hesabın var mı? giriş yap

  • 500 diyanet personeli için alanya'da 5 yıldızlı alan xafira deluxe resort hoteli'ni 5 günlüğüne kapatmışlar.

    https://twitter.com/…k33/status/1465695467598057475

    ekonomik çöküşün ortasında vergilerimizle şu anda açık büfe keyfi yapıyorlar. oradan dönüp millete porsiyonlarınızı küçültün, israftan kaçının, 2 kilo yerine 2 adet domates alın diyecekler yüzsüzce.

  • "columbia" sevdiğimiz ve kullandığımız markalardan biri fakat yurtdışında 1 birime satılan ürün, türkiye'de 2-3 birime satılıyor. bu durum sadece vergilerle açıklanamaz. konu, x'te de tartışılıyor bkz.link.
    columbia merkez ofisi, türkiye distribütörünün belirlediği fiyatlara karışamayacağını belirttiği bir mail attı. kısaca ya boykot edeceğiz ya da 3.000 tl'lik mala 10.000 tl ödemeye devam edeceğiz. umarım columbia türkiye bu uyarıyı dikkate alır.

    edit: amazon'dan daha ucuza alabileceğimi ben de biliyorum. columbia dünya çapında pahalı bir ürün değil. tüm dünyada insanlar makul fiyatlarla ulaşabiliyorlar. bu duruma tepki göstermek en doğal hakkımız.

  • ekşi itiraf:

    1998 yılıydı galiba. internet yeni yayılıyordu. kaan ertem de email adresini paylaşmıştı. muhtemelen türkiye'de bunu yapan ilk karikatürist, tüm basın aleminde de üçüncü, dördüncü yazar filandır.

    neyse, ben de internet erişimi olan toy bir kekoydum. email'nin şifre hatırlatma butonuna tıkladım. galiba yahoo idi. şifre hatırlatma sorusu çıktı:

    - what is your favourite book?

    ben de cevap olarak leman yazdım ve tuttu. o zamanlar şifre hatırlatılınca yeni bir şifre verilmiyordu. mevcut şifre söyleniyordu. onu da gördüm ama neyse ki özel bir şeyi değildi. hesabına girdim. sadece birkaç email'e baktım. insanlar onu beüendiklerini yazmışlar. birkaç kişi de karikatür esprisi yollamış.

    ne yapıyorum lan ben diye pişman oldum tabii. hemen kendisine bir email yazıp şifre hatırlatma sorusundaki bu açığı, daha güvenli şifre için ne yapması gerektiğini falan yazdım ve "sizi çok seviyorum" diye bitirdim.

    hatta email gitmiş mi diye açıp bir daha adamın gelen kutusuna bakmış olabilirim. allah belamı versin.

    sonra ondan cevap geldi. bu açıkları bilmediğini, öğrendiğinin iyi olduğunu yazıp bana teşekkür etmiş.

    çok sevdiğim bir insandı ve bire bir biliyorum ki çok iyi bir insandı. allah ona rahmet eylesin. benim de taksiratımı affettsin.

  • şeker tüm yaşam kalitemizi etkileyen en tehlikeli maddelerden biridir. şeker tüketiminin artmasıyla obezite oranı arttı, kronik hastalıklar daha sık görülür oldu ve son yüzyılda insan hayatında çok fazla şey değişti. değişimle beraber ortaya çıkan birçok problem ise araştırıldığında beslenme kaynaklı olduğu ve bununda temelinin şeker tarafından oluşturulduğu ortaya çıkmıştır.

    öyle ki şeker tüketiminin vücudumuzda yarattığı etkiler uyuşturucu madde tüketimi sonrasında verilen tepkilerle örtüşmektedir.

    şekerin bağımlılık oluşturmasının en önemli nedeni tüketildiği andan itibaren beyindeki mutluluk hissi ile ilişkili dopamin salınımını arttırmasıdır pek tabi. bu hormon aynı zamanda tatmin duygusu ile ilişkilidir. bağımlılık potansiyeli olan birçok madde şeker ile benzer şekilde dopamin salınımını arttırır. beynin dopamin salınımından sonra ciddi şekilde mutluluk hissi meydana gelir. bu hissin sonunda ise bağımlılar tarafından düşüş olarak tarif edilen bir yoksunluk aşamasına geçilmiş olur. işte bu düşüş engellenmek için basit bir kısır döngü oluşur. daha fazla mutluluk için daha fazla şeker döngüsüne girildiği anda buradan çıkış pek kolay olmayacaktır.

    amerikan kalp derneği, günlük olarak tüketilebilecek şeker miktarının üst sınırını erkekler için 9 çay kaşığı (36 gram, 150 kalori) ve kadınlar için 6 çay kaşığı (24 gram, 100 kalori) olarak açıklamıştır.

    şeker esasen çok basit bir karbonhidrattır. en çok karşımıza çıkan iki farklı formu mevcuttur. glikoz ve fruktozun dahil olduğu monosakkarittler, sükroz ve laktozun dahil olduğu disakkaritler.

    glikoz: bedenimizin temel enerji kaynağıdır. yediğimiz karbonhidratlar bedenimizde glukoza çevrilir ve bu şekilde kana karışmaktadır.
    fruktoz: balda ve meyvede bulunan doğal şekerdir. glukoz gibi kana karışmaz, karaciğerde metabolize edilmktedir. fruktoz çok tüketildiği zaman, karaciğer bununla başa çıkamaz ve fazlasını trigliserid (yağ) olarak depolamaktadır.
    sükroz: şeker kamışından elde edilir ve rafinedir. sofralarımızda kullandığımız beyaz şekerdir.
    laktoz: sütün içinde doğal olarak bulunan şekerdir.

    burada görüldüğü gibi her şekerin etkisi ve vücudumuzdaki kullanımı başkadır. bundan dolayı her şekerin etkisi aynı olmaz. bu etkinin seyri sindirim hızına bağlı olarak kan şekerinde yarattığı etki ile ilişkilidir, bu da glisemik indekse bağlıdır.

    şeker tüketimi sonrası bedenimiz, enflamatuar bir yanıt verir. enflamasyon, bedenimizin doğal iyileşme fonksiyonu olarak da tanımlanabilir. hasta olduğumuz zamanlarda, spordan sonra veya bir enfeksiyonla savaşırken bedenimiz, tamamen doğal ve sağlıklı olan enflamasyon tepkisini verir ve sonucunda iyileşme sağlanır. enflamasyonun problem oluşturduğu durum ise sürekli hale gelmesi, yani kronikleşmesidir. stres, sigara tüketimi, spor sonrası yeterince dinlenememek ve yüksek yağ oranı gibi etkenler enflamasyonun en sık karşılaşılan nedenlerindendir. fakat günümüzde, kronikleşmiş enflamasyonun en büyük nedeni şeker tüketimidir.

    şeker kullanımının yarattığı etki vücudun neredeyse tüm organları üzerinde sonuçlarını göstermektedir. insülin direnci ile başlayan süreç, tip-2 diyabetle sonlanabilir. obeziteye sebep olup karaciğer yağlanması yapabilir.

    beden üzerinde yıkıcı etkiler yaratan şeker, zihin üzerinde de oldukça ciddi hasarlara neden olmaktadır. şeker tükettiğimiz zaman beynimiz, endojen opiodler olarak bilinen ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan doğal ağrı kesicileri salgılamaya başlar. bu şekilde şeker bir bağımlılık haline gelmeye başlar. dopaminin de gösterdiği etki ile bağımlılık şiddeti artar ve hatta bir süre sonra dopamin duyarsızlığı başlar. böylece tüketilen şeker miktarı asla yeterli gelmez.

    bu bağımlılıktan kurtulmak için büyük bir farkındalığa ihtiyacımız var öncelikle. hepimiz ana şeker kaynaklarını biliyoruz ama gizli şekerlerin farkına varmak biraz işin kurnazlığını çözmek ile ilgili maalesef.

    ilk etapta aldığımız ürünlerin etiketlerini okumayı öğrenmeliyiz. en büyük kılavuzumuz bu olacaktır. maalesef ki ülkemizde tam anlamıyla bunun bir standardı yok. kimi etiketlerde şeker içeriklerini detaylandırmayı bırakın, şekeri dahi karbonhidrata dahil ederek yazmaktadırlar. bu oyunları yapan ürünlerin alımını direkt sonlandırmalıyız.

    şeker kullanımını direkt sonlandırmak muhakkak ki zor ancak bunun yardımcısının yapay tatlandırıcılar olduğunu asla düşünmeyin. (bkz: #121944070)

    örneğin şeker tüketiminizi azaltırken aldığımız ürünlerde en çok geçen ibarelere bakalım:
    -şekersiz :porsiyon başına 0,5 g'dan az şeker anlamına gelmektedir.
    -azaltılmış şeker veya daha az şeker : geleneksel çeşidin standart porsiyon boyutuna kıyasla porsiyon başına en az yüzde 25 daha az şeker anlamına gelmektedir.
    -ilave şeker yok : işleme sırasında şeker, meyve suyu veya kuru meyve gibi şeker içeren içeriklerin eklenmedi anlamına gelmektedir.

    bir de zararlı olmayan şekerlere bakalım. illa ki bir şekilde şeker ürünü tüketmemiz gerekiyorsa bunları kullanmamız çok daha iyi olacaktır.

    stevia : biyo-tatlandırıcı olarak ve kan şekerini düşürmek gibi diğer tıbbi kullanımları olan bir bitkidir. beyaz kristalli bileşiği (stevioside), kalorisi olmayan doğal bitkisel tatlandırıcıdır ve sofra şekerinden 100-300 kat daha tatlıdır.

    ksilitol : şekere göre% 40 daha az kalori içermektedir. klasik şekerin aksine, ksilitol maddesi kan şekerinizi veya insülin seviyenizi arttırmaz. aslında, gelişmiş diş sağlığı ve kemik sağlığı da dahil olmak üzere birçok sağlık yararı ile ilişkilidir.

  • ekşicinin teki yazmış "bugüne kadar yapılmış en ileri seviye müziği yapıyor adam , resmen türkçe rap i ileriye taşıyor " diye.

    afedersiniz de bilgisayara şarkı söyleten adama en ileri falan denmiş. düz yazıyı okuyor kalanını yazılım yapıyor sizin de dibiniz düşüyor.

  • eğitim çavuşu iken başımdan geçen bir diyalog:

    ilk ders...

    ben: sizi, bir üstünüz çağrıdığında önce adınızı sonra soyadınızı daha sonra da memleketinizi söyleyeceksiniz. ali veli konya gibi...bu sizin künyenizdir. anlaşıldı mı?

    askerler: anlaşıldı.

    ben: güzel. sen! buraya gel ve bir künye yap.

    asker: ali veli konya

  • bakana göre; semptomu olmayan evdeki kişiler bu sayıya dahil değildir. bilmeyenler için; "semptomu olmayan evdeki kişi" nedir onu da ben açıklayayım..

    5 farklı ilaç verilen, her gün 1 tane olmak üzere 10 defa göbekten iğne olan, tek bir ilaçtan günde 16 tablet olmak üzere, günlük en az 20 tablet ilaç içen kişi..

    gördüğünüz gibi bu kişilerin hasta sayılmaması son derece doğaldır, sonuçta hangimiz her gün iğne olup günde 20 tane ilaç içmiyoruz ki?

  • hedeflenen fırlatma zamanı için "1:30 pm et" demiş, spacex twitter'da.

    türkiye kış saati ile akşam 9:30.

    yeri gelmişken: bizim saatlerimizi neden iran sınırından geçen meridyene göre ayarladığımızı çözebilen var mı? elalem roket fırlatıyor; bizdeyse adamın biri saat ayarını bozdu, iki yıldır düzeltemiyoruz.

  • 4 şehit. sebebi ne olursa olsun, anne babalar biricik oğullarını, eşler biricik kocalarını varsa çocuklar biricik babalarını kaybettiler.

    ailenin biricik oğlu olan abimin de bir zamanlar askeri pilot olması sebebiyle yıllardır her "askeri uçak kazası" haberini korkuyla izlerdik. hala da öyle gerçi. bir haber duyuldu mu önce uçak tipi öğrenilmeye çalışılırdı, helikopter mi jet mi, jetse f4 mü, f5 mi, f16 mı vs. f16 ise korkuyla nerede düştü acaba denirdi, bizimkinin görev yaptığı yer değilse bir nebze rahatlanır (rahatlamak diyorum çok acı maalesef) ama içimiz cız ederdi. tanıdık çıkma korkusu sarardı bu sefer de insanı. sonrasında kim olursa olsun yüreğimize bir ateş düşerdi. özellikle de annemin. oğlunun uçuşu olduğu her gün, oğlu indim diye arayana kadar rahat etmeyen annem, çok iyi anlardı diğer anneleri, her kaza haberinde ağlardı, şehitler için ağlardı, geride kalanları için ağlardı ama en çok da anneler için ağlardı. hala da ağlar. ölen evlatlar için ağlar, anneler için ağlar, bir gün onun da başına gelecek korkusuyla, biricik oğlunu idealleri uğruna uçarken kaybetme korkusuyla ağlar.

    yine yandı yürekler. çok zor. allah ailelerine sabır versin.

  • tanıdığım, çok tatlı bir insandı halyna hutchins. sinema okuluna hayatını değiştirme kararıyla, "ilerlemiş yaşına rağmen" birkaç sene önce gitmiş, son 4-5 senedir de yeni yeni büyük işler almaya başlamış, 1-2 sene önce de geleceği en parlak sinematograf ödülü almıştı. bu son projeden, new mexico'da olmaktan çok mutluydu. şanssızlık... büyük şanssızlık... bu arada belirtildi mi bilmiyorum ama bahse konu yaralanan (ciddi yaraları olan) diğer kişi de yönetmen joel souza'dır.