hesabın var mı? giriş yap

  • ilkokul yılları. anne baba boşanmış. baba bok gibi zengin, ancak sadece kendisine kadar zengin. anne 2 çocukla ortada kalmış, durumlar zor.

    kış günü, bot alınması lazım. mecbur kalınca baba aranır;

    - baba, ayaklarım 36 numara, botlarım ise 34 numara. yenisini almam lazım.
    + anana söyle
    - peki

    birisi "baba" mı dedi?

  • adamın biri bir gün psikolağa gitmiş. başlamış derdini anlatmaya: "geceleri uyuyamiyorum efendim, sürekli yatağın altında biri varmış gibi geliyor. yatağın altına iniyorum bu seferde sanki yatağın üzerinde birileri varmış gibi geliyor."

    doktor "altı aylik bir çalisma sonucu bu sorunu hallederiz." demiş.

    adam: peki vizite ücreti ne kadar ?

    doktor: seans başı 50 dolar haftada üç seans.

    tabi adamin gidis o gidiş. doktor bir kaç ay sonra sokakta hastaya rastlamis gicik bir şekilde gülerek ;
    - ne oldu hastalıktan kurtulabildin mi?

    adam da gülerek;
    - evet hemde bir şişe şaraba hallettim.

    doktor çok sasirmis ;
    - nasıl yani ?
    adam: sizden çıktıktan sonra birahaneye ugradim, birami içerken yanımdaki berduşla dertleştik, ona bir şişe şarap ısmarladım o da bana karyolanın bacaklarını kesmemi tavsiye etti!

  • yeterli sermayeyi toplar toplamaz acmayi dusundugum dugun salonudur. olay butonu her yandiginda bir isi daha kacirdigimi dusunerek kahroluyorum.

  • yalnız tutuklayan kadın polis de türbanlı. bildiğin mesaj veriyorlar. şeriat böyle böyle geliyor.

    arap yalaya yalaya arapları geçtik.

  • noktacılık. empresyonizm ışığının fazlaca ön plana çıkıp kısır döngüye girmesine tepki olarak doğmuştur. puantailistler rengin değerini kaybetmemesi için renkleri noktalar şeklinde karıştırmadan yan yana kullanırlar, ışığın altında birbiriyle karışarak erimesine izin vermezler. insan gözü yan yana duran ufak renk noktalarını birleşik görür. günümüzde televizyon ve bilgisayar ekranlarında da buna örnek olarak çok sayıda kırmızı, yeşil ve mavi nokta bir araya getirilerek geniş bir renk ilizyonu yaratılmıştır.

  • ölüm grubu deniliyordu türkiye'nin grubuna harbiden öyleymiş. biz elendik hırvatlar elendi ispanya elendi. mükemmel bir ölüm grubu. herkes öldü amk.

  • yıllar önce makyavel taktikleri vermiş zaten. bizzat uyguladığım için %100 işe yaradığını söyleyebilirim.

    1) iş hayatında bir şeyi kontrol etme gücüne sahip olana kadar asla yüzünü belli etmeyeceksin. kimseyi kesinlikle yakın arkadaşın olarak görmeyeceksin. ismi üstünde onlar "iş arkadaşı".
    2) erkekler iyi anlar beni aynı askerlik gibi ortada bir yerde duracaksın, ne çok silik olacaksın ne de her işe koşacaksın. her zaman delta-pozitif olacaksın.
    3) en önemlisi ise ne olursa olsun iş hayatını ciddiye almayacaksın. yoksa seni ele geçirir ve bu mutsuzluk hayatına yansır.

    özetle işi yapılması gereken, sana gelir sağlayan yan bir şey gibi düşünmek en doğrusudur ki buna profesyonellik denir. ne demişler? "iş işte kalır."

  • özünde çok iyi bir insan ama sahaya çıkınca kendini kaybediyor, eşi bazen "onu tanıyamadığını" söylüyor. biliyoruz ki direksiyon başında da kendini kaybediyor, muhtemelen halk ekmek sırasına girse orda da kendini kaybedecek ama özünde iyi bir insan. benden iyi mi? muhtemelen, hayatın kimi nasıl ödüllendirdiğine bakılırsa benden milyonlarca kez iyi, tıpkı patronum gibi, ya da hafta sonu sevgilisiyle sinemaya gidecek lise talebesi gibi. bi ben kötüyüm, allah başka dert vermesin.

  • aa ne hoş, böyle bir başlık varmış, anlatmak istediklerimi glen hansard'ın mı, marketa irglova'nın mı, yoksa the swell season'un mu, belki de falling slowly'nin ya da once'ın mı başlığına yazsam diye kararsızdım.

    böyle bir çift eskiden mevcuttu, kendilerinin tatlı, herkesin önünde bolca anıları yaşanan, güzel bir gönül ilişkileri vardı. gönül ilişkileri, çoğu sanatçı çift gibi ortak bir sanat eseri de ortaya çıkarıyordu, beraberce bir filmde de başrollerde oynayıp o film için yaptıkları müzikle akademi ödülü de aldılar. bu kadar efsanevi bir aşkın, zamanla aslında o kadar efsanevi olmadığı, tarafların farklı beklentileri ve hayat tarzlarının olduğu ortaya çıktı ve kendileri sessiz sedasız ayrıldılar. ancak ortada bir grup ve geride kalan bolca başarılı eser ve bunlara bağlı da birçok anı vardı. bunca anıyla ne yapılacağı bana bile dert olmuştu.

    bu çiftin varlığı sona erdikten sonra, belli bir zaman geçtiğinde marketa irglova'nın evlenip izlanda'ya taşındığını öğrendik. orada solo albümler kaydetti, albümlerin kayıt aşamasında eşi mio'nun da kendisine yardım ettiğini paylaştı, sonra bir bebek sahibi oldular ve her şey çok yolunda gözüküyordu. her paylaşımını "oh ne güzel de hayatı daha da iyiye gitti kadının, müzikle ilgili tek alakası glen hansard'la olan grubu olmadı, glen hansardsız da bir şeyler yapmaya devam etti," diye takip ettim, müziği yine çok güzeldi tek başına da, fotoğraflarında da gözlerinden ne kadar mutlu olduğu belliydi.

    glen hansard da yine kendi irlandalı müzisyen arkadaşlarıyla da bol bol turneler yaptı, konserler verdi, o da solo albümler yaptı.

    ve zaman zaman birbirleriyle ve eski projeleriyle ilgili de paylaşımlar yaptılar, en çok hoşuma giden buydu. glen hansard'ın bir başarısını marketa irglova da paylaştı, aynısı diğeri için de geçerliydi. bir araya gelip birlikte performans sergiledikleri de oldu.

    ve yenice vakitlerde glen hansard da evlenip çocuk sahibi oldu.

    geçen günlerde, glen hansard, eşi ve bebeği, izlanda'ya gidip marketa irglova'nın evinde konuk oldular ve onun ev stüdyosunda mio'nun da desteğiyle birkaç ev kaydı yaptılar. eşler, bebekler, çocuklar ve iki arkadaş kalabilmiş eski sevgili, bir evde birlikte sanatla ilgili faaliyetlerde bulundular. işte nezaket, medeniyet ve olgunluk budur. bir eski gönül ilişkisi, aradaki sevgi ve bağ, paylaşım ve ortaklıklar esasında aşka değil de arkadaşlığa dayanıyorsa ve taraflar bunu başta fark edemeyip aşk zannetmiş ama sonradan mevzuyu çözebilmişlerse bu şekilde bir araya gelebiliyor, böylece geride kalan ortak eserlerin yenileri de yaratılabiliyor. gerçekten egoların konuşmadığı, hakiki bir sevginin ve saygının mevcut olduğu ayrılıklarda insanlar ayrıldıktan sonra diğer tarafın gerçekten mutlu olduğunu görünce kendileri de mutlu olabiliyorlar, marketa irglova'nın glen hansard için yaptığı "seni bir eş ve bir baba olarak görmek kalbimi sevgiyle dolduruyor, bu potansiyeli bir gün çok güzel bir şekilde doğru biçimde kullanacağını biliyordum," paylaşımı benim çok hoşuma gitti, kadının "bu potansiyel madem vardı, niye bizde olmadı?" diye bir an bile düşünmediği o kadar açık ki, içtenlikle aksini rahatça paylaşabilmiş, gözünden belli bazı insanların içtenliği ya, canım benim.

    keşke eşken, sevgiliyken beraber müzik yapan, sanat yapan her çift ayrıldıktan sonra da bu çift gibi davranabilse. hala lisa hannigan ve damien rice düetleri dinleyebilirdik, başka bir henry lee daha ortaya çıkabilirdi.