ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
kuzen şamil'in her fırsatta üzerinde çeşitli deneyler yaptığı oyuncak bir köpeği vardır. (önce sıcak suyun içinde bekletip sonra buzlukta dondurmak gibi)
zavallı köpeği bu kez sıkı sıkıya sargılara sarılmış bir şekilde bulan annesi şamil'e sorar;
- oğlum ne bu köpeğin hali, yine naptın zavallıya?
- anne bu eskiden ömerdi, şimdi de ezel yaptım ben onu.
- !?!
çocukken sahip olunan salakça fikirler
-
ilkokulda, okulu teröristler bassa ben de hepsini öldürsem; kahraman olsam.
ortaokulda, ingilizce öğretmeni bana aşık olsa keşke.
pınar deniz
-
(bkz: kadin cinayetleri politiktir)
ablam, hayatindaki tum kadinlara siddet uygulamis, uygulamaktan da keyif almis bir bireye odul verilen bir platformun odulunu kabul edip sonra "dunyayi kurtarma" masallari okuyamazsiniz ya, aynisi ezgi mola icin de gecerli. lan kadin vurdurttu o adam, sirf kendisinden ayrilmak istedi diye... kalkip iran'daki kadinlari anlatiyor. ricky gervais son golden globe sunusunda soylemisti; o odul aldiginiz platform, politik mesajlar verip devrim yapacaginiz bir yer olmadigi icin, o odulu kabul eden sizler de bu mesajlari verecek konumda degilsiniz. alin odulunuzu, menajerinize ve yonetmeninize tesekkur edin, sonra da gidin sahneden guzel bacilarim.
kadin vurduran insanlara yasam boyu basari odulu veren bir platformda hangi kadinin hakki, hangi dunyayi ve cocugu kurtarmaktan bahsediliyor?
kabul etmeyeceksin adayligi, almayacaksin odulu, varsa cesaretin. yoksa sovu kes.
bütün iyi erkeklerin kapılmış olması
-
tanıdığım bütün aklı başında adamlar bekar. birileri çok fena yanlış ata oynamış olabilir.
pink floyd alelade bir gruptur
beyaz futbol
-
rasim ozan: ilhan cavcav bugün aziz yıldırım'dan daha yetenekli bir teknik direktör olduğunu kanıtladı.
tabi ortalık kısa süreliğine karıştı.
sözlük yazarlarının rumuzlarının hikayeleri
-
(bkz: lütfen bu konuya girmeyelim)
bekar odaları
-
trt 4'te bekar odaları ile ilgili bir belgesel yayınlandı dün gece.
bazen başımızı çevirip geçtiğimiz yerlerde hayatları nasıl ıskaladığımızın bir kanıtı gibiydi bu program. bildik, daha doğrusu tahmin ettiğimiz bekar odalarından biraz farklıydılar. küçükpazar'ın içinde, eminönü'nün ortasında, istanbul'un tam göbeğinde; oysa bizim görüş alanımızın çok, ama çok uzağında, boynu bükük hayatlar..
rengi her daim gri olan yaşamlarına tutunmak için hep bir arada kalmak zorundaki, dostoyevski'den hareketle insancıklardı onlar. köyünden kalkıp gelen gencin bir umudu var. "başaracağım" diyor küçük, yağlı, duvarları boyasız odada sıkışmak zorunda kaldığı 8 kişiyle birlikte. oysa kamera orta yaşlı, fakat ihtiyar görünümlü adama döndüğünde şu sözler duyulup kayboluyor kulaklarda: "burdan çıhış yoh gardaş. nereye çıhıyon gardaş. ben 15 senedir burdayım. bi şey çıhacah olsa, bu zamana gadar çıhmaz mıydı gardaş?"
bekar odaları, köyleri artık haritadan silinmeme savaşı veren insancıkların yaşama bağlanmalarını sağlayan tek konak yeri; ucuz ve hisseli. ama çok hisseli. "gece hazırolda uyuyoruz babam.. yoksa sığmıyoruz. belimiz kopuyor. kopuyor da babam.. ne yapacan, yaşam kavgası" diyor biri, gözlerindeki ışığı kaybetmek üzereyken... derken al yanaklı bir gence uzanıyor mikrofon. "3 gün önce evlendim" diyor bir heyecanla. hamallık yapıyormuş.. köyüne gitmiş, evlenmiş, 'eğlenmiş', cem karaca ustanın deyimiyle "besmeleyle yüzün açıp oturmadan dizdize" dönmüş istanbul'a.. ama, öteki istanbul'a.. onun döndüğü yer, ikincil hayatların yaşam savaşı verdiği soyutluk perdesinin ta kendisi.
bir sosyolog, daha farklı bir açıdan bakıyor bekar odalarına. onların birer suç kalkanı olduğunu söylüyor. buralarda yaşayan, kendi köylüsünü koruyan insancıkların, hayata 'çalışarak' tutunduklarını ifade edip, aynı kaynaktan çıkmalarına rağmen sürüden ayrılanların ya kapkaççı olduğunu ya da sessiz sedasız, arka sokakların birinde dünya değiştirdiklerini vurguluyor, o da çaresizce...
kiminin bebesi olmuş, hasretlik çekiyor, "içim yanıyor" diyor "içim"... kazandığı paranın bir kısmını oda için ödediğini, bir kısmıyla yemek yediğini, gerisini olduğu gibi köyüne yolladığını anlatıyor biri.. öbürü de öyle.. diğeri de..
sabah kalk.. çalış.. akşam dön.. menemen yap, ye.. çamaşırını yıka.. 10 kişiyle balık istifi yat.. sabah kalk.. çalış.. hayattan tek beklentisi yaşama tutunabilmek, bir aile kurup, onları da yaşatabilmek. 3 kuruşla-5 kuruş arasındaki çizgide...
sahi... çözdük değil mi hayatı? sıkıldık değil mi ondan? her şey ne kadar kötü değil mi? hayat başkalarına güzel, öyle mi? bence bir kez daha bakalım hayatın penceresinden.. insancıkların gıyabında, oysa onların tam ortasında, bir kez daha görelim dünyayı. belki bu defa yaşamaya değer bir şeyler bulabiliriz; bekar odalarının yalnız, bakir, boynu bükük dünyasında...
leica
-
1900’lerin başında fotoğraf makineleri büyük, ahşap ve taşınması çok zor ekipmanlar iken, küçük fotoğraf makinesi hayali wetzlar’daki ünlü mikroskop üreticisi ernst leitz’ın araştırma departmanı sorumlusu oskar barnack’ı sürekli meşgul etmiştir. 42mm odak uzaklığında geri çekilebilir mercekli, 40mm genişliğinde açılabilen üst üste gelmeyen bir obtüratör için deklanşörlü, filmi her defasında bir kare ileri saracak bir kurma mekanizmalı ve 0’dan 40’a kadar kare sayaçlı bir fotoğraf makinesi gövdesine sahip fotoğraf makinesi yapmayı başardı. leica adı ise leitz ve camera sözcüklerinin birleşiminden gelmektedir.
hayat okulu'da okudu kendi işim'de çalışıyor
-
facebook'taki ölümcül ikili. bir kişinin profilinde bu 2 bilgi varsa başka bir şeye bakmaya gerek yok. hele de bu yazı büyüklü küçüklü harf ile yazılmışsa olay yerini terk etmek en mantıklı davranış olacaktır.
rotring kurşun kalemin yok olan klasik tasarımı
-
benim için iki hafta önce yeniden var olan tasarım harikası. "nerde o eski rotringler" der dururduk yıllarca. derken yerde o eski rotringlerden birine rastladım 129t'de. hala eskisi kadar zarif, güzelliğinden hiç bir şey yitirmemiş. kısacık bir bakışmadan sonra hasretle kucaklaştık. kaybeden arkadaşa gıyabında taziyelerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. acısını biraz hafifletmesi için kaleminin gerçekten değerini bilen biri tarafından bulunuduğunu bilmesini isterdim.
5 nisan 2015 yds
-
kremlin sarayı'nda öğrenilen ingilizce ile girilmesi sanırım pek akıllıca olmayacak sınavdır.
buckingham sarayı olsa neyse..
geniş aile
-
cevahir'in sukufe'ye "kisaltma kablom" demesiyle bana da selam cakmis dizidir.
o ses türkiye
-
durduk yerde beni derin derin dusuncelere salan yarisma..
simdi dinle bak..
90'lar..
muzik sektorunun zirvesinde 2 dev isim..
biri a acayipsin diye kasip kavuruyor..kis gunesi diye diye..simarik diye..
digeri bu kiz beni gormeli diye salliyor..araba diye..gidenlerden diye..
acun ilicali ise bu iki isme 10 metre yaklasamayan bi adam o siralar..
sene 2011..
acun ilicali bu programla bunlardan birine artik baya bi yaklasmis..bi sekilde onu kandirip, digerinin vokalistiyle (bkz: murat boz) ayni koltuga oturtmus..bi de ustune digerinin sarkilarini dinletip maymun ediyor..
acun ilicali digerinin yanina artik 100 metre bile yaklasamiyor..
tarkan seni cok seviyorum lan..