hesabın var mı? giriş yap

  • benim de yapmış olduğum eylem. diyalogun gelişimi şöyle olmuştur:
    b: ben
    h: hoşlandığım erkek.
    olayın gerçekleşme biçimi: telefon görüşmesi.

    b: bak h'cim, sana söylemem gereken bir şey var.

    h: söyle bakalım.

    b: birçok yönden oldukça iyi anlaştığımıza inanıyorum. bir süredir sana olan hislerimi de tartıyorum ve sana senden hoşlandığımı, seni sevdiğimi söylemek istiyorum.

    h: kendimle gurur duydum.

    b: (iç ses) (ulan duya duya gurur mu duydun? başka cevabın yok mu?)

    h: bunu yüz yüze konuşalım ama mutlu olduğumu bilmeni isterim.

    sonuç: şimdi evli ve mutluyuz.

    kendisi burayı okuyorsa selam ederim.

  • şu cümle tam sabah gazetesi okurunun zeka seviyesine göre ibretlik:
    "hoca efendiyle konuştum bütçe de sıkıntımız yok size sınırsız para ama seçimi alın israil'le abd'ye yalancı çıkmayalım"

    ahahahahahahaha

    keşke konuşmanın son metni şöyle bitseydi daha inandırıcı olurdu:

    "yakında tüm dünyayı ele geçireceğiz avnicim ! hadi faiz lobisi ve dış güçlerle beraber zavallı müslümanların işlerini bitirelim. ama tayyibe dikkat edelim. paralelin işini bitirecek. çok zayıfladık. onun sarayı var ve onu çok kıskanıyoruz. lanet olsun. ben camide bira içip bir kaç türbanlı dövüp geliyorum. yaşasın 28 şubat! nihahhahaha"

  • harika fikir. böylelikle çok estetik ve klas goller izleyebiliriz. kendi yarı sahandan atılan gol de 3'lük sayılsın misal. kalecinin beşliğinden atılırsa beşlik olsun. sokak style. önce ligimizde denemeliyiz. zaten boktan bir lig, kaybedecek bir şeyimiz olmaz.

    edit: 2014 yılında bunları yazdığımızda alttaki dalga geçen entryleri görüyorsunuz. al bak koskoca kulübün başkanı da aynı şeyi söylemiş.

    önümüzdeki elli yıl içinde gerçekleşecek öneridir.

  • latife hanim dedigin kadin senin turkce olarak kuramadigin su cumleyi 6 ayri dilde kurabiliyor.
    onu bulmus olabilir mi ha amin feryadi seni?

  • organ mafyası, çocuk tacizi, işkence, cinayet yetmiyormuş gibi bir de tuncer'in karısı emine var. hikayede kendisinin görevi bütün suçu gizlemek. "ne alakası var efendim tamamen iftira" diyerek her şeyi inkar ediyor.

    bir de skt'si geçmiş 400 koli gofretin ambalajını değiştirip yeniden piyasaya sürme olayı var ki çok orijinal bir fikir gibi geldi bana: "madem kötüyüz bunu da yapalım amk,hem hikaye bütünlüğünü bozmuyor." yani adamlar eleştirmenlerden tam not almak için her boku yapmış gibi.

  • imamoğlu bu işi yapacağını seçim öncesinde söyledi.
    herhangi bir şeyi örtmek için hızlıca üretilmiş bir şey yok ortada.
    zamları unutturmak demişsiniz ama zamların sebebi de ülkedeki kötü ekonomik yönetimdir. komik duruma düşüyorsunuz iyice.

  • tek başına, sek içilecek bir içki değil 2. bardakta içinize bayar ama güzel kokteyllerin vazgeçilmezidir. baileys + malibu + süt burada çok yazılmış, bol buzla birlikte efsane olur ama benim vazgeçilmezim bmw yani baileys malibu, whiskey.

    kolay yapılışı :

    1/3 baileys (irish cream)
    1/3 malibu
    1/3 whiskey

    shaker veya ilkel yöntemlerle karıştırılır, 2-3 buz parçası blender yardımıyla inceltildikten sonra içine atılır. genelde buzları kalıp halinde de tercih ederler ama bu şekilde daha güzel olur. bir de likör bardağınız varsa mis.

    http://st.depositphotos.com/…iqueur-in-glass-on.jpg

    https://www.youtube.com/watch?v=g3dfoeg8vuq

  • anime / manga dünyası one piece, bleach ve naruto ile altın bir döneme giriş yapmıştı. bu dönemin ürünleri yer yer duygusal anlar yaşatsa da genel olarak olumlu, dostluk yoldaşlık gibi kavramları ön plana çıkaran, azim ve mücadele ile işlerin düzeltilebileceğine inanan bir yapıya sahipti. ancak bu hikayelerin başlangıcından itibaren dünya pek burada anlatılan şekilde ilerlemedi. biz daha depresif, daha nihilist bir hale geldik. özellikle 90’ların bitiminden itibaren pek çok insan dünya hakkındaki umutlarını da yitirdi. bu durumun yansıması haliyle animelere de geldi. çünkü mesela hollywood, her zaman seyirciye oynamayı hedeflediği için bu tür olumsuz durumlara karşı tepkisi de yavaş oluyor. animeler ise daha deneysel bir tarza sahip oldukları için yeni dünyaya adapte olma konusunda daha hızlı. şimdi yeni dönem nihilist animelerin en önemli örneklerinden biri olan attack on titan’a ve depresif atmosferine bir göz atalım.

    --- spoiler ---

    attack on titan ilk bakışta mecha shounen’lere çok benziyor. ortaya bir tehdit çıkar, ana karakter bir kayıp yaşar, daha sonra azimle eğitime başlar ve şans eseri tehdide kafa tutacak gizli bir gücü olduğunu keşfeder. standart bir hikayede bu keşif yaşandıktan sonra ana karakterin kolay bir galibiyet alması, bu sırada sezon finalinde yeneceği rakiple karşılaşıp bir kere yenilmesi ve bir flash-back / eğitim sonrası finalde galibiyete uzanması gerekiyor. ancak attack on titan’ın dünyası böyle olumlu değil. öncelikle birinci sezon ana karaktere eziyet etmekle geçiyor. elinde muazzam bir güç olmasına rağmen eren 24 bölüm boyunca üstünlüğü asla ele geçiremiyor. kazandıkları ufak tefek galibiyetlerde bile takımın çoğunu kaybetmiş oluyorlar. yani durum tam olarak pirus zaferi her zaman.

    bunu da sırf izleyiciyi yormuş olmak için yapmıyorlar. her şeyin dayandığı bir mantık var. anime mücadele konusunda çok gerçekçi. eren’in ilk sezon boyunca karşısına çıkan tüm rakipleri titan’lık konusunda hem daha eğitimli hem daha bilgili. bu nedenle ana karakter daha çok bağırıyor diye rakiplerini yenecek diye bir kural geçerli değil. ayrıca anime kahramanlık hikayelerini de sevmiyor. hatta işin oraya döneceğini düşünen izleyiciyi de sık sık cezalandırıyor. mesela birinci sezondaki sert eğitimin ardından ekibin gelen titan’ları çerez gibi çitleyeceğini umuyorsunuz ama baya kabuslarınıza girecek görüntüler eşliğinde karakterlerin ölüşünü izletiyorlar. hatta bir ara ekip tekrar toparlanıyor. hadi yapabiliriz falan diyor. bu sefer daha beter yeniliyorlar.

    peki anime’de hiç mi kazandıkları an olmuyor derseniz oluyor. ancak onların da sonuçları var. bir karakter istediği yöne gitmeye başladığında ya büyük bir yıkıma sebep oluyor ya da etik anlamda gri ya da siyah alana geçmeye başlıyor. hatta çoğu durumda bunların ikisi birlikte yaşanıyor.

    animenin yenilikçi bir diğer yönü de ana karakterin ekipteki en güçlü insan olmaması. mesela dünyanın kaderini kime emanet edersin diye sorsanız 1) armin, 2) erwin 3) mikasa 4) levi 5) hange 6) historia 7) pixis falan diye giderdim ben. eren ilk 10’da yer alır mıydı ondan bile emin değilim. elemanın motivasyonu bile insanları kurtarayım değil dünyada ne kadar titan varsa hepsini öldüreyim üzerineydi. normalde ana karakterin birini bile isteye öldürmesi animelerde bile tabu olacak bir noktayken burada eren sürekli tekrar ediyor aynı şeyi.

    hele hikayenin finali yüzyıl arasanız bulamayacağınız türden. ana karakterimiz ülkesini kurtarma peşinde. işin içinde biraz da intikam duygusu var. bunun için de işlerin kaynağına gitmeye çalışıyor ki attack on titan, lore açıklama konusunda çok başarılı. eren yine gözü kara hareket ediyor ama hadi buraya kadar kabul. peki halkı kurtarmak için uyguladığı yöntem ne? tüm dünyaya savaş açmak. bunun için de kendi ülkesindeki insanlar dahil herkesi riske atmak. hatta bir tanesinin kendi hayatını alt üst ettiği colossal titan’ları çoluk çocuk demeden tüm dünyanın üzerine göndermek. yani etik anlamda bu artık siyah bile değil. ancak animenin zaten kimseyi kahraman olarak yansıtmak gibi bir derdi yok. eren’i de dünyayı kurtarmak isteyen bir çocuk olarak değil, travmatik şekilde belli bir fikre kapılan biri olarak anlatıyorlar sürekli.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak attack on titan başladığı tarihten itibaren çok farklı bir hikaye anlattı bize. düşündüğümüz hiçbir kalıba uymadan, aman izleyici / okuyucu ana karakter hakkında ne düşünür diye kendisini kısıtlamadan, yer yer stres olmanıza neden olarak hikayesini tamamladı. bu nedenle üzerine kafa yormaya değer bir anime / manga olduğunu düşünüyorum. ancak yine de hikayeye kapılıp binge watch yapmayın bence. çünkü bir saatten sonra gözünüzü kapattığınızda insan yiyen titan’lar görmeye başlıyorsunuz. kimsenin de uyumadan önce rod reiss’in titan haliyle karşılamak isteyeceğini sanmıyorum o nedenle.