hesabın var mı? giriş yap

  • kendinize saygı duymak istiyorsanız, size yapılan hiç bir saygısızlığı affetmeyin.. insanlar her saygısızlık sonrası daha da cesaretlenir size karşı, saygı sizin kişiliğinizdir, çizgilerinizdir. çizgileri olmayan insanlar saygı görmezler.
    ego hep bize kötü bir şey gibi sunuluyor, oysa ki kararında ve yönetilebilir bir ego her insan için olmalıdır.

    ayrıca, dozunda kötülük her insan için gereklidir..

    debe editi: çok fazla soru geldi, dozunda kötülük nasıl oluyor diye,
    bir insana kızmanız gerekiyorsa kızacaksınız, ayrılmanız gerekiyorsa ayrılacaksınız, siz bunları yapmazsanız bu enerji karşı tarafa geçer ve onlar hadsiz bir şekilde bunu yapar.

    zorunlu edit: bu entrynin debeye girmesi çok şaşırttı beni, çok fazla insan mesaj attı ve cevap veremedim.
    size zamanı olmayanın mutlaka başka birine zamanı vardır, size saygı duymayanın başka birine saygısı vardır.
    net olun ve size saygısı olmayan insanları şutlayın hayatınızdan, pollyanna olmayın.

    ve unutmayın herkes her şeyi bilerek ve isteyerek yapıyor, cezasız bırakırsanız yaptığının doğru olduğunu düşünür ve tekrar tekrar yapar..

  • ezilerek can verdiklerinden bu gezinti alışkanlıkları içime dert olan yumuşakçalar ahalisidir.

    bu onları sevmemle ilgili olsa gerek.
    bi kere harika bir kabuğa sahipler. ün yapmış onca deniz-okyanus kabuklusundan farkları yok. ne olmuş sanki karada yaşıyorlar...biz de karada yaşıyoruz.
    böylesine hor görülmeleri, göz ardı edilmeleri, popüler olmayışları senelerdir beni düşündürür. sevilmeleri, değerli olmaları için illa nadiren rastlamak, zor ulaşmak mı lazım, neslinin tükenmesi mi lazım.neyse...
    gelelim gezinti mevzusuna.

    bu hayvancıklar, kupkuru bi kaldırımda nasıl sürünsün de gitsin, sümük mü yetişir kupkuru yollara. ha olmaz değil tabii olur da, bedava baldan tatlı demişler, anladığım kadarıyla, zeminin ıslak olması, onlar için bir nevi bedava yakıt yani gazlayıp çıkma nedenleri ortalığa...bu nedenle yağmurlu havalarda, bir sürü sümüklüböceği, bağını bahçesini toprağını bırakmış, kaldırımlarda giderken görüyoruz.

    ben bu sevgili böcüklere basmamaya çalışanlardanım, ezilme ihtimali yüksek olanları alıp kenara koyuyorum lakin onlar yine çıkıyorlar kaldırıma, illa gel beni ez.
    üstelik topla topla bitmiyor.
    bu duruma sinir oluyorum, bana kalırsa yaptıkları yanlış, yağmurda insanların arasına fırlayıp romantizm olmaz, macera ve adrenalin için de fazla riskli.
    belki ben bile görmeyip eziyorum bir kaçını ve haberim bile olmuyor…
    acaba onların ezildiklerinden haberleri oluyor mu? umarım hemen ölüyorlardır.
    çılgın yaratıklar.

  • tamamen hurdacı, tamirci, motorcu çöplüğüne dönmüş bulunan discovery'nin through the wormhole ve bear grylls programları dışında national geographic karşısında fena ezildiği karşılaştırma. elbette korkusuz balıkçılar, akvaryum dünyası, cesar millan gibi gerzek programlar nat geo'da da var ama başta astronomi olmak üzere bilim ve vahşi yaşam belgeselleri discovery grubundakilerden çok daha kaliteli ve sürekli yenileri geliyor. discovery science sürekli eski belgeselleri yayınlıyor hatta.

    not: bu entry'yi yazarken fark ettim ki, ben reality show'lardan tiksiniyorum ve discovery fena halde reality show bataklığına gömüldüğü için kendisinden soğumuşum.

  • yıl 1995 belki de 97 tam hatırlamıyorum... televizyona çıkmıştı kocası kayahan ile birlikte. o zamanlar evlilikleri çok yeniydi ve canlı yayında kayahan tarafından çok büyük bir haksızlığa uğramıştı...

    yaşı küçük olduğu için kayahan paramla evlendi, yakında beni bırakır, bir hasta olsam hemen kaçar gibi laflar etmişti. o da yanındaydı, incitmeden kendini savunmaya çalışmıştı. yüzü düşmüş ama kibarlığını hiç bozmamıştı.

    o gün bu gündür kayahan'i her gördüğümde o tartışma gelir aklıma. acaba karısı bıraktı mı, evlilikleri nasıl, dediği gibi mı oldu...

    ölüm haberini alınca benim için tartışma da cevabını buldu, büyük sanatçı kayahan yanılmıştı. 20 yıl önce beni bırakır diiye hırpaladığı karısı ölene kadar yanındaydı...

  • bir aile yemeginde babanin sisman olan ogluna "keske seni balet yapsaydik" demesi ustune, "benden balet olursa at yarragindan gramofon ignesi olur" demek isteyen oglanin, aile yemegi protokolleri uyarinca sansur arayisina girisi ve su sekilde basarisiz olusu: "benden balet olursa, sey yarragindan gramofon ignesi olur"

  • "bilimkurguda mantik aranmaz" diye dusunenleri, ulu onder kim jong un'un izniyle yeniden egitim kamplarina gondermeden once, gerekli girizgahi iceren su versiyona davet ediyorum.

    buradaki versiyonunda ise ne bilimkurgu elestirisi hakkinda, ne de filmin kendisi hakkinda konusacagim. onun yerine konumuz akp sivil diktasi.. saka len, kisa tutuyorum, konumuz "beynimizin sadece %x'ini kullaniyoruz" miti. ve bunun yanlisligi degil (millet aciklamis zaten), zarari:

    2012'deki bir ankete gore ingiltere ve hollanda'daki ogretmenlerin neredeyse yarisi bu %10 safsatasina inaniyor (%48 ile %46 tam olarak)

    buna inanan biri, insanlarin basarilarini calismaya degil, beyinlerinin daha fazlasini kullanabiliyor olmalarina yorar. disiplin yerine yetenek on plana cikmis oluyor. cocuklarin boyle ogretmenler tarafindan yetistirildigini dusununce durum daha da korkunc; erken yaslarda basarisiz olan ogrencilerden umidi kesecekler, ve muhtemelen bunu pek farkinda olmadan yapacaklar.

    disiplin, calisma etigi, motivasyon onemli seyler. basarinin ana faktoru bunlarin bir karisimi olan ve turkcesini bilmedigim grit. (metanet bence karsiligi degil, azim/hirs anlami da olmali..sebat geldi tahir ile vesper isimli yazardan, bence bu karsiliyor. odul olarak o anlik hirsla hackledigim bilgisayarini issiz bir ormana goturup saliverecegim).

    bu grit meselesinin de kaynagi su

    bunun eksikligini bizzat yasiyorum cunku erken yasta, ortalamanin ustunde olan iq'um sayesinde kolay yoldan edindigim ufak basarilar, beynimi "basari = yetenek" seklinde sartlandirdi ve bu yuzden kolay yoldan basarili olamadigim konulara -ki bu hayatin buyuk kismi zaten- fazla asilmadim, dogal olarak da hakkaten o konularda basarili olamadim. hala da bircok alanda buyuk zorluk cekiyorum. benden daha az zeki bircok arkadasim uzun vadede daha basarili oldular, cunku ogrenmek veya bir yerlere gelmek yetenege/iq'ya dayali bir 100 metre yarisindan ziyade, zorluklara gogus gerebildigin bir maratona benziyor.

    bunda ailenin rolu de buyuk. cocuklari zekalarindan oturu fazla ovmemek lazim erken yasta, onun yerine calismalarini, degisik yollardan basarmayi denemelerini ovmek lazim.

    benzer sekilde ogretmenler de cocuklara maraton kosucusu muamelesi yapmali. oysa buyuk ihtimalle basta bahsettigim ogretmenler, 100 seneyi askin suredir olmeyen bu zombi mitin, einstein'in agzindan ciktigi yalan haline de inaniyorlardir: "ben beynimin yuzde 10'unundan fazlasini kullanabildigim icin bu kadar basarili oldum".

    buna inanan bir cocuk, o kadar da zeki olmadigini kavradigi an -ki benim gibi cocuklarin eninde sonunda basina gelecek de budur- ornegin einstein sayesinde ilham almayi kesecek, onun yerine bir boka yaramayacak olan einstein'i ikonlastirma/kahramanlastirma surecine girecek.

    bu gorus, paradoksal olarak, hakedilmemis bir ustunluk hissi de veriyor insanlara: "aslinda potansiyelim cok buyuk". "bizim oglan cok zeki ama calismiyor" gibi bir avuntu. potansiyel bir miktar genetigine, buyuk bir miktar da hayatinda yaptigin secimlere bagli. sadece dogmus olmakla ve o beyne sahip olmakla kimse bir payeyi haketmis olmuyor.

    bu yuzden bu tip dusunce kaliplarinin yerlesmesi zararli; diger tum alanlara yaklasimi kotu yonde etkiliyor. ve buna, bu kadar bodoslamasina katkida bulunan eserleri de once asmak, sonra yargilamak lazim.