hesabın var mı? giriş yap

  • bu zıkkımı bozdurmak için berlin tegel'de komisyon ödemiştim.

    bir kere takside 100 euro kaybetmiştim ve kendime gelmem günler almıştı. aynısını bunun için düşünemiyorum. bugün itibariyle yaklaşık 3800 tl değerinde. el kadar dikdörtgen bir kağıt. kaybediyorsun ve kaldırıma çöküp uzanıyorsun. ambulanslar falan geliyor.

    acı bir durum.

  • sömestr tatilinden önce kızımın okuluna gittim. öğretmenin de fotokopi işi var, çocuklara dağıtacak. bizim veletleri göndermeye kıyamıyor, kendi uğraşıyor. beni görünce "akck hanım, siz biraz ilgilenin. ben fotokopileri çektirip geliyorum." dedi. "hadi devam edelim okumaya, eren sen başla." dedim. "nereden başlamamı istersin canım?" dedi. ilk darbeyi yedikten sonra ben toparlayana kadar sınıf savaş alanına döndü. arkadaş birine sus dersin, öteki konuşur, biri susar, diğerinin çişi gelir. o minnak çocuklardan çıkan sesin desibeli mevcut modern ölçme cihazları ile ölçülemez bile.
    durum bu iken, bu insanlar sizin evde dizginleyemediğiniz çocuklara günlerini adıyorlar. evet bu onların işi, evet bilerek seçtiler ancak seçerken maaşlarını ve şartlarını da gözettiler. kaldı ki bu devirde ayda 2.500 tl maaş almak komik bir rakam. insan gibi yaşayayım desen yaşamazsın, gidip bir yerde bir yemek yiyeyim, sonra da sinemaya gideriz desen 5 kez düşünürsün. ancak bitmedi öğretmenler ile derdiniz. sizin o (benimki de dahil) iflah olmaz veletlerinize günde 1 saat katlanmam için bana ayda 2.500 tl verseler, 1 ayın sonunda ya akıl hastanesine daimi misafir olurdum ya da arkama bakmadan kaçardım. az insaf, az saygı...

    bildirendirme editi: ayrıca ücretli öğretmenler, çalışma saati başına para aldıkları için; zorunlu ya da resmi tatil olan her gün ve saat maaşlarından kesiliyor. öğretmenleri değil de, devletin emek hırsızlığını sorgulayalım bence. bakarsınız sonra her birimiz emeğinin karşılığını tam almasa bile emeğimize yakın bir para ile insanca yaşayabiliriz.

    teşekkür editi: monami'ye düzeltme için teşekkürler.

  • iş yerinde iş amaçlı kullandığım msn messenger programında müşterimiz olan firmalardan birinin muhasebe sorumlusu kadına vergilerin ödeme tarihlerini yazarken , 31.03.2009 yazmamla monitörde 31 çeken kocaman bir el ve tarrak eşliğinde ekrana attıran 31 harfinin yerine koyulan ifadenin çıkması ve benim monitöre bakmadan yazıp göndermem . bu olay bende anlık tansiyon düşüşü ve soğuk terleme yaratmıştır. uzun bir süre msn kullanmamama vesile olmuştur.

  • geçen bir bankanın güvenlik sorgusunun verdiği mesaj. şimdi mahkemeye başvurdum annemin kızlık soyadını öztürk_74 olarak değiştirtiyorum.

  • uçak yolculuğunda oluşabilecek tek anormal durumun uçağın yere çakılması olduğunu zanneden isyankar ergen saptaması

  • 2009 yılında venezuela devlet başkanı hugo chavez, abd başkanı barack obama ile ilk defa resmi olarak aynı salonda bulunacaktı. hugo chavez, yüzyıllarca avrupalılar ve abd tarafından sömürülen ve şimdilerde sosyalist sistemle yönetilen bir ülkenin lideriydi; obama ise onun tam karşı kutbundaydı, yani kapitalizmin merkezi amerika birleşik devletleri'nde. dolayısıyla iki karşıt görüşlü lider, sömüren ve sömürülen, kuzey ve güney yan yana gelecekti. hugo chavez tüm dünya basınının gözü önünde obama'ya doğru yürüdü ve elindeki kitabı ona hediye ettiğini açıkladı. obama anlık şaşkınlığını örtmek istercesine tebessümün ardına sığındı. hediyeyi kabul edip teşekkür etmekle yetindi. kitabın adı latin amerika'nın kesik damarları ve yazarı eduardo galeano idi.

    avrupalıların son 500 yıldır latin amerika ülkelerini yağmasını konu alan kitap, aslında 1970'lerde yazılmıştı. ama asıl ününü o efsanevi hediye olayından sonra kazandı. tüm dünyada satış rekorları kırdı, ardı ardına yeni baskıları yapıldı. dünyanın en büyük online satış sitesi amazon'da, en çok satılanlar listesinde 54 bin küsürüncü sıradan beşinciliğe kadar yükseldi. kült kitap statüsü kazandı. yazarı galeano'ya ise, tüm yapıtlarındaki insancıl yan nedeniyle "dünyanın vicdanı" lakabı takıldı. ülkesi uruguay'da ise artık bir "aziz" mertebesinde idi.

    "aziz" eduardo galeano ikinci dünya savaşı'nın tüm dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda, 1940'ta uruguay'ın başkenti monteviedo'da dünyaya geldi. yıllarca futbolcu olabilmek için uğraştı; ancak gazeteci oldu. henüz on dört yaşındayken bir gazetede çizimleri yayınlanıyordu. çeşitli dergilerde editörlük yaptı. 1971'de ise sol literatürün başyapıtlarından latin amerika'nın kesik damarları kitabını yayımladı. kitabın yayımlanmasından iki yıl sonra gerçekleşen darbede hapse atıldı. hapisten çıkınca arjantin'e yerleşti. orada da darbeye yakalandı. öldürülecekler listesine girdi. kitapları arjantin'e ve ülkesi uruguay'da yasaklandı. sonrasında ispanya'ya yerleşti. burada oldukça verimli yıllar geçirdi. ateş anıları adlı üçlemesini yazdı. 1985'te yeniden uruguay'a dönebildi ve ömrünün sonuna kadar da orada yaşadı.

    nisan 2015'te akciğer kanserinden dolayı 74 yaşında vefat eden galeano, sol kültürün en önde gelen isimlerinden biriydi. dünyadaki adaletsizliği vurgulayan bir başka dev edebiyatçı günter grass'ın ölümünden birkaç saat sonra galeano'nun da gidişiyle birlikte, tüm dünyadaki ezilmişler bir gün içerisinde daha da sahipsiz kaldı.

    galeano'ya "dünyanın vicdanı" denmesi boşuna değildir. sadece latin amerika'nın kesik damarları adlı yapıtı bile bu ünvanı hak ettiğinin göstergesi olmaya yetebilirdi. ama galeano, dünyanın diğer coğrafyalarındaki ezilmiş, sömürülmüş, unutulmuş, dışlanmış, yok sayılmış ve yoksul bırakılmış halkları ve kişileri de kitaplarında konu edindi. onların hikayelerine, baskıya karşı direnişlerine ve çığlıklarına yer verdi. tüm yapıtlarının merkezine insanı koydu. gazetecilik yaptığı dönemlerin etkisiyle, kısa cümleler ve şiirsel bir dil kullandı. bu üslup sayesinde, bir başkası elinde sıkıcı bir tarih kitabı olabilecek metinleri edebiyata dönüştürmeyi başardı. tarihi, resmi kurumlardan değil, ezilmişlerin perspektifinden kaleme aldı. bu nedenle baskıcı rejimlerin egemen olduğu topraklarda yapıtları yasaklandı. zira galeano direnişlerin ve direnenlerin sesiydi. ama tüm bu büyüklüğüne karşın, oldukça alçakgönüllü biriydi.

    "ben kimseye bir şey öğretmek istemiyorum. tek isteğim, anlatılmayı hak eden hikayeler anlatmak; hepsi bu", demişti. o anlatılmayı hak eden hikayeler anlatmasına anlattı ama biz onu dinlemeyi hak ettik mi emin değilim!

  • herkes neyin peşinde düpedüz çirkin ya bu kadın.yok şöyle yok böyle vay memleketi filan ne diyosunuz ya siz.net şekilde çirkin fotojenik olmayan bir insan.guccinin anlaşma imzalaması bu gerçeği asla değiştirmez.

  • zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.