hesabın var mı? giriş yap

  • bbc muhabiri stuart flinders'ın, liverpool'un eski kalecisi tommy lawrence'a, kim olduğunu bilmeden, yaşlıdır hatırlar diye düşünerek, "1967'de goodison park'ta oynanan fa cup 5. turundaki everton - liverpool maçını hatırlıyor musunuz" diye sorması ve efsaneden "i played in it" cevabı alması ile şoka uğramasını barındıran röportajdır.

    bbc reporter accidentally interviews former liverpool keeper

    müthiş bir futbol tesadüfü, inanılmaz eğlenceli bir an. lawrence'ın çocukları, "babamız konuşmayı hiç sevmez, muhtemelen başka bir soru sorsaydınız cevaplamazdı, ama çok iyi oynadığı bir maçı sormuşsunuz" şeklinde konuşmuşlar. neler oluyor hayatta...

  • seneler önce bir furya vardı hani, "ünlülerin maç izleyişleri" diye, sanırsam zamane televolesi (ki o zamanlar spor ağırlıklıydı) önemli maçlarda ünlüleri evlerinde, cafelerde vs. maçı seyrederken çekip yayınlardı. böyle boş, böyle anlamsız bir konseptti.

    yine bu tür programlardan biri, kameraya alınan kişi ise bu sefer "müslüm gürses"... 3 büyüklerden biri avrupa takımının tekine karşı oynuyor, bir kahvehane dolusu insanla beraber maçı tüm dinginliğiyle müslüm gürses de izliyor.

    bizim takım bir noktada atağa kalkıyor, tüm kahvehane ahalisinde heyecan dorukta -müslüm baba sakinliğini koruyor-. atak devam ediyor, millet ayaklanıyor...ve en sonunda gol oluyor.
    ...herkes çığlık çığlığa, ayakta, birbirine sarılıyor, tezahuratlardı, haralasıydı, güreleseydi... lakin müslüm gürses hala oturuyor.?

    neden sonra, golden yaklaşık 1 dakika geçmişken, millet sakinleşip yerine oturmaya başlıyor, ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle müslüm gürses o efsanevi repliğini sarfediyor:

    "evet, gol..."

  • adam sahaya girip kavga ayırdı lan. rakip takım oyuncusuna espriler filan yaptı.

    beşiktaşlıların ned stark'ıdır. kaderi benzemesin.

  • deponuzda her zaman en az çeyrek depo benzin olsun . bu seviyede depoda araba kullanmayı alışkanlık haline getirmeyin. çünkü az benzini çekmek için gereksiz yere zorlanan benzin pompası zarar görebilir. ayrıca depo altında az da olsa kalan çökelti yakıt filtresini tıkayabilir ve zamanla aracın yakıt alımını almasını zorlayarak daha fazla yakmasına sebep olur. kısaca özetlersem bu şekilde bir kaç defa araç kullanmaktan bir şey olmaz ama yakıt boş sinyali yanacak kadar kullanmayı alışkanlık haline getirmek zamanla araca bahsettiğim ağır hasarları vermeye yol açar.

  • barış akarsu'ya bir parçada bas çaldım, aynı motosiklette yolculuk ettim, sahne arkasında viski içtim, aynı yatakta yattım (evde başka yatak yoktu lan) .
    http://www.youtube.com/watch?v=sitmgzz5vwy

    not : adam yaşarken seni kullanıp üzerinden prim yapacağım alınmak yok demiştim. yüz vermeyenleri bana yönlendir demişti.

    edit: düşündükçe hatırlıyorum

    gelip öğrenci evinde yatıya kalabilecek mütevazilikte bir adam olduğu için son görüşmemizde hep böyle kal bozma hiç demiştim (ukalalığa gel) bozarım lan sanane demişti. şimdi hiç bozmadı öyle kaldı. yaşasaydı da bozsaydı keşke.
    hayat kısa, toprağı bol olsun

  • o kaybedip ağladığın kırmızı trenin var ya... vitrinin arkasına düşmüş. büyümeden çıkarttır da oyna.

  • öğretmenler öğretemiyorlar, diye bir şey yoktur. gerçekten nedenlerini merak ediyorsak, sociolinguistics yani toplum dil bilim en mantıklı şekilde açıklar bu nedenleri. toplumların yabancı dil öğrenme başarısı temelde high society veya low society kapsamına girip girmemeleriyle ilgilidir. ( buradaki high vs low olayı üstünlük göstergesi değildir.)

    en özet haliyle açıklamak gerekirse; japonya, güney kore gibi ülkeler mesela iyi birer high society örneğidir. ( türkiye de bu gruba dahil) bu ülkeler öz kültür, dil, gelenekler, sosyallik, müzik kültürü, alışkanlıklar, sahip olunan özgüven, vs. gibi pek çok özellikleriyle yeni kültür ve değişimlere kapalıdır. isveç, norveç, finlandiya gibi ülkeler ise birer low society örneği olarak yeniliklere, yeni öğrenmelere, kültürleşme ve her türlü değişime açıktır. bu ülkelerde yabancı dil öğrenme başarısı sadece eğitim sistemi farkıyla açıklanamaz.

    bireyler de bu toplumların birer örneklemi olarak aynı şekilde ikiye ayrılır. kimi küçük yaştan beri yeni bir dil öğrenmeye fazlasıyla açıktır. bu kişilerin dil öğrenirken çok ayrı bir motivasyonu ve heyecanı vardır, fark edilir zaten sınıf içinde de, arkadaşlık ortamında da... diğer yandan diğerleri için dil öğrenimi sadece bir dayatma veya derstir ve aynı heyecanı yaratmaz. bu iki birey arasında farkındalık düzeyinden, davranış boyutuna ve hatta karakter özellillerine kadar o kadar fazla fark vardır ki, her bir fark dil öğrenme başarısını temelden şekillendirir zaten.

    olaya motivasyon açısından da bakabiliriz başarısızlık nedenlerini illa merak ediyorsak. bir instrumental motivation versus integrative motivation durumu da vardır. yani kimi yds'den şu puanı alırsam şuna fayda sağlayacak, şu işe kabul alıcam, diye dil öğrenir. kimi ise yeni bir dil öğrenmeyi farklı dünyaları keşfetme merakıyla öğrenir. kişinin yabancı dil öğrenme nedeni bile başarı durumunu etkiler.

    sayfalarca sürer bu nedenler olaya bilimsel yaklaşırsak ve en özet haliyle, sorunu öğretmenlerde değil de kendinizde arayın. özellikle bilişim çağında hala yabancı dil öğrenemiyorsanız sorun sadece sizinle ilgilidir.

  • allah'ın iki araba nasip ettiği bacımıza selamlar.
    gerçi konu araba ev değil, bu gencin hak ettiği geleceğini ve umutlarını ellerinden aldılar, yandaşlara hibe ettiler.

    (bkz: akp çocukları)

  • kardeşimin işsiz olduğu bir dönemde, yeğenimin sınıf annesi, öğretmene robot süpürge almak için yapmadığını bırakmamıştı velilere.
    milli eğitim artık sınıf annesi denilen saçmalığı kaldırsın.öğrenciler arasındaki eşitliği bozduğu gibi velilere de eziyet .
    hem kim oluyor da sınıfa girip çocuğa karışabiliyor ki ?
    aferin çocuk sana . büyüyünce parti kur oy versinler !