hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: müsameretname)

    tek geçerim bu kategoride. tam bir inception, hikaye içinde hikaye. soğuk bir kış gecesi evde toplanarak eğlenme çabasında olan bir grup gencin birbirlerine anlattığı 7 hikaye ve bu hikayelerin her birinin hem kendi içerisinde bağ oluşturması hem de temel bir çerçeve etrafında birleşmesinden müteşekkil emin nihat bey eseri. hikayecilik alanında batılı tarzda yazılan ikinci eserimiz. 19. asrın son çeyreğinde yayımlandığını göz önünde bulundurursak oldukça da başarılı.

  • valeye yani 3.cü bir kişiye anahtarı verdiğiniz için kaskoda da sorun çıkacaktır, yiyeceğiniz en pahalı yemeği yemiş olabilirsiniz, geçmiş olsun...

  • sabahın köründe kalkılır, integraller türevler kalın kalın kitaplar bitirilir. sınavlar sınavlar geçilir. çok okullar bitirilir.

    dayısı şirketin sahibi diye ortaokul terk eleman üç kuruş maaşa çalıştığınız yerde başınıza müdür verilir.

    işte o andır...

  • + çok güzelsiniz gerçekten :)
    - ahah teşekkür ederim, de artık sizli bizli konuşmaya gerek yok canım ;)
    + sana demedim zaten.

    ...

  • omurilik üzerinde iyi huylu veya kötü huylu olarak ortaya çıkabilen bir tür hastalık.

    bende menenjiom türü olarak teşhis edildi. belirtisi hafif bir sırt ağrısıydı. kısa süre içerisinde ameliyat oldum, en son üç yıl geçtikten sonra bu entryi güncelliyorum. hayatıma olağan şekilde devam ediyorum. kontrollerimi yaptırıyorum. dikkatli ve sağlıklı yaşamaya çalışıyorum. iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim.

    bir alttaki mesajda bir yazar arkadaşımızın düzenlediği bazı doktor önerileri vardı entry maalesef silinmiş.

  • islam'ın, imanın şartları gibi... çekilmesi usulden ve zaruri birkaç kare var. bunları çekmeyene fotoğrafçı demiyorlar cemiyette.

    - çürümüş ahşap eski ev fotoğrafı
    - ekstra buruşmuş yaşlı fotoğrafı(portre)
    - buruşuk yaşlıyı iş yaparken gösteren bir fotoğraf,
    - gün batımında şehir manzarası,
    - varoş mahalle karesi
    - ufak, pis, sümüklü erkek çocuk fotoğrafı(böyle bana yardım edin gibi objektife baktırarak)

  • sanki koskoca osmangazi köprüsü değil, zamdan önce sigara istifleyen bakkal. o beş dakikalık sürede kaç liralık kâr etmiş olabilirsin - ki aradaki zararını zaten devlet bizden alıp sana veriyor.

    küçücük hesapların adamları kocaman yerlere gelmiş memlekette.

  • omurgasını '79 jenerasyonunun oluşturduğu 2000-2010 arasındaki milli takım, değil türk milli basketbol takımı, türk takım sporları tarihindeki en başarılı takım olabilirdi. 2002 yılında dünya 3. olmuş milli futbol takımımızda uluslararası seviyeye çıkan ve tutunabilen en fazla 3 oyuncumuz var iken, bu kadronun neredeyse tamamı basketbol hayatları boyunca basketbolun en üst seviyelerinde mücadele etti.

    o kadronun temel taşları olarak ibrahim kutluay ve mirsad türkcan destekli hedo ve kerem tunçeri olması beklenir iken kerem tunçeri beklenmeyen şekilde, büyük ölçüde mental sebeplerle, en verimli çağlarında bir türlü sınıf atlayamadı, mehmet okur ise hiç beklenmeyecek şekilde potansiyelinin çok ama çok üzerine çıktı.

    2001 avrupa şampiyonasının maçlarını tekrar izleyin, en kritik anlarda hedo'nun nasıl pas vermeden, neredeyse ilk topta kendise oynadığını daha iyi göreceksiniz. ki ibo ve mirsad'ın dahi top zamanları idi. 2002 dünya şampiyonası ise herkes için büyük yıkım olmuştu. 2003 vazonun parçalandığı yıldı. mirsad tamamen dışlandı, mehmet okur tek başına takımı taşıdı, hedo ve kısmen ibo bunu kaldıramadı. sonra hem mehmet okur hem mirsad küstü. işi bu meseleleri çözmek olan federasyon ise tam biz türklere yakışır şekilde o jenerasyonun en iyi 2 oyuncusundan birini milli takıma almamak için her şeyi yaptı. sonrası malum.

    bu hikayeyi neden anlattım? memo ve hedo'nun milli takım katkılarını anlamak için bu süreçleri bilmek gerekir çünkü. 25-26 yaşlarında, nba gibi bir ligde takımlarının en önemli oyuncularından olan, yılda 8 haneli milyon dolarlar kazanan bu adamları türk tipi yöntemlerle kontrol edemezdin çünkü. hangisinin egosu birbirinden az olabilir ki?

    milli takım dışında, bireysel başarı yönünden ise makro bazda mehmet okur bir türk basketbolcusunun uzun süre göremeyeceği seviyede başarılar sağlamış iken (nba şampiyonluğu+all star+sanırım bir defa ayın 2 defa da haftanın oyuncusu ödülü var ama bakmadan söylüyorum, yanlış olabilir)), hedo bireysel bazda devamlılık ve takımına katkı açısından daha öndedir. bununla birlikte sağlıklı ve mental açıdan iyi oldukları dönemlerde her ikisi de takımlarının en önemli oyuncusu olmuştur. ve hedo için en büyük eksi puan, iyi niyetli veya kötü niyetli olsun, bilsin bilmesin, etki etsin etmesin, kendisi dopingli çıkan bir sporcu olarak damgalanmıştır.

    kerem tunçeri ve hedo'yu çavuşoğlu ve altyapı zamanlarında, yıldız/genç takım seviyelerinde iken canlı olarak izlemiş, mehmet okur'un efes'te oynadığı sezon abdi'deki neredeyse her maçına gitmiş bir izleyici/eski yarı prof bir basketbolcu olarak bu versusun hakkı, hem bilimsel veriler hem duygusal sebepler ile beraberliktir bana göre.

    türk milli basketbol takımımız, o zamanki yönetimin kötü değil, çok kötü yönetimi olmasa 2001 dışında hakkı olan en az 2 avrupa basketbol şampiyonası finali ve en az 1 olimpiyat yarı finali oynardı. sağlık olsun.

  • aynı mantık ile tekerleğin kullanıldığı ülkede medeniyet vardır.

    burada sorun refah ve medeniyeti hangi çağa göre kıyasladığınızdır.

    mesela çocukluğumdan bir anımdır, hiç unutmam; babam ocağı yakmıştı da eve ateş gelmişti, bayram etmiştik.