hesabın var mı? giriş yap

  • askere gidenlerin mümkün olamayacağını bildikleri olaydır. çünkü korgeneral gelmeden 6 ay öncesinden hazırlık başlar. toprağın altındaki izmaritler bile toplanır, binalar yalanacak derecede temizlenir, askeri araçlar atf yağı ile parlatılır, ofsayt askerler bir şekilde ortadan yok edilir, bütün nöbet yerlerine eğitimli askerler konur en sonunda ise tabur komutanı uzaktan belirip generalin geziyi ertelediğini haber verir.

    edit: bazı arkadaşlar kendi kolordusu yok mu? orda hiç mi devriye atmıyor yazmışlar. değerli dostlar yine askere gidenler bileceklerdir. eğer askerliğinizi bir kolordu komutanlığında yapacak olursanız, yani korgeneralin nefes alıp verdiği bir yerde, ki o yer neresi olursa olsun, isterse evinin önü olsun farketmez size daha ilk günden nasıl davranmanız gerektiğini "çeşitli yöntemlerle" öye bir öğretirler ki o sigarayı bir tarafına sokmayı düşünürsün ama içmeyi düşünemezsin, aklına gelmez öyle bir şey yani.

  • insanın default hali olması gerekirken nasıl mantıksız falan addediliyor şaşırıp duruyorum. esas mantıksız olan dünyanın çoğunun binlerce yıldır bulutların üzerinde sihirli bir adamın var olduğuna inanması. enteresan adamlar vesselam neyse ki sayıları yavaş yavaş da olsa azalıyor.

  • ulan o halde bile hala kuyruk sallıyor. utanmaz arlanmaz ya. komple danaya dönüşse yine akıllanmaz bu kadın.

    neyse biz kuranı yırtan kızdan devam.

  • bir türk geleneği olarak; ıslak mendille el sildikten sonra, masadan başlayıp, ayakkabıdan fayanslara kadar silmek.

  • akademinin akademi, matematiğin matematik, matematikçinin matematikçi olduğu o eski güzel günlerin italya'sında uygulanan, matematikçilerin hayatta kalabilmek ve akademisyen olarak yaşamlarını sürdürebilmek için birbirlerine karşı verdiği ölümcül mücadelenin ismidir.

    eğer 16. yüzyıl italya'sının akademi dünyasında matematik öğreterek ve araştırma yaparak para kazanmak isteyen genç bir matematikçiyseniz elinizde tek bir seçenek olurdu. girmek istediğiniz kurumun matematikçisini bir matematik düellosuna davet etmek ve onu bu düelloda alt ederek o kişinin kariyerini sonlandırmak.

    bu işi yapabilmek için önce o kişiyi bulur ve herkesin içinde "erkeksen haftaya bugün öğle vaktinde pisa kulesinin önünde kalemini kuşanıp karşıma çıkarsın" dersiniz.

    daha sonra haftaya o gün öğle vaktinde pisa kulesinin önünde elinizdeki kalemle bir kağıda belirli sayıda matematik problemi yazıp karşı tarafa verir, aynı şekilde aynı sayıdaki matematik problemini karşı taraftan teslim alıp bir süre üzerine anlaşırsınız. mesela iki taraf da karşıya 20 problem vermiş olur ve bir hafta sonra jüri önünde en çok problem çözdüğünü kanıtlayan kişi para ödülünü, şöhreti ve akademideki koltuğu alırken diğer kişi matematik kariyerine veda eder.

    bu iş o kadar ciddidir ki dönemin matematikçileri yeni bir matematiksel keşif yaptıklarında bu keşiflerini kimseye duyurmadan kilitli kasalar ardına saklar, günü gelir de biri kendisini düelloya davet ederse düelloda gizli silah olarak rakibine karşı kullanıp rakibini domine ederdi.

    bu tarihi uygulamanın en meşhur örneği antonio maria del fiore, niccolo tartaglia ve gerolamo cardano arasında geçen entrika, adilik, şerefsizlik ve kübik denklem dolu matematik savaşıdır.

    olaylar başlamadan 25 sene önce bologna üniversitesi matematik profesörü olan italyan matematikçi scipione del ferro neredeyse 2000 yıldır çözümü bulunamayan, ömer hayyam gibi nice parlak zihni heder etmiş ve nedense türkçe'ye çevrilmemiş olan depressed cubic problemini, yani "ax^3 + bx + c = 0" şeklinde yazılan kübik denklemi çözmenin bir yolunu bulmuş ve insanlığa dönüp "bakın ben ne buldum!" demek yerine olur da bir gün düelloda lazım olur diye tüm insanlıktan saklamıştır.

    uzun yıllar boyunca sırrını saklayan ferro, 1526 yılında hastalanıp yataklara düşünce yıllar önce bulduğu çözümü kullanabilmesi için öğrencisi del fiore'ye gösterir. çok da parlak bir matematikçi olmayan del fiore'nin elinde artık binlerce yıldır kimsenin elinde olmayan ve varlığı bile imkansız sanılan bir güç bulunmaktadır. fiore, dünyada depressed cubic denklemlerin çözümünü bilen tek insandır.

    hocasından aldığı bilgi ile gücün karanlık tarafına geçmeyi tercih eden fiore, gel zaman git zaman italyan sokaklarında muhteşem zekası ve üstün matematik yeteneğiyle övünmeye başlar. bir yerden sonra övünmekle durmayacak, tarihin en meşhur matematik düellosuna sebep olacaktır.

    deha matematikçi niccolo tartaglia çocukluğundan beri hep fakir büyümüş ve üstün yeteneği sayesinde her ne kadar eğitim göremese de kendi kendini eğiterek toplumda saygın bir matematikçi haline gelmiş bir adamdır. yaşlı kurt tartaglia bulunduğu konuma gelene dek defalarca feleğin sillesini yemiş biri olduğundan konumuna ve gelirine çok önem verir, etrafta matematikle ilgili bir duyum aldığında ne olur ne olmaz diye oturur konu hakkında hazırlanır ve her şeye karşı hazırlıklı olurdu. fiore'nin kübik denklemler hakkında atıp tutmasının duyumunu önceden alan tartaglia, her ne kadar fiore gibi birinin böyle bir şeyi becerebileceğine pek inanmasa da ne olur ne olmaz diye oturup çılgınlar gibi çalışarak depressed cubic problemini çözmeyi başarır.

    1535 yılında venedik isimli italyan kentinde havada mürekkep kokusu vardır. genç ve cahil matematikçi fiore, kübik denklemlerine güvenerek tartaglia'yı matematik düellosuna davet eder. tartaglia'nın fiore karşısında korkacak hiçbir şeyi yoktur.

    iki iddialı matematikçi venedik'te iacomo zambelli isimli bir notere gider ve halka açık alanda birbirlerine 30 sorudan oluşan problemler listesini verir ve birbirlerine 40 günlük bir süre tanırlar. fiore'nin tartaglia'ya verdiği 30 sorunun tamamı kübik denklem sorusudur.

    meşrebinde acıma duygusuna yer olmayan tartaglia fiore'nin kendisine verdiği 30 sorunun tamamını olduğu yerde herkesin içinde toplam iki saat içinde çözerek 30'da 30 yapar. fiore ise 40 gün sürenin tamamını kullanmasına rağmen tartaglia'nın kendisine verdiği 30 sorudan tek bir tanesini bile çözemez.

    tartaglia artık bir efsane olmuştur.

    tartaglia'nın efsanesini duyan ve kendisi de kumarbazlığı sebebiyle olasılık ile ilgilendiğinden matematikçi sayılan cardano, tartaglia'nın soruları nasıl çözdüğünü kafasına takar. defalarca tartaglia'dan çözüm yolunu ister ama tartaglia nuh der peygamber demez.

    en sonunda cardano yüklü miktar para karşılığı tartaglia'yı milan'a çağırır ve "ben hariç hiçbir insan evladının hiçbir zaman hiçbir şekilde bu formülü öğrenmeyeceğine dinim imanım üzerine yemin ederim" diyerek tartaglia'yı formülünü söylemeye ikna eder.

    tartaglia'nın formülünü öğrenen cardano oturup formül üzerine çalışır ve tartaglia'nın "ax^3 + bx + c " şeklinde yazılan formülünü "ax^3 + bx^2 +cx + d" şeklinde yazmanın bir yolunu bulur. buluşu üzerine fazlasıyla heyecanlanan cardano, zaten geçimini matematikten sağlamadığı için buluşunu yayınlayarak ünlü olmak ister. ancak tartaglia'ya dini imanı üzerine yemin ettiği için bu yemini bozmanın bir yolunu arar.

    cardano, tartaglia'ya ettiği yemini bozmadan formülü yayınlayabilmek için kalkıp da formülü ilk keşfeden ve fiore'ye veren del ferro'nun yaşadığı şehir olan bologna'ya gider ve del ferro'nun damadını bulur. del ferro'nun damadı vasıtasıyla ferro'nun tartaglia'dan yıllar önce yazdığı çözümleri bulur ve "ben tartaglia'nın değil ferro'nun çözümlerini yayınlıyorum" kafasıyla del ferro ve tartaglia'ya ufak bir atıfta bulunarak çözüm yolunu ars magna isimli eserinde yayınlar.

    bugün kübik denklem çözüm formülü cardano yöntemi olarak bilinir.

    ileri okuma için:

    the secret formula

    kitap okumak da neymiş diyenler için konu hakkında video

  • en çok onunla eğlenilir, en gerçek onunla hüzünlenilir, kırk yılda bir ciddi konulara girersiniz onunla ama böyle durumlarda sizi gerçekten önemseyen tek insan odur. dalga geçmeyeceği yeri bilir. çünkü onu bu hale getiren, dünyanın iğrenç bir yer olmasıdır. bunun farkına varmıştır ve artık hiçbir şeyi takmayacaktır. ama ruhunu gören insanı tanır, ve onun için dünyayı daha güzel bir yer haline getirir. bu ısırılası insanı daha sonra yeniden doğru düzgün anlatacağım, acelem var şu an sözlük.

  • daha ergenlikten çıkamadan toprağa gömdüğünüz hayal gücünüzü özgür bırakmanın ne denli sarsıcı ve büyüleyici bir deneyim olduğunu gösteren oyun.

    eğer ki zihninizi ona adayabilir ve o varken kalan her şeyin etrafına kurşun duvarlar örebilirseniz fantastik rol yapmanın nelere kadir olduğunu anlarsınız. yıllardır gördüğünüz dostlarınızın tanıdık suratlarına baktığınızda her zaman gördüğünüz, öldürücü derecede sıradan ve bilindik bireyin yerine, yayını sessizce geren, maço tavırlarıyla göze batan orman elfini görüyorsanız bu deneyimi unutamazsınız. dört küsur gencin beton duvarlarla kaplı, malzemesinden çalınmış bir yapının, kötü oranlanmış bir odasında buluşması ve dışarıdaki hayatın tüm soğuk realist tacizlerini görmezden gelebilmeleri frp'nin inanılmaz marifetlerinden yalnızca biridir. sivilcelerin, kızların, 50 alınınca göbek atılan matematik sınavlarının giremediği, konaklanan handa yanan şöminenin sıcaklığının, kızarmış hormonsuz tavuğun ve ev yapımı biranın tadının sanki oradaymışçasına alındığı bir evrene hep birlikte geçiliyorsa, orada eşsiz bir deneyimin yaşandığını kabul etmek elzem olur.

    ben ve kendim gibi sivilceli dostlarım 11-12 sene önce falan bulaştık bu oyuna. forgotten realms'i bilmez idik, ucundan dragonlance romanları okumuş idik. lakin yüzüklerin efendisi'ni okumuş ve etkilenmiştik, henüz çeviri çılgınlığı başlamamıştı. drizzt kim, elminster kim, strahd kim bilmiyorduk. yalnızca tolkien'i ve 15 yaşındaki bir ergen gibi davranan yarım ekmek arası elf olan tanis'i, laurana'yı, çok sinsi planları olan raistlin'i biliyorduk. mutlu çocuklar sayılırdık, sıradan ve çirkindik. okul pantolonlarımız ya dar ya da çok bol geliyordu. o dönemdeki en büyük şansımız bir bilgisayarımızın olmamasıydı. oyunları ancak eşin dostun evinde oynadığımızdan bir arayış halinde idik. bilgisayar oyunları -hayatımın yüzde 50'sine denk gelen bir fenamınoğn- zihni uyuşturur. oysa imkansızlık ve frp hayal gücünü şahlandırır. bizler de dibine kadar imkansızdık. ancak gözlerimizi kapatmanın ve kendimizi buradan çok uzaklardaki bir dünyada, çevikçe ok atıp kılıç sallayan veyahut büyülü sözcükleri haykırarak sağa sola ateş topları fırlatan biri gibi hissetmenin hazzını keşfetmiştik.

    ilk oyunumuza başladığımızda ne ad&d biliyorduk ne de başka bir şey. zaten alayımızın matematiği kötüydü. tavla zarlarıyla ve dm'in insafına kalmış kurallarla oynadık. deli gibi eğlendik, akşam evlerimize döndüğümüzde ülkeler coğrafyası bile daha az tiksinti vericiydi. boş durmadık ve araştırdık, kural kitapları aldık, kıt ingilizcemizle nice romanlar okuduk. "thaco ney la" diyen çömezlerden roman karakterlerinin statlarını bilen oyunculara evrildik. d&d geliyormuş diye haber salındı, 3rd edition'ı övdük durduk. kurallara pek de uymuyorduk aslında. powerplay yapıyor, statları abartıyorduk.

    özellikle de 2000 yazını unutamam. akdeniz ikliminin "yazlar sıcak ve kurak..." ifadesiyle tanımlanmasının hakkını verdiği bir yazdı. o yaz güneşe çıkmak check-up gibiydi. eğer kriz geçirip ölmediyseniz kalbinizde sorun yok demekti. dermatologlara zerre itimatı kalmayan bizler o sıcakta 1 saat yürüdük, yokuş çıktık. frp oynamak için, duvarları 5-6 saatliğine yıkmak ve ruhları özgür bırakmak için çile çektik. oyun arasında acıkır ve adana dürüm yemek isterdik. o kadar şaşkın ve toyduk ki telefonla sipariş diye bir şeyin olduğunu bilmiyorduk. aramızdan iki kişi kalkıp kebapçıya gider, siparişleri paketlettirip dönerdi. yorulmak umrumuzda değildi, terli ve sivilceli olmamızı da dert etmiyorduk. çok uzaklardaki bir dünyaya gittiğimizde geriye kalan hiçbir şey mühim değildi. orada sadece şerefsizliği meslek edinmiş halfling, onurlu ranger, sinsi büyücü vardı.

    saatlerce oynuyor ve meraklı anneler onuncu kez telefon edince mecburen kalkıyorduk. telefon derken 3210'ların beğeniyle incelendiği zamanlar. bunu da araya sıkıştırmak istedim. saatlerce oynuyor, rol yapıyorduk. kendimizi hiç zorlamadık, hep orada gibi hissettik. dm rüzgar esiyor dediğinde üşüdük, karakterlerimizin hayallerini kurduk. balık alıp sattık, gizli ajanlığa soyunup her şeyi elimize yüzümüze bulaştırdık, muhtarın goblinler tarafından kaçırılan kızını bile şans eseri kurtardık. yeri geldi ve biz başlık parasını toplamak için maceraya atılan iki half-orc'u oynadık. 7 int'le hayatını idame ettiren bir canlının hislerine ortak olduk, düşünceleriyle empati kurmaya çalıştık.hepsi harikaydı. kendi somut anılarım kadar net hatırladığım nice anım var.

    takip eden yıllarda grubumuz dağıldı ve bir daha asla toparlanamadı. hayatın somut kıskaçları hepimizin düşlerini kırptı geçti. ne zaman frp oynamak ümidiyle bir masaya otursam son ödeme tarihi geçen faturalar geldi aklıma. hayallerimde kaybolamaz hale geldim, içimdeki çocuğun helvasını sindireli çok seneler geçti. bazen durgunlaşıp maziye dalıyor ve geçmişte beni mutlu eden anları düşünüyorum. böyle zamanlarda aklıma solmuş tshirtümün içinde coşkuyla replikler uydurduğum frp seansları geliyor. zaman diyorum, uyuz diyorum, zaman ve ben oracıkta dursaydık diyorum. durmuyor.

  • bold pilot gibi efsane bir atın vefatına rağmen işini icra etmek üzere sahaya çıkan profesyonel teknik direktör.