hesabın var mı? giriş yap

  • şevket altuğ "sizi neden göremiyoruz?" sorusuna şu cevabı vermiş:
    “türk toplumunun değerleri değişti.
    türk toplumuna sunulan işlerin içerikleri değişti. yani ben şu andaki içeriklerle hiçbir dizinin içinde olamam.
    eleştiri olarak kabul etsinler, biraz da yaşlılığıma versinler... bütün yapılan işlerde tabanca, tüfek, millet birbirini öldürüyor.
    bütün erkekler sakallı.
    bizim zamanımızda sakal rol gerekirse bırakılırdı.
    bu ortamda ben olamam.
    çünkü biz yaptığımız işlerde topluma sevgiyi, hoşgörüyü, toleransı, birlikte yaşamayı, dayanışmayı öğretmeye çalıştık.
    böyle bir senaryo ile karşılaşırsam yaşıma rağmen hâlâ oynayabilirim.
    ama karşılaşacağımı da pek zannetmiyorum.”

  • "fransa'da paranız olsa bile bu durumu saklamanız gerekir."

    işte kızın bu bakış açısı iki yüz küsur yıl önce gerçekleştirilen fransız devriminin sonuçlarının toplum tarafından çok iyi özümsenmiş olduğunun göstergesidir. zenginler toplumsal antipatiye karşı derslerini iyi almış görünüyor.

  • az önce 435 milyar lirayı 6 ile çarpıp katrilyon olarak ifade etti. hani eski para desen yine olmuyor. bu adam 84 milyonun maliye bakanı. başka sözüm yok…

    bu arada eski para ile kentilyon yeni para ile trilyon yapıyor. adamın bildiği en büyük sayı katrilyon tabi. ötesine geçince error verdi.

    şaka maka gülüyoruz eğleniyoruz ama bu adamın bizim adımıza borçlanma yetkisi var.

  • sıla'dan almış olduğum yetkiye ve yukarıdaki şiir entrysine dayanarak şiir kitabı çıkarmaya karar verdim. özgüvenim yerine geldi.

    yoldan geldim su vercen mi?
    hayrola, ağzını açtın bişey dicen mi?
    böyle şiir olmaz bu karnabahar
    akşama halamgillere gelcen mi?

    oluyo lan yaşasın.

  • başlıkta kundak aradım, bulamadım. demek ki kimse yazmamış, ben yazayım.

    sebebi yetiştirilme şekli. bebekliğini dört bir yanını saracak şekilde kundakta, çocukluğunu "aman çocuğum üşütüp hasta olacaksın şu kazağı ve montu da giydirelim sana" sözlerini işiterek ve çevredeki herkesten soğuk betona oturma, terli terli su içme gibi kibar uyarıları alarak geçiren biri büyüdüğünde soğuk havada tişört giyemez. soğuk havada kazağının altından belin açıkta kalsa cırcır olacak şekilde geçer hayatın.

    abd'de mesela soğuk havada yürü sırtına montu geçirip, sokaklarda kıçında şort ayağında şıpıdık terlikli insanlar görürsün. sen montunun ceplerine ellerini iyice sokuştururken düşünürsün bu adam nasıl üşümüyor diye.

    anadolu insanı kundağı sever. ister ki bebeğinin, çocuğunun açıkta bir yeri kalmasın, üşütüp hasta olmasın. hayatımızın ilk bir kaç yılını ne kadar giyinik geçirdiysek, geri kalanını da aynı oranda giyinik geçiriyoruz.

    insanımızın evladına olan aşırı ilgisi karakterimizi de olumsuz olarak şekillendiriyor. örneğin, sendeleyip düşen bir çocuğa koşup, daha durumunu tespit etmeden ve kendi kendine kalkıp kalkamayacağını bile beklemeden elinden tutup ayağa kaldırıyoruz. tek başına bir halt yapamayacağını düşündüğümüzü ve zor anlarında hep başkalarından yardım beklemesi gerektiği mesajını çocuğun beynine beynine veriyoruz. oysa doğrusu, ciddi bir durum olmadığı belliyse çocuğun kendi kendine ayağa kalkmayı denemesini beklemek. memleketimizde malesef, her düşen çocuk bir yerine zarar gelmemiş olsa dahi ağlar. gel der, sen de gidersin. ağlamak daha kolay, o yüzden kendi çabasıyla ayağa kalkmayı denemez bile çocuk artık. güçlü bir birey olarak yetişmekten uzaklaşır. sadece türkiye'ye özel olmayan kültürel bir sorun sanırım.

    neyse, nereden nereye. anlayış değişse de yeni nesilller marul gibi gezmese bari.