hesabın var mı? giriş yap

  • müjde!

    ameliyat az önce bitti arkadaşlar. eymen'i birazdan yoğun bakım odasına alacaklar. bundan sonraki 24 saat çok önemli. ilk gelen haber, herhangi bir aksilik olmadığı yönünde.

    gözümüz aydın.

  • (bkz: limit hız) karıncanın ağırlığı az ve düşerken havayı yarsın diye özel bir tasarımı şekli olmadığından limit hız çok düşüktür, o yüzden "o hızla çarptığında nasıl ölmüyor?" sorusundaki "o hız" zaten çok düşüktür, muhtemelen 100 metrelik bir bina tepesinden attığında ulaşacağı hız ile 10 bin metreden düşerkenki aynıdır. yani çok yüksekten düşüyorsun diye sonsuza kadar hızlanmıyorsun. kısacası karınca, hafifliği nedeni ile turbulans rüzgar hatta kendi hava direncinin kaldırma kuvveti ile savrulmayıp dikey şekilde düşse bile, çarpma hızı, vücudunun hafifliği ve dayanıklığına kıyasla düşük kalacak ve karınca o anda sağsa sağ kalmaya devam edecektir.

    diğer yandan "sürtünmeden ölür bi kere" cevabı da aynı limit hız fenomeni nedeniyle geçersizdir. hava sürtünmesi hız ile orantılı olduğundan yine yüksek olmayacaktır. 10 bin metredeki hava basıncı azlığı ve esasen, "soğuk" hayvanı direk öldürebilecek faktörler.

  • sanırım ellinci kez olacak ama kanımca da saatleri ayarlama enstitüsü... ne yazık ki bu kararı verenler neden bu kararı verdiklerini ya açıklamamış ya da güzelim kitaptan bir paragraf koparıp kel alaka tırnak içine almış. yeri gelmişken söyleyeyim, romanlardan bir iki cümleyi paylaşarak düşüncelerini ifade etmeye çalışanları anlamıyorum. roman bütündür. o paylaştığınız alıntıların evveli ve sonrasıdır. güzel bir kadının tek bir kirpiğini koparıp "ne kadar güzel değil mi?" demeye benzer bu.

    neyse gıcıklık yapmayacağım bu sefer. saatleri ayarlama enstitüsü'nü seçme sebebim, bu romanı müjdeleyen bir roman olmadığı gibi ardıllarının da olmayışı. saatleri ayarlama enstitüsü türk edebiyatının içinde anakronik bir öğedir ya da daha anlaşılabilir bir ifadeyle garabettir. namık kemal'den halit ziya'ya, söz konusu romanın yazılmasından önceki hangi yazara bakarsanız bakın, enstitüyü muştulayan herhangi bir yazar veya yapıt göremezsiniz, en azından ben göremedim. edebiyatımızın kimliği ve özellikleri dikkate alındığında "vay be, bizden biri yazmış demek bunu!" diyebileceğiniz yegane eserdir. belki tutunamayanlar, kara kitap, puslu kıtalar atlası veya gölgesizler için de benzer tepkiler verilebilir ama saatleri ayarlama enstitüsü gerek alegorik yapısı gerekse de yazarının dünyaya baktığı perspektifle diğer tüm romanlardan bir basamak yukarıda kendine yer edinir (benim gözümde)

  • kaydolurken * nickini öylesine vermiştim daha sonra değiştiririm diye. bilmiyordum. yapıştı kaldı. pişmanım.

    bu nick hiç bir başlık entry ve nick uyumuna giremiyor diye geceleri yorganın altında ağladığım oluyor.

    eksiyi ilk keşfettiğimde 2004 falandı o zaman hiç yazar olmak aklıma gelmemişti. biraz salaklık varmış gençliğimde.

    olay butonu ilk yandığında sözlükte bir kavga falan çıktı ona adam çağırıyorlar sanmıştım.

  • özeti şudur;

    "feneri kurtaracaksınız diye türkiye'yi yakmayın"

    beşiktaşlı olarak altına imzamı atıyorum..

  • koç grubuna bağlı şirketlerden birisinin görüşmelerinde baya baya yazılı sınav yapmışlardı.

    sorulardan birisi şuydu: kendinizi hangi hayvana benzetiyorsunuz?

    ulan zaten insan kaynakları denen oluşuma gıcığım bi de böyle abuk subuk sorularla insanı çığırdan çıkarıyosunuz tövbe tövbee.

    ördek yazdım ben de. çıkarsın bakalım ne anlam çıkarıyosa diyerek.

    1.5 ay sonra aradılar işe kabul edildiniz diye.

  • cumhurbaşkanı erdoğan'ın, deprem bölgesinde asker yok diyenler için sarf ettiği "şerefsizsiniz" ve benzeri bir dolu hakaretini instagram hikayesinde paylaşmıştır.

    30'undan sonra türk olmayı hatırladı, onu da yanlış hatırladı.

  • türkiye cumhuriyetinin düştüğü durum. rahmetli ecevit'e ezik diyen o... çocukları onlayn mı?

    ben olsam manzarayı görünce geri dönerdim aq. onbaşıyla beraber 10 asker bile yok.