hesabın var mı? giriş yap

  • nihal' in dalgalı saçla yattığı yataktan fönlü saçlarla kalkması da bir garipti hani. zengin yatağı bile bir başka oluyor canım.

  • şu hayatta iki şeyi unutamam:

    1) yeni zelanda haber bültenlerinde ilk haberin kırkılmaktan kaçan koyunun bulunmuş olması
    2) iskandinav ülkelerinden birindeki gençlikle ilgili bir belgeselde, kızın tekinin "üzerimizde çok toplumsal baskı var. kırmızı ışıkta karşıya geçerseniz, tüm gözler üzerinize dikiliyor" demesi.

    ışıd, el nusra ile koyun koyuna yaşamak; dibine kadar yolsuzluğa batmışken hesap vermek yerine muhalefeti suçlayan dünyanın en yüzsüz iktidarına sahip olmak; hesapça okumuş yazmış adamların üye olduğu bir forumda evlenmeden 25 kez vurdurmuş kız başlıkları okumak.

    yağni diyorum yağni.

    debe edit: güldünya ve nç'yi unutma.

  • başlatan kadınların tiplerini görünce bir erkek olarak sonuna kadar destekleme kararı aldığım kampanya.

  • zor bir iştir.teşhis eden de ettiren de bir an önce bitsin diye dua eder.

    ben hep böyle hüzün veren şeyler mi yazacağım ....ama anlatmam da gerek:

    1974 veya 1975 yılı idi. artvin ilinin borçka ilçesinde cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyordum. çoruh nehri borçka'da
    son katılan çayları da alarak ilçe merkezinden geçip batuma dökülür.bir askeri birliğe ait cemse çoruh'a düştü.12 askerden biri kurtulabildi.bir saat içinde koca araç kayboldu gitti.bu olaylar sık sık olur,cesedin karadenize gitme ihtimali yüksektir, bu nedenle sscbne de haber verilirdi. olaydan kırk gün kadar sonra sscb'den bir ceset bulunduğuna dair haber geldi.sınırlardaki valiler hudut komiseri, kaymakamlar hudut komiser muavini olarak görev yaparlar.kaybolan askerlerin yakınları,tabur komutanı kaymakam ve doktor ile cesedi teşhis ve teslim almak için maradit (muratlı) sınır kapısına gittik.suda boğulmalarda bir süre sonra cesed şişer,denizde bazı organlar da canlılar tarafından yenir.bu nedenle teşhis zorlaşır.sscb yetkilileri ,cesedin kendi vatandaşı mı türk mü olduğuna (erkekse) sünnetli olup olmadığına bakarak karar veriyorlar imiş.ceset sünnetli imiş...uzaktan sedye ile ağızları maskeli iki asker cesedi getirip hemen uzaklaştılar.benim o gün burnum tıkalıymış,pek koku duymadım.cesedin başına gidip doktoru çağırdım..doktor burnunu tuta tuta geldi " siz bakın savcım ben kokuya dayanamıyorum" dedi ve uzaklaştı.ben bir pens ile beyaz örtüyü araladım ,baş kısmı parmak kalınlığında kurtla doluydu.naçar tamamını açtım ; şişmiş morarmış (adli tıpta zenci yüzü ) dedikleri bir hal almış..elbiseler yarı kaybolmuş...asker yakınları gelip uzaktan bakıp "hayır" diyorlar.biri geldi,baktı "bu benim oğlum " dedi."nerden tanıdın" dedim."çorabından" dedi."nasıl yani ? " "savcı bey" dedi " bu çorabı gelinim ördü,bu deseni bu şekli nerde görsem tanırım"

  • göründüğü kadar imkansız olmayan, önyargılı yaklaşılmaması gereken tavsiye.

    aslında sol framede başlığı görünce ayar vermeye gelmiştim, ama baktım bütün ayarlar zaten verilmiş 180 derece çark edip... yok yok, birazcık düşündüm sadece...

    aslında dert yakındığımız, stres edindiğimiz şeyler hayatın doğal akışı. illa ki istemediğimiz yönde giden, zorluk çıkartan şeyler olacak, illa ki bazı şeyleri elde edemeyeceğiz. mesele, bunların hayatımız üzerinde ederinden fazla etki yaratmasına izin vermemek.
    "meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz" -süleyman demirel

    kişisel gelişim kitabına bağlamadan* bitirmek istiyorum, ama kendi stresimi ve saldırganlığımı azalttığım yöntemi paylaşmak istiyorum. olumsuz bir davranışla karşılaştığımda karşımdaki kişiye kızmak yerine sadece acıyorum. basit bir örnek vereceğim, trafik sıkışık bir yere gitmeye çalışıyorsunuz, gerçekten aceleniz olabilir ekstra şeyler olabilir, onun dışında düşünün. sakin sakin gidebilirsiniz, gerçekten gidebilirsiniz, sadece şeridinizi takip edersiniz ve gideceğiniz yere yine varırsınız. yanınızdan makas atmaya çalışan, ona buna korna çalan her gördüğü boşluğa girmeye çalışan hıyarı düşünün. ne için? yol 30 dakika sürsün, istediğiniz cambazlığı yapın 20 dakikaya düşürürsünüz (hatta olur da birine ufaktan dokundurursanız gitti 1 saat) 10 dakika kazanmak için (ki o 10 dakikayla ne yapacağınız da soru işareti) hayatınızdan 20 dakikayı stresle geçirdiniz. tebrikler. oysa ki 30 dakika radyoyla oynayarak, yanınızdakiyle sohbet ederek vs. sakin sakin gidebilirdiniz. o kazandığınız 10 dakikayı ne yapacaksınız size söyleyeyim mi? biraz önce girdiğiniz stresi atmak için harcayacaksınız zaten.

    ben bunu yapan insanlara artık sinirlenmiyorum, sadece acıyorum. bir hayat düşünün hep kendi önceliği üzerine kurulu, acelesi olmasa bile önce gitmek isteyen bir insan. düşün, sırada, hiçbir işi yok, arkasındaki kişi çok acelesi olduğunu söylüyor, sırasını rica ediyor ama vermiyor, kendi işini hallediyor ondan sonra 10 dakika bir bankta oturup sıkılarak geçiriyor. çünkü değersizliğinin farkında, sahip olduğu her önceliğe sıkı sıkıya tutunmak zorunda hissediyor. özellikle avamlarda, çomarlarda çok sık görürsünüz bu davranışı, sürekli bir hakkını yedirmeme gururu. hıyar, sen ikram edersen yedirmiş olmazsın. ha senin de acelen vardır, işin vardır tamam. ama markette tek kasa çalışırken bir araba malzemeyle sıradaysan ve arkandan 2 parça ile gelen bir kişiye sıranı ikram etmiyorsan su katılmamış çomarsın kusura bakma.

    hayat seninle başlayıp seninle bitmiyor. doğumla başlayıp ölümle bitiyor ve bazı şeyleri dert edinmek olumsuz duygulara kendini boğmak için gerçekten kısa. bize endoktrine edilen doğru veya yanlış davranış kalıplarını sorgulamaktan o kadar korkuyoruz ki bu binlerce yıldır toplum adını verdiğimiz hastalıklı olgunun devamını sağlıyor. toplum kavramının neden hastalıklı bir yapı olduğu başka bir entry konusu olsun, konudan sapmayalım.

    sürekli bize işlenen davranış kalıbı, "hakkını yedirme, kendini ezdirme, öne geç, elde et, al, al, al, al, sen, sen, sen, sen". herkesin çocuğu dahi, herkesin çocuğu özel. pohpoh, pohpoh, sonra gerçek hayatla karşılaşınca patlıyor tabi o çocuk. kezbanlar o yüzden kezban zaten. neyse yine konudan sapıyorum. sapmayayım. çocuk yetiştirmeyi başka bir entryde öğretirim.

    mesele biraz da hamurunda olan olmayan herkesin alfa insan** olmaya soyunması. ancak alfa olmayı a tipi kişilik sahibi olmak sanmalarından kaynaklanıyor. alfa çok farklı bir konsept, alfaysan alfasındır değilsen değilsindir bu kadar basit. tamamen genetik olmasa da 20 yaşından sonra değiştiremezsin o özelliğini. senin yönetebildiğin davranış kalıplarınla saldırgan olman sana bir özellik, bir artı değer katmaz. bir alfa gerektiği zaman a tipi, gerektiği zaman dibine kadar b tipi olmayı bilen insandır.

    hayatınızdan stres yaratan olayları, olguları, insanları çıkartamayabilirsiniz ama stresinizle baş edebilirsiniz. düşündüğünüz kadar zor değil, sadece derin bir nefes alın ve bakış açınızı değiştirin.

    her şeye sahip olmak zorunda değilsiniz, her şeyin en iyisini haketmiyorsunuz. hak ettiğiniz kadarını hak ediyorsunuz. hak ettiğiniz kadarı için çabalayın, ama fazlası için tırmalamayı bırakın. elalem ne der için, statü için, parmakla gösterilmek için, "bilmemne bilmemkim bey/hanım" desinler diye başkaları için yaşamayı bırakın, kendiniz için yaşayın. şu dünyaya 60-70 bilemedin 80 yıllığına takılmak için geldiğimizi unutmayın. mutlu olacaksınız.

    "hiçbir şey güzel olmayacak ama, yaşıyorum ulan ben, bundan güzel şey mi var?" -kemal sunal

    ha dersen ki sen ne kadar uyguluyorsun, tamamen diyemem. uygulamaya çalışıyorum, faydasını görüyorum. tavsiye ederim.