hesabın var mı? giriş yap

  • linç etmek için sıraya girenler sayesinde 3 ay hapis cezası almışlardır. hapse girmeyecekler, çünkü önceden sabikalari yok ama kariyerinin başında gencecik insanları sırf hoşunuza gitmeyen bir şey yaptılar diye çarşaf çarşaf hedef gösterip işsiz bıraktınız ve sicillerini lekelediniz.
    çok saygısızca ama olmaz bu kadar falan diyen orta yolcular, en çok da sizin eseriniz bu, gücünü sizden alan bir kitle var, gurur duyun.

  • ister mustafa’ya ölücü deyin ister pinti. sonuna kadar haklı ve takdir edilesi davranmıştır.

    bakın bu kızlardan piyasada çok fazla var. ben uyanık olduğumdan başıma hiç gelmedi fakat üniversite yıllarımda az dinlemedim bu tip hikayeleri.

    hatta bizzat bir kızın ağzından aktarıyorum özetlenmiş haliyle: +kız -ben

    +bu gece x’e gidiyoruz gelsene
    -club sevmediğimi biliyorsun. gürültüye gelemiyorum.
    +tamam o zaman ben selin ile giderim.
    -ulan hani ay sonuna kadar son 50 liran vardı?
    +ne olacak canim buluruz ödetecek birini.

    bu diyaloga konu olan kişi sosyal olarak samimi bir arkadaş olduğundan bu tip edepsiz itirafları yapmakta sakınca görmezdi ve sahiden de 50 tl ile o bar senin bu bar benim gezmesine rağmen ay sonunu getirirdi.

    neyse demek istediğim: arkandayız mustafa helal olsun. esnaf adamsın belki de bir günlük emeğinin karşılığıdır o 53tl. iyi ki yapmışsın takdir ettim. umarım o kendini zeki sanan kezbanlara da güzel bir ders olmuştur.

    “dilara’nın annesi aradı gitmemiz gerekiyor, sana da ayıp oldu” demek? memlekette bunu yiyecek, paranın üstüne su içecek gerizekalı erkek çok evet. ama yemez herkes bunu. unutmayın ki mustafa’lar da çok bu ülkede.

    burdan kızlara sesleniyorum: bakın yalandan da olsa erkekle kasaya gidin hesabı veya bir kısımını ödemeyi teklif edin zaten böyle bir durumda ödetmezler, en azından ben ödetmem şahsen samimiyetine güvendiysem. (kadın kişisinin hesap ödemesi ayıp değildir)

    ama yok çantayı karıştırmak, cüzdanı unutmak, o sırada telefonu çalmak falan geçiniz bunları efendim. 2 gram aklınızla insan silkelemeye çalışmayın.

  • beyaz önlüklü kadın garsonların arada sırada ; ''bayım kahvenizi tazelememi ister misiniz?'' diye sorduğu bi' kafede yumurta ve pastırma sipariş edip, gelen hesabı da bozuk paralarla ödemek.

  • dün gece yine izledim. yine kahkaha krizleri eşliğinde. korona tecritinin yarattığı sinir bozukluğu da yok değil hani. bu filmi bu kadar özel kılan şey üstüne ister istemez yeniden düşündüm. başlıkta film didik didik edilmiş, üzerine ekleyeceğim pek bir şey yok ama bana göre tüm zamanların en iyi komedi filmi olan şu filmde cohen sineması mizahının major ifadesini bulmak zor değil. sinemasal yelpazelerinde suç/ drama- komedi- kara mizah ekseninde bir çeşitlilik olan ve el attıkları her türde neredeyse bir başyapıt veren kardeşlerin sırrı üstüne ister istemez düşündüm. benim için the big lebowski ve barton fink sinema tarihinin magnum opuslarındandır mesela. ama neden?

    dün big lebowskiyi izlerken daha önceki seyir deneyimlerinden farklı olarak filmin iskeletine bakmaya çalıştım dikkatli şekilde. filmin kara film anlatılarına yakınsayan tekinsiz ciddiyetsizliği, türler arasında yaptığı serseri mayın yolculuk onu tamamen bir taklide, pastişe ya da parodiye dönüştürebilecekken tüm bunları doğru, dengeli bir şekilde formüle ettiği örnek yapısıyla poetikasını da değerli kılmayı başarıyor.

    karakter, durum, diyalog triosunu yer yer absürt, yer yer gerçeküstü sayılabilecek bir evrenin içinde sonuna kadar örnek oluşturabilecek bir tutarlılığa sabitlerken olup biten her şeyin nedenselliğini de bir an olsun es geçmiyorlar. bu kadar saçma görünen olaylar silsilesi için de duygusal motivasyonu kolaylıkla dağılabilecek karakter-neden- sonuç ilişkisini, özellikle perde sonlarındaki dorukların devingenliğini bir an olsun gevşetmiyor cohenler. çok karmaşık gibi görünen film yapı içine serpiştirilen her motif açıklayıcı bir hale geliyor ve en önemlisi görevini doğru şekilde yerine getiriyor.

    filmde havaya sıkılmış tek bir boş diyalog yok. diyalogların sürekli bir referans halinde olması, öykü çizgisinin hemen belirmesi ve sürekli genişlemesi, devingen düğümlerin süreklilik içinde aksamadan seyir dikkatini hep hazırda tutması filmi bu kadar özel yapan şeylerin başında.

    mesela iyi filmlerle ilgili onlarca tanımlama vardır. estetik, kuramsal, entelektüel birçok tanımlama yapılabilir kişisel zevk ve beğeni noktasında. ama benim deen çok itibar ettiğim tanımlamalardan biri şudur:

    iyi film süresini hissettirmeyen filmdir.

    the big lebowski 110 dakikalık, oldukça yoğun, yorucu olabilecek yapısını sihirli bir şekilde hiç hissettirmiyor ve seyircisini bu deneyim içinde tutmak için ucuz numarala başvurmuyor. yönetmenlerin sinemasal tevatürleri yorumlarken meydan okumaktan çekinmeyen cesaretleri takdire şayan. fakat burada yine garip bir şekilde mütevazı olmayı başarıyor cohenler. yani böyle bir yapı ve meydan okumayı gösteri ya da şova dönüştürürerek plastikleştirebilecekleri bir hubrise yenik düşmüyorlar. baştan sona kadar ne yaptıklarını çok ama çok iyi biliyorlar.

    cohenler senaryo meselesine çok kafa patladan adamlar. bunu türler arasında gezinirken yarattıkları karakter ve durum özdeşliğinde okumak zor değil zaten. mesela komedilerde çok bilinmeyen ve adına üçlü kural denen bir formül vardır.

    bir ya da, iki hazırlık repliğinden sonra vurucu 3. replik gelir mesela. bir manada dişi replik diyebileceğimiz bir benzerlik bu. filmin eksiksiz mizahını yaratan her sahnede böyle bir diyalog yapısı var.

    mesela ben filmi her izlediğimde yeni bir diyalog keşfediyorum. film bu konuda o kadar zengin bir içerik sunuyor ki izleyiciye, o bombardıman içinde izlerken bazı şeyleri atladığınızı görüp, her izleyişte filmi yeniden keşfediyorsunuz. filmin aleyhine işleyen tek kötü yanı da bir bakıma bu. çünkü bu filmi kaç kere izlersem izleyeyim bazı spesifik ayrıntılarını hemen unutuyorum ben. senede bir kere izlesem bile filmin çoğunu umutmuş oluyorum. aslında filmin aleyhine işliyormuş gibi görünen bu durum aynı zamanda filmi bu kadar değerli kılan şeyin sihrini de açıklıyor. cohen'lerin kurduğu, dur durak bilmeyen, baş döndürücü, bir an olsun ivme kaybetmeyen,tansiyonu yüksek dramatik yapı örnek bir modele dönüşüyor.

    filmde çok yoğun, devingen bir komedi mekaniği var. bindirme - anımsatma - üçlü kural - yanlış anlama - tekrarlama - geciktirme - ironi gibi. tüm bunlarla kurulan komedi skalasının genişliği ve en önemlisi formül edişteki kusursuzluk bu filmi tüm komedi filmleri arasında zirveye koyuyor zaten. açıkçası bu filmin her açıdan kusursuz sayılabilecek, oldukça detaylı, incelikli işçiliğine yaklaşabilecek bir film çekilebileceğini düşünmüyorum bir daha.

    oyunculuklara uzun bir parantez açmak gerek ama zaten bunlarda binlerce kez tekrarlanmış şeyler. elbette dud ve walter lolomatif gibi görünürken, kaç saniyeliğine olursa olsun sahneye giren herkes iz bırakıyor. hele ki eşssiz john turturro kompozisyonu jesus...

    başka bir filmde kartonlaşmaya, tip seviyesinde kalmaya mahkum olabilecek her rol karaktere dönüşüyor. filmde kaç dakika göründüklerinin hiçbir önemi yok. ama onları bu denli önemli yapan şey ana karakterin yolculuğuna eşlik ederken, kendi özerkliklerin yaratacak donelere sahip olmaları. sadece bir eşlikçi, yancı olarak kalmıyor karakterler. geçen gün after life'da yazmıştım mesela. garvis diziye koyduğu tüm karton karakterleri kendi karakterine kurban ediyor, onca varlıklarına rağmen. ama cohenler öyle bir senaryo mühendisiliği yapıyor ki akılda kalıcı karakterlerin süre gözetmeksizin nasıl yaratılabileceği hususunda bedava ders veriyorlar.

    neyse, övmeler doyadık ama ben filmi dün gece izledikten hemen sonra bir daha izleme isteği duydum sıcağı sıcağına. bun bana hiçbir film yapmaz. mesela şu nihilist motifiyle kurulan komediden tek başına film çıkar. buralara yazılmıştır kesin ama dün filmin finalinde cereyan eden otopark sahnesindeki diyaloglar gözümden yaşlar getirdi. cohenler cidden kendileri ve evrensel sinema için aşılmaz bir çıta olarak (bir bakıma lanet) çekmişler bu filmi.

    -bunlar nazi mi walter?
    - hayır, nihillistler donny. korkacak bir şey yok.

    bu akla şapka çıkarıp, önlerinde secde ediyorum.

    şu kapatılma günlerinizi biraz olsun normalleştirmek için oturup izlemenizi öneririm the big lebowski'yi. katmerlerli sinir bozukluğunuzun gazını alacak, hatta ondan faydalanarak sizi tatlı bir krize sokabilecek komedi dozunu es geçmeyin.

  • saçma sapan bir gelenektir. hukuken de karışıklıklara sebep olur. zira evlilikle değişmediğinden soyad da aynıdır. staj yıllarımda bir davaya denk gelmiştim. duruşmalı bir idare yada vergi mahkemesi davasıydı.

    aile komple davacı.
    şu dedenin ismi verilmesi geleneği bir yerde kırılmış ailede ve çocuklardan birine babanın ismini vermişler. sonra dedeler de aynı isim döngüsüne girmiş. velhasıl ailenin erkeklerinin neredeyse hepsinin ad soyad aynı. hakim duruşma boyunca kafayı yedi. beyan alacak yanılmıyosam soyad mümin'di. celal mümin. hangi celal mümin? celal mümin oğlu celal mümin.

    adama diyo ki kaç çocuğun var. 3 tane. isimleri ne? celal, celal, biri de allahtan kız olmuş. neden isimlerini aynı koydun? birine babamın ismini diğerine dedemin ismini koydum diyo.

    velhasıl hakim kimin kim olduğunu çözemedi. zaten katip de bişeyleri yanlış yaptı. sinirlendi bi sonraki duruşmaya erteledi ifadeleri.

    not: henüz tc kimlik no yoktu, mahkeme salonunda pc ve printer değil daktilo vardı.

  • benim de aralarında bulunduğum erkek grubu.

    âşık olduğum muhteşem varlık tamamen kendi isteği ve seçimiyle benim koynumda uyumayı seçiyorsa bundan daha ötesi zaten olamaz. onun o cennet kokusu, bebek mışıldamaları ve inlemeleri, teninin hissi, kalbinin atışı, boynunun altından doladığım koluma* ve elime verdiği uyku kokulu minik öpücükler, beline sardığım elimi okşaması, ayaklarını ayaklarıma sürtmesi, sıcacıklığı... bağrına alıp uyumak için daha nefis ne olabilir? hele bir de uykusuz bir gün geçirmişsem, sıcacık bir banyo ve ardından bu, aynen nasıl yattıysam öyle kalkarım ve çok da dingin, huzur dolu ve dinlenmiş olarak uyanırım.

  • - içkiyi içen, gazı yakan ödesin
    + o zaman toprak işleyenin, su da kullananın olsun?
    - hayır. mülk allahındır
    + siz şirketi kurmuşsunuz, size bir şey olmaz hacı

  • türkiye gibi iş gücünün ucuz olduğu ülkelerde yapay zeka kimsenin mesleğini çalamaz, merak etmeyin siz böyle neredeyse bedavaya çalıştırılmaya devam ettiğiniz sürece hiç bir işveren sizin yerinize pahalı bir makineyi düşünmeyecektir. hadi yine iyisiniz!

  • iyi bir aile. aksi takdirde sahip olacağınız şey özgüven değil, özgüven kisvesine bürünmüş aşağılık kompleksidir.