenin her birinden 3 beden sipariş edip, kargo gelince deneyip 14'ünü iade eden, pazaryerlerini "bunun bir boy büyüğü varsa onu da verin ikisini beraber deneyim" diyeceği tezgahtar olarak kullanan bir kültür.

    artık insanlar o kadar kaptırmış ki kendini otomatik alışverişe, açıklamaları okumuyor bile. ürün adında "köpek tasması" yazan ürünü ben arama kutusuna kedi tasması yazmıştım ne bileyim diye iade eden mi ararsın, adında "küçük boy oyun topu" yazan ve açıklamada çapını yazdığınız topu "küçükmüş" diye iade eden mi ararsın, aynı anda 4 renk, 2 beden ürün sipariş edip 7'sini iade eden mi arasın. şu anki kargo trafiğinin %20'sini bu kitlenin gitti geldisi oluşturmakta.

    mağazalarda bu siparişleri performans puanı ve ceza sistemi gereğince karşılamak zorunda kalıyor. yine denebilir ki kardeşim bize tanınıyor bu hak, kullanırız sana ne! tabii ki kullanırsınız, ancak bu oluşan ekstra maliyetin çözümünü satıcılar fiyat ve karlılık artırarak çözmek durumunda kalıyor. o yüzden ne yazık ki 20tl'te mal edip 40tl'ye satabileceği ürünü aradaki iadelerin yaratacağı masrafı da göz önünde tutarak 50tl'den satışa sunuyor.

    pazaryerleri müşteri memnuniyet odaklılığının faturasını satıcılardan çıkardığı için zaten onların açısından bir problem yok. o yüzden koşulsuz iadeler vs havada uçuşuyor. olan satıcılara ve fark etmeden aynı ürün için daha fazla ödemek zorunda kalan normal alışverişinde olan müşterilere oluyor..

    en basit örneğini vereyim, yurtdışından distribütörlüğünü aldığım markaların satışını araya petshop sokmadan direk tüketiciye yapıyorum. iş modeli 50tl ye malolan ürünü 15tl pazaryeri komisyonu, 12tl kargo 6tl sarf malzeme ve operasyon maliyeti ekleyip 20tl de kar koyup 100tl ye satmak. zira toptancılık yapıp aynı ürünü 70tl ye petshopa verirsem petshop ürünü 130-150tl bandında satacak (aksesuar kar marjları bu seviyede). bu şekilde iyi kalite ürünü tüketiciye daha uygun fiyata satabiliyorum. ama gelinen nokta da 100tl ye satılacak ürünün fiyatı artık 110tl. artık ürünü alan herkes habersiz bir şekilde gelecek %20 iade oranının yarattığı operasyon bedelini ürünü 10tl daha pahalıya alarak ödüyor (bu oranın sadece %1-2 si tasmanın bedeni uymadığı için vb haklı sebeplerle, gerisi birden fazla beden sipariş verenlerin iadesi) sonuç, artan fiyat ve aynı ürünü daha pahalıya alan normal tüketici.

    edit: konuyu "hey ben vergilerini veren bir vatandaşım adamım, benim haklarım var" diye yorumlayanlara istinaden; konu ürünlerin her renk ve bedenden alınıp denenerek iade edilmesi değil. buyurun dilerseniz milyon tane sipariş verip bir tanesini alın ve gerisini iade edin. konu günün sonunda bunun satıcılara yarattığı kargo maliyetinden dolayı x birime satın alacağınız ürünü x + %10'a almanız. maliyet hesabında artık aynı fire hesaplar gibi iade kargo bedeli oranı hesaplanarak fiyata eklenmesi. yoksa tüketici kanunlarının da, haklarının da farkında ve sonuna kadar arkasındayım. ileride bu davranışın düzelmesi konusunda da herhangi bir beklentim yok, hatta daha da beter olacağına eminim. sadece 100 kişiden 80'i bu bahsettiğim şekilde alışveriş yapan 20 kişinin yarattığı ek masrafın bedelini daha yüksek fiyata ürün alarak ödüyor, bunu belirtmek istemiştim. yoksa sikmişim ingiltere'sini..

  • ne bill gates, ne de jude law'ın şu anki sevgilisi; şu dünya üzerinde kıskandığım, yerinde olmak istediğim tek insan türevi bunlar işte.

    şahsen gözlüksüz/lenssiz (yani doğal şartlarda) 3 metre mesafeden bülent arınç ile mehmet günsur arasındaki farkı anlayamam. anlayamadığım gibi daha net görebilmek için gözlerimi iyice kısarak öküz gibi bakarım bülentçiğime. o utangaç mazbutum da bu geyşa bendeniz yüzünden renkten renge girer, pancar gibi gider meclise. ansiklopedik utanç antolojisine yeni bir cilt kazandırır.

    - siz neden konuşmuyorsunuz sayın arınç?
    + ...

    madem en gelişmiş canlıyız bu göz niye bozuk gösteriyor behçet, neden yani?!

  • an itibariyle artık tamamen beynin çalışma prensipleriyle ilgili olduğuna ikna olduğum olay, tecrübe. nöroloji kesin bir şey söyleyemese de, ellerinde fikirleri yok değil. elbet bir gün dört başı mağmur bir açıklamaya ulaşacaktır. ben bugün buna inandım. bildiğim kadarıyla, ya da en azından bana mantıklı gelen 3 ana sebep deja vu'nun olası sebeplerinden:

    1. beynin hafıza departmanının klasörler halinde çalışması. klasörler halinde çalışan beyin gelen bilgileri kategorize ederek depoluyor ve birbirine benzer bilgileri aynı yere atıyor. bazen benzerlikler o kadar fazla okuyor ki bir klasörde neredeyse aynı iki öğe bulunuyor. sonra beyin, bilgisayarlardan bildiğimiz gibi, söz konusu dosyayı "kopyala ve değiştir" yapıyor. yani, eski dosyanın üstüne yeni dosyayı yazıyor. bu esnada olayın bilinç düzeyinde yansıması da deja vu tecrübesi oluyor.

    2. beynin iki aşamalı algılama, tanımlama ve depolama sistemi. beyin bir bilgiyi tanımlarken ve depolarken iki kere algılıyor. bazen bu algı türleri arasındaki fark henüz bilmediğimiz bir sebeple ortadan kalkıyor ve olay iki kere algılanmış olduğu için, birey olayın ikinci kez yaşandığı hissine kapılıyor. bazı teorilere göre bu, beynin iki lobunun birbirinden milisaliselik farklarla çalışmasından, bazısına göre ise gözün bilgileri beyne bazen iki kez göndermesinden kaynaklanıyor. sonuç olarak bilginin iki defa algılanması, olayın ikinci kez yaşandığı hissini uyandırıyor.

    3. beynin depolama departmanının tarihleme biriminin çalışmaması. beyin depoladığı her bilgiye daima bir tarih atıyor. ancak bazen, henüz bilemediğimiz bir sebeple bu tarihlendirme işlevi gerçekleşmiyor ve otomatik olarak eski bir tarih yazılıyor. bu sebeple deja vu tecrübe ediliyor.

    bence nöroloji bu üç olası teoriden birini veya bunlardan devşirilmiş yeni bir teoriyi kesin olarak deja vu'nun sebebidir diye deklare edebilecektir. buna inanmamın sebebi ise şu, entry'nin asıl konusu:

    az önce iki arkadaş arasında geçen sohbet sırasında deja vu yaşayacağımı 5 saniye önceden bildim. sohbet devam ederken konuşulan konu, kişilerin sayısı ve konuşma şeklini bizzat yaşadığım ve neredeyse aynı olan eski bir olayla benzettim. içimden "az sonra bir deja vu yaşayabilirim" diye geçirdim. hatta, eski olayı tüm öğeleriyle hatırladığım için deja vu'nun olası süresini bile tahmin ettim. ve bundan 5 saniye sonra aynen tahmin ettiğim gibi 5 saniye süren bir deja vu yaşadım.

    işte yaşadığım bu küçük olay, en azından benim için, deja vu'nun beynin fiziksel özellikleriyle ilgili bir olay olduğunun kanıtıdır. bu sebeple bir gün, modern bilimin deja vu için itiraz edilemez kesinlikte bir açıklamaya ulaşabileceğini düşünüyorum.

    son olarak şunu da sorasım geldi: madem ki depolama ve hafıza ile ilgili küçük hatalardan kaynaklanıyor, o halde neden tüm öğeleriyle hatırladığım eski bir olayla, henüz yaşadığım yeni bir olay üzerine deja vu yaşadım? üstelik deja vu yaşayabileceğimi tahmin ettiğim halde. eğer soru doğru yere doğru şekilde vuruyorsa, yukarıda bahsettiğim teoriler eksik demektir. işte çözüme küçük bir katkı daha.*