hesabın var mı? giriş yap

  • hakkında türkçe kaynağın eksik olduğu, türkiye'de pek bilinmeyen, içerisinde karşı casusluk counterintelligence tekniklerini barındıran, yürüttüğünüz bir operasyon hakkındaki bilgilerin başkaları tarafından bilinmemesinin amaçlandığı aktiviteler bütünü. ing. operation security kısaltması.

    snowden dökümanları ile nsa'in yaptığı dinlemelerin ortaya çıkmasının ardından çok daha fazla önem kazanmıştır. opsec, sadece teknik gereçler ile başarılabilecek bir şey değildir. teknik araçlar ile birlikte kimliğinizin gizliliğini, nerede nasıl bilgisayar kullandığınızı, nasıl iletişime geçtiğinizi, kime/ne söylediğinizi de düşünmeniz gerekir.

    opsec'in birinci kuralının susmak olduğunu belirtmek lazım. yaptığınız aktiviteleri kimse ile paylaşmayın ve gerçek hayatınızdaki insanlara bu konu hakkında hiçbir şey söylemeyin. aynı şekilde anonim olarak aktivitelerinizi yürüttüğünüz insanlarla da gerçek kimliğinizle yaptığınız şeylerden bahsetmeyin. buna genel olarak hücreselleşme (compartmentation) deniyor. hayatınızı bu şekilde hücreye ayırmalı, hücreler arasında hiçbir şekilde veri alışverişi olmamalı. bu hücreselleşmede bilgisayarlarınızı, telefonunuzu da dahil etmelisiniz ki tam anlamıyla bunu başarabilesiniz. yani anonim faaliyetlerinizi yürütürken kullandığınız bilgisayarı, günlük hayatınızda kullanmamalısınız.

    işin teknik tarafında ise başkaları tarafından okunmasını istemediğiniz şeyleri şifrelemeniz gerekmekte. bunun için pgp güzel bir araç. bunların kullanım detaylarını da ilerleyen günlerde yazabilirim diye tahmin ediyorum.

    illegal aktiviteleri bir kenara bırakırsak türkiye'de ve diğer baskıcı rejimlerde muhalif gazetecilerin opsec konusunda bilinçlenmesi gerekmekte. bu gazeteciler aktif olarak dinleniyor ve gizli servisler tarafından izleniyor. bu konu hakkında bilinçlenmeyi amaçlayan ve yavaş yavaş gelişen türkçe kaynağa aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.

    [https://opsectr.wordpress.com/ https://opsectr.wordpress.com/]

  • bu özel günde de atamızın bu anısını tekrar okuyalım istedim.

    "orduya ilk katıldığım günlerde, bir arap binbaşısının 'kavm-i necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında türklük şuuruna erdim. onda gördüm ve kuvvetle duydum. ondan sonra türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. benim hayatta yegane fahrim, servetim, türklükten başka bir şey değildir."

    kutlu olsun.

  • 2 yıl oldu. 730 gün boyunca her aklıma geldiğinde gözlerim sulandı, burnumun kemiği sızladı. her sıkıldığımda, güzel olan şeyi paylaşmak istediğimde, anneler gününde, doğumgününde, doğumgünümde başkalarının önemli günlerinde senden telefon bekledim. bazı akşamlar rüyama girdiğinde dünyanın en mutlu insanı oldum.

    önemli toplantılarıma hayır duanı almadan girmeye hala alışamadım. tıpkı kandillerde evin telefonunu çevirdiğimde babamın sesini duymaya alışamadığım gibi. karadeniz’e bilet almaya elim bile varmıyor, seni büyüdüğüm evin kapısında görmek istiyorum çünkü hala. soğuk bir mermerle çevrili bir toprak parçasında değil.

    o çok sevdiğim ıspanaklı börekler senin elinden olmayınca birer kor parçasına dönüşüyor. ipek eşarplar bile canımı acıtan birer nesneye dönüştü . “annem beğenir” diyerek alamayacağımı biliyorum artık hayatım boyunca.
    bendeki sarı kafalı , çırpı bacaklı çocuk seninle beraber toprağa girdi.üstünden iki sene geçti acın küllenmedi , küllenmeyecek.

    seni hala çok seviyorum.

  • menekşe: (şair ihsan yıldırım’ın yazılı anonsunu yapmaktadır)
    efendim müsaadenizle. baylar bayanlar ve pek değerli muhterem,
    sözlüklerde azamet kelimesi, saygı duyulan, büyüklük, ulaşılmazlık, huşu veren bir güç kelimeleriyle ifade edilir, ancak iki kelime hep unutulur: ihsan yıldırım!!!!
    sözü daha fazla uzatmadan, huzurlarınıza sizlerin sevgili dostu -benim değil- şairi azam ihsan yıldırımı davet ediyorum…..

    ihsan yıldırım: (sahneye çıkar ve başlar şiirlerini okumaya)
    sevinç sevinç
    sen ki sevgide benim için birinç
    senin yerini tutamaz ne dolunay ne de bir vinç
    sevinç, sen ol hep bana ayıklayan pirinç

    pelin pelin
    aldım seni gelin
    hem de piskopos olmasına rağmen velin
    fakat, bana torun verdin
    afferin afferin

    yorgo ve feraye
    sizin bu gidişat nereeeye nereeeye
    sizi dökesim geldi egeeeye egeeeye
    fakat, özlerim sizi biraz yüzüp dönün geriiiye geriiiye

    irfan
    seni her görüşümde derim haydaaaa
    bana öyle geliyorki senin akrabaların var uzaydaaa
    fakat, yerini tutamaz kimse ne dünyada ne aydaaaa
    fidayda da irfancığım fidayda

  • bir şarkıcının başarısı nasıl ki sahne arkasındakilere bağlıysa, çalışan kadınların özellikle çalışan annelerin hayattaki duruşu da yine sahne arkasındakilere bağlıdır. kimler midir onlar? ilk sırada kadının kocası gelir. sizi destekleyen, eksiğinizi görmeyip üzerini kapatan bir eşiniz varsa tebrikler 1-0 önde olan azınlıktansınız. baba olacağını duyduğunda sevinçten bir büyük açtıran, dokuz ay boyunca karnınızı okşayan, doğum yaptığınızda baklava dağıtan adamın, bebeğin kolik sancılarıyla birlikte uykusuzluktan şikayet etmesi ve "yok mu bu sıpanın kapatma düğmesi?" diye sorması arasındaki süre yaklaşık 40 gündür. bu süreç, diş ateşi, yürüme egzersizleri, "çocuğum iki dakka dur yaa" dönemi, iki yaş sendromu, üç yaş inadı ile devam ederken bir bakarsınız ki adam arazi olmuştur. fiziksel olarak yanınızda, yatağınızdadır evet ama aklı fikri kuş olup uçmuştur. bu sırada kadına ne olur peki? kadın kadınlığını unutur ve çoğu zaman geri gelmemek üzere kaybeder. çocuğu yaparken gösterilen heves yerini arkasını dönüp horlaya horlaya uyumaya bırakır.

    sahne arkasının ikinci aktörü ise anne/kayınvalidedir. torununa bakan, bakamıyorsa bile başında duran bir anne, çalışan kadının en büyük destekçisidir. çalışan kadının elinde oje, saçında fön varsa annesi sayesindedir. anneniz/kayınvalideniz çocuğunuza bakıyorsa susmanın ne demek olduğunu en çok bu zaman diliminde öğrenirsiniz. çünkü ne kadar yanlış yaparsa yapsın alttan almak ve sunulan bu nimete nankörlük etmemek durumundasınızdır. peki anneniz çocuğunuza bakmıyorsa ya da bakamıyorsa? elinizden hiçbir şey gelmez. ne annenizi bakıcılık yapmadığı için suçlayabilirsiniz ne de dünyaya henüz gelmiş o masum yavruyu karnınıza hatta bir yumurta hücresi olduğu günlere geri gönderebilirsiniz. yapılacak tek şey "elin kadınlarıyla" uğraşmaktır. bakıcı bulamazsınız. bakıcı bulursunuz parayı beğenmez. parayı beğenenini bulursunuz sonra bir bakarsınız ki tuvaletten çıkarken ellerini yıkamıyor. temizini bulursunuz zamanında gelmez. zamanında gel dersiniz "beğenmiyorsan başkasını bul" der. her allahın günü evinizi ve yavrunuzu bir yabancının sevk ve idaresine bırakıp yollara düşersiniz. bu sürecin sonucu, insanlara olan saygıyı ve sevgiyi kaybetmektir. bakıcı kadınlarla o kadar yüz göz olursunuz ki bundan sonraki hayatınızda ne zaman bir insandan hizmet almaya kalksanız direk çirkefe bağlarsınız. kazığı çok, tecrübesi bol olan bir dönemdir.

    sahne önünde çalışan kadını destekleyen üçüncü kişiler ise her türlü destek personelidir. bu personelin müdiresi ise eve gelen (gelebiliyorsa) gündelikçi kadındır. allah onların hepsinden razı olsun. temiz çamaşır, ütülü gömlek bulabiliyorsa çalışan kadınlar, yine bir çalışan kadın sayesindedir. bu konfora sahip olabiliyorsanız şükredin. zira günde 12 saat çalışıp haftasonlarını temizlik ve yemek yaparak geçiren kadınlar çoğunluktadır. paraları vardır ama bütçeleri yoktur. çünkü ödenmesi gereken kredi taksitleri, yapılması gereken market alışverişleri ve her ay kocasının maaşı ile birlikte zar zor birleşen yakaları vardır. ikinci gruba giriyorsanız, öz saygınızı yitirmeniz işten bile değildir. tabiri caizse eşekler gibi çalışıp elinde avucunda hiçbir şey kalmadan yaşamanın başka bir sonucu olamaz zaten.

    sahne arkasının en haylaz çocuğu ise patronunuz / amiriniz / müdürünüz / şefinizdir. çalışan annenin bu konudaki şansı ise fifty/fifty 'dir. eğer patronunuz çocuk büyütmüş, uykusuz kalmış ve eşine değer veren birisi ise tebrikler. dört ayağınızın üstüne düştünüz. eşinden nefret eden, erkek üstünlüğüne inanan, empati yeteneğinden yoksun bir mobbing kralının eline düştüyseniz vay halinize. çocuğunuzun ateşini ancak ve ancak watsaptan takip eder kreşin ilk gününde o küçücük melek arkanızdan ağlarken geri dönüp ona sarılamaz ve insanlıktan çıkarsınız. çalışan kadın bu dönemde profesyonelliğini kaybeder. işini sadece para kaynağı olarak görür ve her gün daha fazla nefret eder. iyi bir mesleğe sahip olmanın bedeli bir çocuğun gözyaşları olmamalıdır.

    tüm kadınların, kadınlıklarını yitirmeden, insanlara ve kendine olan sevgisini, saygısını kaybetmeden, profesyonel bir erkek gibi çalışıp anne olabildiği günleri görmek dileğiyle...

    not: iş bu entry bir 8 mart entrysiydi. bir çalışan anne tarafından yazıldığı için ancak bu gece postalanabildi.

  • - 30 yil daha bekleyelim direkt marsa gidelim uzaya cikmaya gerek yok
    neil armstrong akp bagcilar ilce kollari basgani

  • azıcık bilgisi olan bilir ki organik meyve kurtlu ve böceklidir . özellikle son yıllarda tarım ilaçlarının zararları çokca tartışılıyor ve organik tarıma geri dönüşte bir artış var. bu sebeple ya organik meyve yiyip daha sağlıklı beslenecek ama bu tür riskleri göze alacaksınız ya da ilaçlı meyvelerden şikayet etmeyeceksiniz.
    çileği sadece siz mi seviyorsunuz? o böcekler de seviyor.
    edit: video sahteymiß. doğrudur ancak bu organik ilaçlanmamış meyve böceklidir. bizzat köyde bostan sahibi dedeme yardımcı olduğumdan biliyorum.

  • konuşmasından, hal ve hareketlerinden anlaşılabilen bir olay. son birkaç ayda kılıçdaroğlu siyasette level atladı diyebilirim. ulan adam hiçbir şey bilmiyorsa bile efendi efendi konuşmasını dinlemesini biliyor. mantıklı şeyler söyledi ve samimiydi. iletişimini ve siyaset dilini geliştirdiği çok açık.

  • heralde bankanın güvenlik uygulaması yüzünden sıkıntı olmuş.

    -isminiz nedir?
    +kenan.
    -isminiz en az bir rakam içermelidir.
    +15 temmuz kenan.