ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hem hala hem teyze hem amca hem dayı sahibi insan
-
bu insanlardan biri de benim.
halam sayisi teyzem sayisindan amcam sayisi kadar eksik..dayim sayisi amcamdan 1 fazla..1 halamin tasaklari olsaydi amcam ile halam sayisi esit olacakti..ve hepsinin toplam sayisi 15..
kac halamin oldugunu bilene cikolatali gofret..
sedaş'ın önüne 5 bin ölü civciv dökülmesi
mine koraş
-
17 yıldır iktidarda olan bir partinin varoluşunu, hala makarnada arayan bir muhalif.
31 aralık 2014 yeniçerinin noel baba'yı kovalaması
-
antalya doğumlu adamın, ordu eliyle büyütülmüş balkan kökenli ortodoks yetimler tarafından kovalanması.
buket aydın'ın rolex saati
-
belki patronu iyi performans gösterdiği için hediye etmiştir.
misvak'ın bim'in ceosu karikatürü
-
ben bunların kafasını anlamıyorum. eğer bim, şok, a101 fiyat şişiriyorsa olması gereken fiyata ürün satan marketler hangileri?
bu marketlerden ucuzu yok ki amk. en ucuz marketleri enflasyonun sebebi olarak görüyorlar.
tuğba özerk
-
vücudu 18lik değil 31liktir.
edit: ne gülüyon olm?
sabah 05.00'te kalkıp işe gidecek olmak
-
ben hep sabah saat 9'daki mesaim için saat 8'de uyanıp, duş alıp giyinip, kahvaltı edip, saçı başı şekle sokup, 7 dk.'lık yürüme mesafesindeki işime gittiğim için beni etkilemeyen mesele.
deniz olmayan yerde nasıl yaşıyorsunuz yeaaa.
aha işte böyle.. ne zor dii mi deniz olmayan yerde yaşamak?
doğaçlama tiyatro
-
1500-1700'lü yıllarda, commedia dell arte sanatçılarının italya sokaklarında sergiledikleri doğaçlama performanslarla tohumları atılmış, avrupa'da improvisational theatre ya da kısaca improvisation, improv, impro denen tiyatro türü. 1890'larda oyunculuk teorisinde önemli akımlara öncülük eden constantin sergeyevich stanislavski ve jacques copeau tarafından tiyatro eğitimi ve prova çalışması olarak yoğunlukla kullanılmıştır. modern anlamda doğaçlama skeçlerin bir oyun olarak kullanılmasıysa 1940'larda viola spolin (nam-ı diğer doğaçlamanın amerikalı büyükannesi) ve 1950'lerde keith johnstone ile başlar.
viola spolin'den etkilenerek doğaçlama tiyatronun kurgusuz komedi tadı kazanmasını sağlayan ve impro kurallarının şekillenmesine öncü olan, 1950 ve 1960'larda şikago'da the compass players ve the second city topluluklarıdır. saturday night live'ın da orjinal ekibinin çoğu the second city topluluğundan gelir ve programın bazı ülkelerde gösterilen uyarlamaları mike myers, chris farley ve john belushi gibi komedyenlerin yıldızlaşmalarını sağlamıştır.
keith johnstone'ın londra kökenli grubu the theatre machine'in avrupa turnesi, sanatçının sadece atölye çalışmalarında kullandığı doğaçlama sporunun sahnede de kullanılmasını başlatmış ve kendisinin kanada'ya yerleşmesiyle bu performansların kalbi toronto olmuştur.
avrupa ve amerika'da hızla yaygınlaşan doğaçlama tiyatro, 1988'de ilk kez amerika ulusal komedi ligi turnuvasının yapılmasıyla popülerliğini arttırmıştır.
doğaçlama tiyatronun, komedinin yanı sıra politik bir yolu da kullanması 1950'lerin sonlarında polonya'da jerzy grotowski, 1960'ların başlarında ingiltere'de peter brook ve 1960'ların sonlarında amerika'da augusto boal ile görülmüştür. bunlardan bazıları saf doğaçlama performansları, bazıları da öncü deneyleri geliştirmişlerdir. (bkz: forum tiyatrosu) (bkz: görünmez tiyatro)
günümüzde türkiye'de futbol maçı neyse, şu anda amerika, ingiltere, fransa, belçika, kanada vb'de doğaçlama tiyatro biraz öyledir. bir çok profesyonel (bkz: süper lig) ve amatör (bkz: halı saha) tarafından sevilir, yapılılır, takip edilir.
he, bi de ülkemizde örneklerini gördüğümüz kadarıyla zihin açar, canlandırır, insanın kendini ve çevresini algılamasını geliştirir, yapanlar iyi ki vardır, artsındır.
daha detaylı bilgi için:
(bkz: oyuncular ve oyuncu olmayanlar için oyunlar), (bkz: augusto boal)
(bkz: stanilavski sistemi), (bkz: sonia moore)
http://improvencyclopedia.org/…eferences/index.html
http://en.wikipedia.org/…ki/improvisational_theatre
türkiye'de çamaşır kurutma makinesinin tutmaması
-
ıki sebepledir. birincisi yer. camasir makinesi zaten cok yer kaplarken bir de kurutma 90m2 evlere sigmaz.
ıkincisi, kurutma makinesi kumasi cok yipratir. kullanmayanların bilmediği bir gerçek var. sürekli kurutmayla kurutulan kıyafetler pamuklanmaya baslar. ya da kolayca deforme olur. mesela havlular bir süre sonra yırtılır. hele jeanler... incecik olur.
bu arada öyle şak diye kurutmuyor. nereden baksan, 1,5 saat dönüyor yine o makine. kendi tecrübeme göre çamaşır odasına 1 ufo koymak aynı sürede aynı performansı sağlıyor. üstelik çamaşırlar da yıpranmıyor. üstelik odayı da ısıtıyor.
neden para basıp borç ödemiyoruz
-
gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.
the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.
“olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:
abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.
şöyle ki:
kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.
bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).
derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.
sonra düşünmeye başlar:
— yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”