hesabın var mı? giriş yap

  • aşure ayı olsun olmasın canımız çektikçe yaptığımız bir tatlıdır. her ne kadar yapması zor gibi görünse de aslında sürecin uzun olmasından kaynaklanır bu zorluk.düdüklü tencere olan bir evde bu süreç daha da kısalır.
    kişiden kişiye lezzeti değişir zira herkesin farklı bir damak tadı vardır yine de tadan herkesçe beğenilen bir tarifi şöyle de iliştireyim:

    1 su bardağı nohut
    1 su bardağı kuru fasulye
    2 su bardağı yarma (bkz: buğday)
    1 çay bardağından biraz eksik pirinç (kırık pirinç olursa daha iyi)
    1 çay bardağından biraz eksik ince bulgur
    100 g kuru kayısı
    100 g kuru incir
    100 g çekirdeksiz kuru üzüm
    (kuru meyveler isteğe göre daha fazla da olabilir, çeşitlenebilir de. ama çok çok fazla olunca ekşi olabiliyormuş)
    5-10 tane karanfil
    1 çay kaşığı tuz
    3 ya da 3.5 su bardağı şeker (ben şekeri tadına bakarak koyuyorum, şekerden şekere tadı değişiklik gösteriyor. bir de tabi kimisi az şekerli seviyor, o yüzden tadına bakıp azar azar koymakta fayda var)
    1 su bardağı süt

    üzeri için
    tarçın
    fındık, ceviz
    nar
    (bunlar da yine tercihlere göre değişir)

    nohut, kuru fasulye ve yarma bir gece önceden ıslatılır. bunun için kuru fasulye ve nohutu bir kaba koyup üzerini birkaç parmak daha fazla su örtecek şekilde, yarmayı da yine başka bir kapta aynı şekilde ıslatabilirsiniz.
    ertesi gün, nohut, fasulye, yarma yıkanır, fasulye ve nohut altta yarma üstte olacak şekilde düdüklü tencereye yerleştirilir, su eklenir ve pişmeye bırakılır. düdüklü tencere yoksa fasulye ve nohutu bir tencerede yarmayı ayrı bir tencerede pişirmekte yarar var zira yarma daha çabuk pişiyor.
    bunlar tamamen piştikten sonra pirinç ve bulgur ayrı ayrı haşlanır. bu malzemeler de haşlanınca, pişmiş olan diğer malzemelerin içine katılır. azar azar sıcak su eklenir ve malzemeler karıştırılır. o arada kuru meyveler haşlanır. kuru meyveleri de pirinç ve bulgur gibi ayrı ayrı haşlamakta fayda var, ama olmasa da olur. hepsi bir tencerede de haşlanabilir. onlar da haşlandıktan sonra suyu süzülür. (incirin suyu aşurenin rengini değiştiriyormuş, o yüzden diğer malzemelerden ayrı haşlamak gerekiyor).
    kuru meyveler eklenir. karanfil eklenir. tuz eklenir. orta ateşte karıştırarak malzemelerin özleşmesi sağlanır. daha sonra şeker eklenir. dediğim gibi tadına bakarak ne kadar tatlı olması gerektiğine karar verebilirsiniz. ancak sıcakken tadına bakmanız sizi yanıltabilir. (bir kaşıkla alıp kenara soğumaya bekletmek candır)
    aşurenin tadı ayarlandıktan sonra bir süre daha aşurenin pişmesi gerekir. bu süreç önemli tabi. aşureyi lezzetli yapan kısım da bu süreci uzun tutmak. özlü olmasını istiyorsanız iyice pişirmeniz gerekiyor. tabi yoğun bir aşure sevmiyorsanız sonrasında ekleyeceğiniz kaynar su ile kıvamını açabilirsiniz. ancak eklediğiniz sudan sonra da bir taşım daha kaynatmakta fayda var. yoğunluğu, tadı ayarlandıktan sonra süt eklenir. biraz daha kaynatılır, karıştırılır ve aşure tenceresi ocaktan alınır.

    dediğim gibi isteğe göre tarçınla, narla, fındıkla, cevizle servis edilir. şahsen ben tarçın ve narla pek seviyorum kendisini. cağnım tatlı

    son iki yıldır da komşulara dağıtma ritüelini arkadaşlara dağıtma olarak değiştirdim. evlerinden uzak arkadaşlarım ev aşuresine pek bir hasret iken onlara aşure yapmak pek de güzel oluyor doğrusu, evet.

  • cumhurbaşkanlığı uçağında poz veren kişilerden birinin durumudur. acınasıdır.

    yetişmiş beyinleri biçtiler, yurtdışına gitmeleri için ellerinden geleni yaptılar, çoğu da vatan haini ilan edildi zaten.

    kala kala bunlar kaldı memlekete.

    tanım: siyasal islam rejiminde yaşanan rezil olaydır.

  • 44 senelik ömrümde tatil denen şeyi yazlık ve ufak pansiyon/motellerde kalıp gittiğimiz bölgeyi/çevresini çılgınlar gibi dolaşmak, denize girmek, dağ tepe bayır gezmek, mağara ve tarihi eser görmek olarak algıladım. bu şekilde yaşadım ve yaşattırttım tatilleri.

    sonra bu yaz bir gün, yine havlu asarken (yazlıktaydık ve ben bir mağara gezisi artı denize girme işinden dönmüştüm); havlu asmaktan nefret ettiğime karar verdim. o havluların sorumluluğunu çok uzun süre almıştım. havlulardan gına gelmişti.

    her şey dahil içine ne dahil umrumda bile olmayan, ancak plaja giderken havlu verildiği söylenen, deniz kenarında manasızca “şimdi gidip havluları asmak lazım” diye düşünmeyeceğim o tatili aldım sonunda.

    annemin bir gün yazlıkta elindeki tavayı fırlatıp “yeter ya yemek yapmak mı tatil?” dediği yaşlara geldim sanırım. zaten ülkede görmediğim mağara da kalmadı gibi….

  • genel itibariyle parayla edinilecek özelliklerdir.

    para bu konudaki tüm eksikleri giderecek en güzel kusur örtücüdür. parası olan şişmansa sevimli tontiş olur, öküzse doğal ve sempatik olur, sürpriz yapan bir tip değilse içinden geldiği gibi yaşayan olur, yalan söyleyen ve aldatansa "zor erkek" olur.

    yeter ki paradan haber ver sen.

  • o garsonlardan biri şu an 55 yaşında olan babamdır. küçüklüğünden beri yurtiçi-yurtdışı lokantalarda çalışmış yani bu sektörde ömür çürütmüş. her mevkide çalışmış ve en son bir kaç sene önce yaşanan olumsuz olaylar sonucu garsonluğa geri dönmek zorunda kaldı. babamın bunca yıldan sonra birilerine hizmet edecek olması fikri beni başlarda çok üzüyordu. daha sonra bunu neden yapmak zorunda olduğunu düşündüm; emekliydi ve evde oturabilirdi. ama bakması gereken ben ve 3 kardeşim vardı. en büyük amacı bizim hayatımızı kurtarmamızdı. bunu garson maaşıyla başardı. 2 ablam meslek sahibi oldu, ben üniversitedeyim ve kardeşim bu sene üniversiteye gidecek. belki de görseniz hüzünleneceğiniz adam dünyanın en gururlu en mutlu adamı. eve gece gelişinde asla çok yoruldum demiyor hep bizden bahsedecek bir konu açıldığında ne kadar gururlandığını anlatıyor. ona terbiyesizce, kabaca davranan birinden bahsederken ben ve kardeşlerimin asla böyle olmadığımızı düşündüğünü ve bizimle gurur duyduğunu söylüyor. hüzünlenmeyi bir kenara bırakıp insanların hangi yaşta olurlarsa olsunlar yaptıkları işleri takdir etmeyi öğrenelim. bir de garsonlara teşekkür etmeyi, elinize sağlık demeyi unutmayalım *

  • insanı düşününce, hayretten hayrete koşturan bir akciğer mucizesi!

    hohlamada da püflemede de akciğere giren havanın, hohlarken ısınıyor olmasını mantık hafzala alırken, üfelerken nasıl oluyor da o hava ısınmıyor muazzam bişey!

    bu entrimle asrın tespitini bile yapmış olabilirim. tarihe not düşülsün.

    (bkz: ameliyatlı yerime çok vurmazsanız müteşekkir olurum)

  • football manager'de sezonun ilk yarısı takımımdan kovulunca bir daha başka takıma gitmedim. gururuma yediremedim yani, alt sıralardan gelen tüm teklifleri redettim. bildiğin oyunda rıdvan dilmen gibi takıldım iki yıl. "space" tuşuna basa basa zamanı geçiyordum. güzel bulduğum bazı maç sonraları ise yorum yapıyordum. çok eğlenmiştim açıkçası. kültablasına da güntekin diyordum.

    simcity'de kurduğum tüm şehirlerin altında yatan temel motivasyonum "ulan ne güzel yakarım şimdi şimdi bu şehri" düşüncesi idi. muhteşem şehirler yaptıktan sonra tornado gönderiyor, volkan patlatıyor, 8.4 şiddetinde zelzeleler yaratıp göktaşları yağdırıyordum. bi müddet sonra oyunun verdiği hisle allah'a sirk koştuğumu fark ettim. ben de o vakit oyunu bıraktım. şüphesiz ki ben en doğrusunu yaptım.

    süper mario'da amacı dışına çıkmayı bırak tamamen amaçsızlık üzerine oyunuyordum bazen. mario tam kalenin önünde bayrak direğini indermek için zıplarken bazen direği aşıyordum. sonra ise sonsuz bir yol ve sonsuzluğa koşan bir mario. kimbilir belki de her seferinde yanlış kaleye denk gelmekten bıkmış olan mario'nun hayata karşı naif bir isyanı idi bu...............mantar kafalar yok, boru yok, boşluk yok, çekiç atan o.ç kaplumbağalar yok, kale yok ve prenses..zaten hiç olmadı. adamsın mario.

    benim içim en efsanesi ise bir oyunda medieval total war 2'de kutsal roma germen imparatorluğu ile hızımı alamayıp 1962 yılına kadar gelmiştim. bütün dünyayı fethetmiştim yine de bir tek ortadoğu'da suriye ve ırak'ta isyanlar çıkıyordu. "naptı lan bu devlet size!" deyip tuton şövalyelerimle beraber mancınık yolluyordum ben de. aslında o zamana gelmemin bir amacı da acaba oyunu yapanlar piçlik olsun diye nükleer bomba falan çıkarıyor mudur diye idi. çıkmıyor beyler. çok düzgün kral bir oyun total war, amacının dışına çıkarak oynadığım son oyun.

  • virüsle, pandemiyle alakası olmayan ve tamamen insanların yaşam tarzına müdahale etmek amacıyla alınmış olan karardır. rüzgar ekmekten başka bir şey değildir.