hesabın var mı? giriş yap

  • bir erzurumlu olarak daha beter olmalarını en içten dileklerimle belirtir emeği geçen herkesi tebrik ederim.

  • bu buton sayesinde içeride dönen muhabbetle melih gökçek'i meraktan çıldırtabiliriz.

  • affedersiniz ama açacağınız başlığa, edeceğiniz muhabbete sokayım.

    kadının ayrıldığı kocasının bir iddiasidir. videoyu izlerseniz "benim üzerime olsan bir gsm hattıyla rastgele 84 numara aranmış" diyor kocası.
    bu sebepten de beni 84 kişi ile aldattı diyor.

    yüzbinlerce kişinin girip baktığı ekşi sözlüğe kadının fotoğrafını koyup, eşini 84 kişi ile aldatan kadın demek, sonra bununla ilgili şakalar yapmak nereden baksan alçaklıktır.

    sonra ortamlarda " ya abi türkiye'de kadına baskı var" dersin ne olacak.

    edit: (#128060332) 0 rh+ trombosit lazım hematolojide yatan hastaya. yakın zamanda ilaç kullanmamış kimse varsa yapsın bir iyilik.

  • flaşbakınla bi 15 yıl öncesine dönelim. sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.

    bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie richin gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.

    11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.

    taa ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.

    zorunlu edit: bazı arkadaşlar suudi dinarı olmaz demiş. arkadaş 12 yaşındaydım aklımda öyle kalmış. 15 yıldır ne suudi arabistan parası gördüm ne gazetelerin ekonomi sayfasını açıp suudi parasını merak ettim. sikimde de değil zaten :) . dinara sokim mustapha'ya bişey olmasın.

  • migrosta bir mağaza müdürü olarak, zerre enteresan gelmeyen ve yadırgamadığımız hadisedir. çocuğunuz susayabilir, eşiniz hamiledir o an salatalık turşusu aşerebilir, mideniz kötüdür birkaç çubuk kraker atarsınız ağzınıza vs. bunlar normal şeyler lan. abartmayın amk. ha yiyip yiyip reyon arasına atan var mı var. dergilerin paketini açıp içinden o an hediyesi neyse çalıp giden yok mu var. asıl küfrü hakeden onlar. çocuğuna bir şişe su açmışsın aç kardeşim afiyet olsun.

  • evrim teorisinin tümüyle rastlantısallık demek olduğunu savunanların hakkında bir şey bilmeden konuştukları mekanizma. bu yüzdendir ki; geniş kitleler tarafından evrim saçmalık olarak nitelendiriliyor. elbette ki bunun birçok sebebi var. aşağıda toplumlarda evrim teorisinin niçin boş ve temelsiz argümanlarla yanlı bir biçimde lekelenmeye çalışıldığının nedenlerini ve birikimli seçilim (cumulative selection) mevzusunu bulacaksınız. kaynak olarak the origin of species ve the blind watchmaker kitaplarından yararlandığımı söylemeden geçmeyeyim.

    çoğumuz kuantum teorisini ya da göreliliği tam olarak anlamasak bile bu teorilere karşı çıkmıyoruz. ancak diğer taraftan evrim teorisine karşı çıkmaya meyilliyiz. burada richard dawkins de belirttiği gibi belki de darwincilikle ilgili olan temel sorun herkesin evrim teorisini anladığını düşünmesi. asla ve asla basit bir konu ve süreç olmayan evrim teorisi büyük yanlış anlamalar ve biaslar ile çok basit ve sığ şekilde değerlendirildiği için, örneğin son derece karmaşık olan kuantum fiziği hakkında hiçbir yorum yapamayan tipler, konu evrim olduğunda uzman kesilip temelsiz savlar ortaya koymakta.

    diğer yandan insan beyni, darwinciliği yanlış anlamaya kodlanmış gibidir. özellikle şans konusu kör şans olarak dalga geçer bir biçimde dile getirilir. zaten teoriye saldıran insanların çok büyük bir kısmı sürekli olarak teorinin "rastgele şanstan" ibaret olduğu şeklinde yanlış olan bir fikirle karşımıza çıkarlar. canlıların mükemmel derecede olan karmaşık yapısı ve iyi tasarımlı hali, şans ve rastgelelik kavramıyla taban tabana zıt göründüğü için teorinin safsata şeklinde değerlendirilmesini kolay olarak bulurlar. aslında darwin'in de açıkladığı gibi, teori özünde "kalıtsal çeşitlenmelerin olduğu rastgele olamayan bir üreme eğer değişimlerin birikmesi için yeterli zaman varsa, çok yönlü sonuçlara yol açar" şeklinde bir manaya gelmektedir. insan beyni yaşam uzunluğu gereği yıllar ve on yıllar sürecek bir zaman dilimini anlamaya meyillidir. fakat tam aksine evrim teorisi, tamamlanması on milyonlarca yıla dayanan yavaş birikimli süreçlerin teorisidir. neyin olası olup neyin olası olmadığına ilişkin sezgisel fikirlerimiz bu zaman dilimlerinde yetersiz kalır.

    evrim'i yanlış anlamadaki diğer bir sebep de, içinde bulunduğumuz dünyadaki yapıların bir mühendislik ve sanat harikası olduğu yönündeki fikrin beynimizde temellenmiş olmasıdır. yani zarif ve mükemmel tasarım fikrine tamamen alışkınız. bu da kesinlikle "mutlaka gerçeküstü bir şeylerin olması gerektiği gibi" bir yanlılığa neden olur. bu noktada, büyük bir paradigma değişimi ile darwin ve wallace büyük bir sıçramaya yol açtılar. burada olan şey tam olarak büyük bir düşleme ve düşünme becerisiydi.

    birikimli seçilime (cumulative selection) gelince, öncelikle rastgelelik ve mutasyon kısımlarından başlayalım. çakıllı bir kumsalda yürüdüğünüzde çakılların rastgele dağılmadığını fark ederiz. daha küçük çakıl taşları ve daha büyük çakıl taşları kumsal boyunca farklı kuşaklar oluşturacak şekilde dağılmışlardır. ilkel bir kabilenin bunu doğa üstü bir etkene bağlaması normal görülebilir. ancak diğer yandan daha makul bir şekilde dalgalar gibi fiziksel kuvvetlerin bu düzene neden olmuş olduğu öne sürülebilir. bu çok basit bir anti-rastgelelik örneğidir. ya da gökyüzündeki bulutların rüzgarların etkisiyle şekilden şekile girmesi örneği gibi. konu canlılar dünyası olduğunda sistem çok daha karmaşıktır. biraz önce bahsettiklerimiz tek basamaklı seçilimdir. canlılar dünyasındaki karmaşık moleküller mesela hemoglobin molekülü tek seferlik bir seçilimle oluşamayacak kadar karmaşıktır. hemoglobin molekülü 4 aminoasit zincirinden oluşur. her bir zincirin 146 amino asitten oluştuğunu ve canlılarda genellikle 20 çeşit aminoasit bulunduğunu düşünürsek, olası 146 halkalı zincir sayısı 20 üzeri 146 olup, bu ihtimal şok edici büyük bir ihtimaldir. diğer bir örnek de, yarasaların yönlerini ve avlarını belirlemek için kullandıkları muazzam güzellikteki ekolokasyon (kısaca ses ile yön ve hedef belirleme) sistemi, tek basamaklı bir seçilimle oluşamayacak kadar girifttir.

    birikimli seçilimde ise, varlıklar ürerler veya başka bazı yollarla bir eleme işleminin sonuçları onu takip eden eleme işlemine girer ve bu şekilde uzayarak birbirini takip eden birçok nesil boyunca seçilime uğrarlar. bir birikimli seçilimin son ürünü, bir sonraki neslin seçilimin ana kaynağıdır. yani darwinci evrim rastgele değildir. tam tersi şans darwinciliğin çok ufak bir bileşenidir (mutasyonlar). en önemli faktör birikimli seçilimdir. birikimli seçilim ise anti-rastgele bir kavramdır. gerçek hayatta genlerdeki küçük rastgele değişimler yani mutasyonlar, aslında birikimli seçilimin çok küçük bir kısmıdır. darwin'den alıntılarsak:

    "we cannot suppose that all the breeds were suddenly produced as perfect and as useful as we now see them; indeed, in several cases, we know that this has not been their history. the key is man's power of accumulative selection: nature gives successive variations; man adds them up in certain directions useful to him. in this sense he may be said to make for himself useful breeds."

    "the great power of this principle of selection is not hypothetical. it is certain that several of our eminent breeders have, even within a single lifetime, modified to a large extent some breeds of cattle and sheep. in order fully to realise what they have done, it is almost necessary to read several of the many treatises devoted to this subject, and to inspect the animals."

    kısaca meali: tüm ırkların birdenbire şimdi onları gördüğümüz kadar kusursuz olarak üretildiğini düşünemeyiz; gerçekten de bunun onların tarihi olmadığını biliyoruz. burada kilit nokta, insanın birikimli seçilim gücüdür: doğa ardışık varyasyonlar verir; insanlar ona yararlı olan yönleri üzerine ekler. bu anlamda kendisinin yararlı ırklar yapacağı söylenebilir. bu seçilim ilkesinin gücü, hipotetik değildir. bazı seçkin yetiştiricilerimizin ömürleri boyunca büyük ölçüde bazı sığır ve koyun ırklarını değişime uğrattığı açıktır. tam olarak ne yaptıklarını anlayabilmek için hayvanları incelemek gereklidir.

    kaynaklar: kör saatçi, richard dawkins-kuzey yayınları ve on the origin of species by charles darwin

  • bir seyin de icine sicmayin amina koduklarim, bos vaktiniz varsa oturun doktora siddet icin cozum uretin.

  • "bar" ve "pub" terimleri genellikle birbirinin yerine kullanılır, ancak çağrışımlarında ve kökenlerinde bazı ince farklılıklar vardır.

    1. köken ve kültürel geçmiş

    bar: "bar" terimi amerikan ingilizcesinden gelir ve amerika birleşik devletleri'nde yaygın olarak kullanılır. barlar tipik olarak, genellikle kokteyller, alkollü içkiler ve biralara odaklanan, öncelikle alkollü içecekler sunan kuruluşlardır.

    pub: "pub", "public house" kelimesinin kısaltılmış halidir ve daha çok ingiliz ve irlanda ingilizcesinde kullanılır. barların uzun bir tarihi vardır ve kökleri birleşik krallık ve irlanda'nın kültür ve sosyal yaşamına dayanmaktadır. genellikle insanların sosyalleşebileceği, içki içebileceği ve bazen yemek yiyebileceği topluluk toplanma yerleri olarak görülürler.

    2. atmosfer

    bar: barlar genellikle daha enerjik ve canlı bir atmosfere sahip. yüksek sesli müzik, loş ışık ve sosyalleşme, eğlence ve gece hayatına odaklanma ile karakterize edilebilirler.

    pub: pub'lar genellikle daha rahat ve rahat bir atmosfere sahiptir. genellikle rahat iç mekanlara, geleneksel dekora ve bir sıcaklık ve aşinalık duygusuna sahiptirler. barlar genellikle insanların sohbet edebileceği ve daha rahat bir ortamda bir bira ya da yemeğin tadını çıkarabileceği yerler olarak görülür.

    3. yiyecek ve içecek

    bar: barlar, çok çeşitli alkollü ve alkolsüz içecekler ile çok çeşitli alkollü içkiler, kokteyller, şaraplar ve biralar sunabilir. bazı barlar ayrıca atıştırmalıklardan tam öğünlere kadar çeşitli yiyecekler sunar, ancak yiyecek teklifleri bar deneyimi kadar kapsamlı veya merkezi olmayabilir.

    pub: pub'lar tipik olarak biralar, stout'lar, elma şarabı ve bazen alkollü içkiler dahil olmak üzere çeşitli alkollü içecekler sunar. birçok barda ayrıca balık ve patates kızartması, çoban turtası veya rosto gibi geleneksel pub yemekleri servis edilir. yemek genellikle pub deneyiminin ayrılmaz bir parçasıdır ve pub'lar doyurucu ve rahatlatıcı yemekleriyle bilinir. hatta en önemli fark yemek kısmında yatıyor diyebiliriz.

    bu ayrımların bölgeye ve bireysel kuruluşlara bağlı olarak değişebileceğini not etmek önemlidir. "bar" ve "pub" terimleri bazen örtüşebilir ve her iki kavramdan da öğeler içeren birçok karma kuruluş vardır. nihayetinde, temel fark, kültürel bağlamda ve her terimle ilişkili belirli atmosferde, tekliflerde ve geleneklerde yatmaktadır.

  • cok guzel bir video olmuş. bence mantıklı. linç falan yemezler.
    "nereden baksan elinde kalıyor " sözünün açıklaması adeta.

  • yavrum z kuşağı zaten konuşarak iletişim kurmayı becerebilen bir kuşak değil ki. muhatabının yaşıyla alakası yok olayın.

    baştan sona anlamlı, özne-yüklem uyumu olan ve an az 10 kelime içeren bir cümleyi tek seferde kurabilen z kuşağı mensubu sayısı toplam 15 falandır.
    yormayın kendinizi böyle şeylerle kuzum.

    haydi tiktok'a, youtube'a falan devam edin siz.

    not: yspor