ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ülken için ölür müsün
-
olmem.
hic kimse ya da hicbir sey ugruna canimdan olmam.
hayata bir kere gelme sansim var ve onu da kaybetmek istemem.
kaldi ki; ulkelerin kendileri ugruna olecek insanlara degil gelisimine katki saglayacak, katma deger yaratacak insanlara ihtiyaci olmali.
beşiktaş
-
çok yazdık çok çizdik ama hakikaten bu sene taraftarıyla ve futbolcularıyla çok güzel takım olduk. taraftar canını dişine takan futbolcusunu bağrına bastı, sonuna kadar mücadele eden futbolcusunu ayakta alkışladı.
takım içi arkadaşlık da süper. sevinci de paylaşıyorlar, kederi de. yeri geliyor hakemi de yenmek zorunda kalıyoruz, ama öyle daha tatlı oluyor zaferin kutlaması.
hak edene ayarı veren, ama insan oğlu insan bir teknik direktörümüz var. futbol bilgisi, adamlığı ve karizması tartışılmaz, tek kelimesiyle kötü niyetli bir insanı diri diri gömebilecek kapasitede bir futbol direktörümüz var. stadımız da hayırlısıyla yakında bitecek, daha ne olsun.
güneşli günler yakın.
tabu diyalogları
-
ön bilgi: kızlar-erkekler şeklinde ayrılmışız, dörder kişilik iki grupla oynuyoruz.
aramızda 2 çift de sevgili mevcut. bu çiftlerden birinin erkeği anlatıyor, biz kalanlar da cevaplıyoruz.
rüzgarı da arkamıza almışız, ortalama 5 saniyede biliyoruz her kelimeyi. oyunun da gazıyla düşünmeden cevaplıyoruz adeta. ve olaylar gelişiyor:
eleman: alex'in koşanı?
biz: xavi!
eleman: (bana dönerek) sen dün ne almıştın?
ben: antibiyotik!
eleman: demin ne içtik?
biz: bira
eleman: (sevgilisi olan diğer erkeğe dönerek soruyor) biz dün nereye gitmiştik?
öbür eleman: karıya!
önce south park sessizliği, sonra kıyamet...
her gittiği yerden check-in yapan insan
-
aslında bana zararı olmamasına rağmen ağzının ortasına ayağımın altıyla yapıştırmak istediğim arkadaşdır bu insan. nedenini anlayamadığım bir şekilde bulunduğu yeri insanlara duyurma merakıyla yanıp tutuşur. gerçi nedeni konusunda bazı fikirler yok değil tabii. misal twitter ve facebook'un nasıl insanların hayatına bu kadar adapte olduğuyla ilgili bir şeyler okumuştum. kilit cümle, bu ortamların insanlara kendilerini "önemliymiş gibi" hissettirmeleriydi. bir nevi özgüven pompası yani. ama çok gerizekalı değilsen insanların senin "herkeşlere ne kadar sosyal olduğumu göstermem lazım" triplerinden sıkıldığını da biliyor olman lazım artık. hele ki bir de "ne ekşınlı hayatım var be" tadında yorumlarını da eksik etmiyorsan..
misal bir yere eğlenmeye mi gitti arkadaşlarıyla bu, çaaaaat "kopmacaaa - tuğçe is @bilmemneresi w/43 others". vay anam vay.. biz evde arka sokaklar izlerken tuğçe kopuyor, seratoninin dibine vuruyor.. onu da geçtim, yemin ediyorum facebook'da kendisiyle birlikte 23-24 kişiyi tagleyeni gördüm. iş için bir mail istesen 3 gün sonra cevap döner ama...
daha acayibiyle metrobüste karşılaştım. 200 kişi yekpare halde yolculuk ediyoruz, ben orada nefes almak için son çırpınışlarımı yaparken, köprüye geldiğimiz an 3-4 kişinin birden telefonlarına saldırıp check-in yaptıklarına şahit oldum. zannedersin köprünün üstünde parti veriyoruz anasını satayım. ulan metrobüstesin be kıçımın kenarı, millet dayıyor sana o esnada, sen gidip "kıtalar arası yolculuk eki eki - buğracan is @boğaziçi köprüsü w/299 others"
öğrenci evinde yaşanabilecek en dumur olaylar
-
sabah cise giderken goz ucuyla bakilan saatin 7'yi gostermesine ragmen, mutfaktan gelen tikirtilarin akibetini anlamak icin tirsa tirsa ilerleyisin sonundaki, "ne bakiyosun oglum? bu sabah da derse gidelim dedik. erkenden kalkip kahvalti hazirladik." diyen iki adet sakalli ev arkadasi ve kahvalti masasinin uzerindeki sut, tereyagi, bal, kaymak, dilimlenmis ekmek, sucuklu yumurta, radikal gazetesi'nden olusan bir manzara.
köpektapar diyenlerin ağzının ortasına vurma hissi
-
(bkz: it heveskarı)
rizeli askerin terhislerin ertelenmesine isyanı
-
akıllı telefondan çekilen videoya “halimizi görüyorsun” diyen er sitemidir.
askerlik yaptığım yerdeki ankesörlü telefonların dili olsa da konuşsa...
ses yarışmasında annem türküsü söyleyen iri kadın
-
10 yıldır her ses yarışmasında görülen tiptir.
teknosa çalışanlarının top sakallı olması gibi genel-geçer bir durum galiba.
oğlunun adını ares koyan aile
-
mitolojide en nefret edilen, kavgacı pislik, antipatik tanrı değil mi ares? direkt deyyus koysalardı.
edit: eski sevgilimin yeni ismiymiş! şaka değil, resmi olarak ismini ares olarak değiştirmiş. öyle deyyusa da anca böyle isim yakışırdı.
buse terim
-
insanlar kendisinden nefret ediyorsa, dönüp kendisine baksın.
fatih terim'in kızı diye, yahut babası zengin diye kendisinden nefret ettiğimizi düşünenler var. amk bu "zengin nefreti işte, kıskanıyorlar :(" fikrini ilk ortaya atanı evire çevire dövmek lazım.
fatih terim'e en yakın örnek, mustafa denizli. neden selin denizli'den nefret etmiyoruz? onu geçelim, sözlükçe en antipatik ünlü yarışması yapılsa ilk üçe girecek hülya avşar'ın kızından niye nefret etmiyoruz? o kadar olayı kavgası bilmemnesi oldu. "yazık çocuğa sefil oluyor" ekseninde yorumlar dışında yorum çok nadir geldi. nil karaibrahimgil neden suavi karaibrahimgil'in kızı, yahut selami karaibrahimgil'in yeğeni değil de, nil karaibrahimgil? yahut neden "serdar erener'in karısı" diye anılmıyor? moda sektöründen örnek verelim, ivana sert dediğin sıradan bir mankenken şimdi modacı oldu. neden yurdal sert'in eski karısı değil de, yurdal sert ivana sert'in eski kocası? buse terim neden seren serengil'in öztürk serengil'in kızı olmaktan sıyrıldığı kadar bile fatih terim'in kızı kimliğinden sıyrılamıyor?
şüphesiz ki, buldumcuk, görgüsüz ve ne oldum delisi olmasaydı, kendi çapında bi başarı elde edip bunu başarabilirdi. henüz çok geç değil belki bunu aşar. ama hiç zannetmiyorum. zira bikaç sene sonra kendisini fatih terim'in kızı yerine x'in karısı şeklinde tanımadıkça, bundan kurtulacak gibi değil. birilerinin bir şeyi olmadan bir şey olabilecek bir insan olsa, emin olun olurdu.