hesabın var mı? giriş yap

  • belki biraz acımasız olacak ama iyilik bile abartmaya gelmez, değil depremzede nükleer saldırı bile olsa tanımadığım kimseye evimi açmam, geçmiş olsun umarım yargı görevini yapar.

    edit: yazar arkadaşlar uyardılar, başlık başımıza kalmış. olay şu; kadının biri sevgilisinin ailesini depremzede oldukları için evinde ağırlıyor aylardır, sonra kavga ediyorlar, sevgilisi kadına şiddet uyguluyor, falan filan.

  • bölük komutanının* tam bir star wars fanatiği çıkması, kol komutanı* asteğmene*, bestler-dereler'de * operasyon sırasında koluyla beraber a&t faaliyetine, tepeye emniyet almaya falan gönderirken, emir verme aşamasında yoda gibi devrik cümlelerle konuşup, "my young padawan" diye hitap etmesi. benim de "yes, master", "acknowledged, sir", "roger, roger" gibi karşılık vermem.

    düşünüyorum da iyi ki öyle yapmış. yoksa kafayı sıyırmamak elde değil, aylarca hemen hemen her iki operasyondan birinde mutlaka çatışmaya girdiğimiz, her seferinde mutlaka bir kaç tane mayına denk geldiğimiz o bölgede. kucağımda şehit olan askeri mevziden taşıdığım, üç gün boyunca silah sesinin dinmediği, 22 tane teröristi ölü ele geçirdiğimiz o acayip coğrafyada. a&t faaliyetinde, bir pkk'lıya arkadaşı tarafından gönderilmiş bir fotoğrafın arkasında "benim için de bir kaç tane tc askeri gebert" yazılı albümü bulduğumuz dere yatağında. çocukların operasyon dönüşü bizi "en büyük asker bizim asker" diye bağırarak karşıladığı, kumanyamızdan artan şeker, bisküvi, çikolatayı dağıttığımız, bana "abi, biz de büyüyünce sizin gibi şehit olacaz" diyen veledin bulunduğu köyde.

    ne öğretti konusuna gelirsek: bana dua etmeyi öğretti. ordaki askerlere, o garibanlara, ve de rütbelilere, yıllarca ailesinden uzakta, savaşın ortasında olan o subay, astsubay, uzman çavuş ve onbaşılara, bitirip gelince her gece "umarım o dağlarda şu an yağmur yağmuyordur, soğuk değildir, umarım sis, pus yoktur, gece görüşler güzel gösteriyordur, inşallah hepsi kazasız belasız birliğe, sonra da evlerine dönerler" demeyi öğretti, tanrıyla çok da işi olmayan bana.

  • normal bir şirkete bu tarz bir özgeçmişle gittiğimi düşünüyorum da... (düşünemedi)

    döverek kapı dışarı ederler herhalde. hemen gidip 5/b sınıf başkanlığımı, 6/a kızılay kolu başkan yardımcılığımı özgeçmişime ekleyeyim.

  • lipton'a satılma zamanının gelmiş olduğuna delalettir!

    sonuç olarak da çayı bahçelerinde bırakacak binlerce çiftçi...

    şekerpancarı gibi, fındık gibi...

    uyu türkiye! bu kez kurtuluş savaşı verecek bir liderin de yok...

  • bundan birkaç hafta önce prof. huan liu’nun konferansına gittiğimde anlattığı, dikkatimi çeken bir durum vardı. şöyle ki, şu an sosyal medyalarda oluşan inanılmaz bir yığılma durumu söz konusu.

    kullanıcıların %1’ini içerik üreticileri, %10’unu arada sırada aktif olanlar (nadir de olsa resim paylaşımı yapanlar, birilerini beğenenler vs.), geri kalan %89’luk kısmı ise inaktif konumdakiler yani grafiğin kuyruk kısmında kalanlar oluşturuyormuş.

    instagram’ın asıl amacı da bu inaktif kitleyi bir şekilde yönlendirmek, paranın kazanıldığı ekip burası sonuçta. dolayısıyla, bu hareket de bu kitleye yönelik olabilir. yukarıda kanada’da yaşayan bir arkadaşın da belirttiği üzere bu yenilikle beraber bir çok kullanıcının üzerindeki baskı (peer pressure) kalkacaktır ve paylaşım, etkileşim sayıları artacaktır düşüncesindeyim. sonuçta hepimiz beğenilmek isteriz ama diğerlerinden daha az beğenilme korkusu ya da yeterince beğenilmeme telaşı üzerimizde ister istemez bir baskı yaratıyor ve belki de böyle platformların en önemli hedefi olan insan etkileşimini azaltıyor.

    eee bu adamlar da gerizekalı olmadığına göre bir bildikleri vardır diye düşünüyorum ben de :)

    unutmadan, if you don't pay the product, you are the product.

  • kadincagizin dedigi, "konu neden hep bizim aldigimiz maasa geliyor'u" iste bu baslikta tum ciplakligi ile gorebilirsiniz.

    kadin onca sey anlatmis, ucret/vergi bunlardan sadece biri! kadinin dediginde bir tane yalan varsa ne olayim. bak az demistir, cok degil! olum tehditleri, fiziksel ve sozlu saldirilar, hastalarin ve hasta yakinlarinin mobbing'i, fazla calistirilma, imkansiz performans beklentileri, yasamak zorunda birakildigi psikolojik cile ve daha bir cogu seni zerre ama zerre rahatsiz etmemis, aklinda bir tek maas olayi kalmis! cunku sana gore para aliyorsa, her sey mubah.

    senin ben ta amk! iste o kadinin benim gibi acik acik diyemedigi sigir, tam olarak sensin!

  • diyelim ki deniz ılık olsun, öyle buz muz yok. yazın yüzdüğün gibi deniz. yine de hipotermiden ölürsün, vücudun tüm denizi ısıtmaya çalışıyor olur, balkonda kalorifer yakıp şehri ısıtmaya çalışmak gibi. illa ki vücut ısın düşer yani.

    diyelim hipotermiden ölmedin, yüzmeye çalıştın. yine vücudundaki enerji sınırlı olduğu için bir noktada biter ve kendini su üstünde bile tutamaz hale gelirsin. bütün deniz güvenlik kitaplarında "karayı görmüyorsanız yüzmeye çalışmayın, batan aracın yanında kalın, kurtarma ekiplerinin açık denizde sizi bulmasındansa batan gemiyi/tekneyi ve bulması çok daha kolaydır." diye yazar.

    kendini suyun üstünde tutabilmek için ihtiyacın olan enerjinin olabildiğince uzun süre dayanması için yarı cenin pozisyonunda, elini kolunu, bacaklarını çok sallamadan sakince bekleyebilmek gerekir. bu vücut ısısını korumaya da yardımcı olur.

    diyelim ki deniz ılık yaz denizi, sen de yüzmemen gerektiğini biliyorsun bunların hepsini yaptın. şimdi de susuzluktan öleceksin. hele de dayanamayıp, şaşırıp, düşünemeyip deniz suyu içtiysen daha çabuk öleceksin. başına güneş geçtiyse, vs kustuysan iyice su kaybettin, ölüm iyice hızlanacak.

    yani böyle bir deniz kazası yaşadıysanız, hayatta kalmanın çaresi kurtarılmayı beklemek, ve yapabilecekleriniz sadece sizi kurtarmaya gelenlere olabildiğince uzun süre tanıyabilmek.

    titanik yolcularının buz denizi ortasında şansları yok tabi. diğer aşamaları sıra gelmesi için bile çok soğuk.

  • neden doktorlara 5.000 lira veriliyor demek yerine ben de bu miktarda zammi hak edecek is yapiyorum desen, zam alan doktorlara cemkirmek yerine zam vermeyen hukumete sesini cikarsan bir yere geleceksin.

  • bu gaspçılardan, sapıklardan kendini korumak için biber gazı taşıyorsun, polis el koyuyor. yasakmış. böyle olayları görüp duydukça bisturisiz, çakısız sokağa çıkamaz oldum. onlar el koysun, ben yenisini alırım. ki bir gece vakti ara sokakta ufacık bisturi sayesinde artık tacizden mi tecavüzden mi ölümden mi kurtulmuşluğum var, adamın elini parçaladığım için gerisini yaşamadığımdan bilemeyeceğim. başka bir vakit de sustalının şak sesinden korkup depar atan piçin tekinden kurtulmuştum kaçmasa bıçaklardım ama normal gündüz saatinde de mi elimde baltayla mı gezeyim ne yapayım, bu ne biçim ülke? hayır bir de saldırgana kesici delici aletle karşılık verdiğinde ''orantısız güç'' bilmem ne geyiğine, cezayı sana veriyorlar. ulan benim etim ne budum ne? hayvan gibi adamla bilek güreşi mi yapayım yani bu mudur orantılısı?

    hanımlar alın çakınızı yanınıza. özellikle kendinizi güvende hissetmediğiniz yerlerden geçerken, montun ceketin cebinde elinizde hazır bekletin. olur ya saldırıya uğrarsanız, soğukkanlılığınızı koruyabilirseniz eğer adamın dış bacak, kol, karın boşluğu gibi yerlerine saplayın çekin. o acıyla kıpırdayamaz zaten biraz. hemen kaçıyorsunuz. beklemeyin. çakınız büyük olmasın. beş-altı santimetrelik olanı yeterli. yaratık ölür mölür başınıza kalır sonra kıymetlenir, insan yerine koyup size ceza keserler.

    edit: kalçanın riski ve olası mahkeme durumunda cezası daha azmış.
    ayrıca şu da var, böyle bir insan zannetmiyorum ki gidip sizden şikayetçi olsun. ama diyelim ki şikayetçi oldu. birincisi sizi nasıl bulacaklar? ikincisi haydi kamera falan vardı, oradan buldular. adamın ne bok yemeye çalıştığı da ortada olacak zaten. ceza alınsa dahi paraya çevrilme ihtimali yüksekmiş, bana öyle bi bilgi geldi. ve şahsen tecavüze falan uğramaktansa ya da ölmektense mahkemelerde uğraşmayı tercih ederim.