hesabın var mı? giriş yap

  • iki sebebi var bana kalirsa.

    1. sebep para. malzemelerin turkiyede daha pahali olmasinin yaninda, bizde sevdigimiz ve lezzetleri birbirine yakisacaginizi dusundugumuz malzeme ve soslari bir araya getirerek sandvicimizi olusturacagimiza "(bkz: bedava ve ekstra bir gıda) " mantigi ile her seyi sandvic icine koyma mentalitesi ile bir sandvicin maliyetinin arttigini ve kar oraninin oldukca dustugunu dusunuyorum.

    2.sandvic'e bakis acimiz. daha cok ogun gecistirmek yada sabah kahvaltida peynirli sandvic mantigi ile baktigimizdan dolayi, sandvic cok da onemli bir yiyecek degil bizim icin, o yuzden peynir domates salatalik yeter diye bakiyoruz bir cogumuz. mesela ingilterede, sandvic = oglen yemegi. o yuzden sandvic onemli onlar icin. fakat yine de bircogunun pintilik yuzunden 3-4 poundluk meal deal sandviclerini subway sandviclerine tercih ettigini belirteyim.

  • kitap zaten fiziki olan, cisim olan kitaptır. “fiziki” diye kayıtlamaya gerek yokmuş aslında.

    kimse kimseye nefret duymuyor. sadece tarz ve idrak meselesi. ben, her ikisini de kullanıyorum ama kitap ağır basıyor. elimde tuttuğum kitabın hazzını hiçbir fani şeyden alamam. böyle de bir gerçeğim var.

  • çok afedersiniz ama her seçim %58'ler %65'ler ile ampüle basan has hakiki vatansever trabzonlular'ın pek de umurunda değildir.

    tüm trabzon ormanlarını kessen ses çıkmaz oradan!

  • dün gece başıma gelen hadise.

    rasyonel bir insan olduğum için soğukkanlılıkla ihtimalleri düşünmeye başladım.

    - herhangi bir misafir beklemiyor olsam da ailemden biri gelmiş olabilirdi.
    - ışığı açık unutmuş olmama rağmen yeni açılmış gibi algılayabilirdim.
    - acemi bir hırsız girmiş olabilirdi.

    elime parfüm şişesini alıp hafifçe salona doğru yürüdüm. floresan titreyip duruyordu. baktım pencerenin önünde pelerinli 5-6 yaşlarında bi kız çocuğu. saçları hafiften yüzüne düşmüş. yüzü bembeyaz. kapkara gözlerini bana dikmiş. elinde gözleri oyulmuş bir oyuncak bebek var.

    korkudan titreyerek yaklaştım. karşısında çömeldim. usulca yaklaşarak "merhaba küçük kız, nasıl geldin buraya, annen nerde" diyecektim ki bi anda cesaret geldi, omuzlarından tutup kafayı gömdüm. burnunu tutup yerden doğrularak kalktı, üzerine doğru bi hışımla uçan tekmeyi salladım. ağzını yüzünü dağıttım. koydum kapının önüne.

    ne lan öyle asırlardır aynı yöntemle milleti korkutmalar. burdan ruhlar alemine sesleniyorum. tamam, iletişim kurmaya çalışıyorsunuz, bi derdiniz var belli ama biraz güncelleyin oğlum kendinizi. yeni yöntemler bulun. öyle tuvalet penceresinden bakmalar, koridor ışığını kapatınca oturma odasına kadar kovalamalar, üst katta misket oynamacalar, geceleri pencereden belirmeler, ahtapot gibi yatağın altından kolu uzatıp açıkta kalan ayağa dokunmalar, gecenin en sessiz anında kulağa isim fısıldamalar, gecenin üçünde kırmızı görmüş boğa gibi ayağı halıya sürtmeler.

    evet bunları yaptınız. ama modası geçti. yeni yöntemler bulmanız gerek.

  • hayatının aşkının george harrison olduğunu ve onu terkettiği için pişman olduğunu bir kaç kere dile getirmiş kadın. 60'ların ilk yarısına modellikle hızlı bir giriş yapmış sonra the beatles filmi olan 1964 yapımı a hard day's night da küçük bir rol kapmıştır. filmle birlikte genç george harrison'un da dikkatini çekmeyi başarmıştır. kısa sürede çıkmaya başlayacaklar ve 1966'da evleneceklerdir. o yılları hayatının en mutlu zamanları olarak tanımlayan patti; george'u ve dolaylı olarak grubu da uzak doğu felsefesiyle tanıştıran kişiymiş aslında.

    ama kazın ayağı öyle olmamış. george 1970 gibi iyiden iyiye mistik bi adam olmuş. patti'yle de ilgilenmemiş. derken 1970 civarında george'un kankası eric clapton, bunların evini sık sık ziyaret etmeye başlamış ve hatuna vurulmuş tabi. onun için yazdığı layla parçasını dinlettikten sonra işler değişmeye başlamış. patti'nin de gönlü eric'e kaymış ve george'un ringo'nun karısıyla yatması ve onunla artık hiç ilgilenmemesi üzerine 1974' de onu terkederek eric'le birlikte yaşamaya başlamış. 1970-74 arası dönemde eric'in patti'yi tavlamak için yapmadığını bırakmadığı anlatılıyor. ( onunla gelmezse eroin bağımlısı olacağı tehditleri, zibilyon yerde-partide; hatta george'un gözleri önünde ilan-ı aşkları..,hatta bir partide george'un bu ikisini bastığı ve patti'ye o meşhur me or him sorusunu sorduğu, patti'nin ise kocasını tercih ettiği biliniyor. ) sonraları eric'de mutlu edememiş patti'yi; alkol bağımlılığı, patti'ye şiddet uygulaması ve onunla evliyken bi başka kadından çocuk yapması üzerine patti onu da terkediyor ve bi başına kalıyor. şu sıralar fotoğraf çekiyormuş, eski güzel günleri yad ediyormuş ; 2008 yazında da bir kaç the beatles tribute konserine katılacakmış... unutmadan.... hala çok güzel.

  • bu satırları ne zaman okusam yuzumde bir gulumseme beliriyor;

    " new york, california'dan üç saat ileride ama bu california'yı yavaş kılmaz.
    kimisi 22 yaşında mezun olur ama iyi bir iş bulana kadar 5 yıl harcar.
    kimisiyse 25 yaşında ceo olur ama 50 yaşında ölür.
    bir başkası 50 yaşında ceo olur ama 90 yaşına kadar yaşar.
    kimisi hâlâ yalnızdır.
    kimileriyse evlenmiştir.
    obama 55 yaşında emekli oldu.
    trump ise 70 yaşında işe başladı.
    bu hayatta herkesin kendi zaman dilimi vardır.
    çevrendeki insanlar senin önündeymiş gibi gelebilir.
    kimilerini de arkandaymış gibi hissedebilirsin.
    ama herkes kendi yarışını, kendi zaman diliminde verir.
    onlara özenme, onlarla alay etme.
    onlar kendi zaman diliminde, sen kendi zaman dilimindesin.
    hayat harekete geçmek için doğru anı beklemekten ibarettir.
    o yüzden, sakin ol.
    geç kalmadın.
    erkenci değilsin.
    tam da zamanındasın. "

    debe edit: paylaştıgım satırların bir cok kişiye umut olduguna ve iyi geldiğine dair cok fazla güzel mesaj aldım, tesekkur ederim. umarım kendi zaman diliminizdeki kendi yarışınızı en mutlu sekilde verirsiniz...

  • fantastik romanlara yıllarını vermiş biri olarak rowling'in tolkien ile kıyaslanması kesinlikle hakaret filan değildir. tolkien'in romanları müthiş zengindir, diller, alt kültürler, ırklar, coğrafyalar, destanlar, şiirler... rowling'in romanları ise farklı bir çeşitlilik içerir. büyüler, eşyalar, mekanlar, isimler, karakterler.... ayrıca rowling'in dili daha basit olduğu için çok daha akıcıdır. son kertede tolkien'in eserleri ciddi anlamda ağır bassa da, rowling'in eserlerinin yaşattığı coşkun mutluluk duygusu da yabana atılamaz. bu nedenle iki yazarı da birbirleri üzerinden küçümsemek çocukça bir sidik yarışından başka bir şey değil. ikisi de iyi ki varlar.

  • ateizmi çökerteceğim derken yanlışlıkla allahı alet ile gözlemlenebilir bir şeymiş gibi göstermişler.
    aptallık böyle bir şey herhalde.
    bunlara kalsa kızılötesi ışınlar, radyo frekansları falan hep allah.
    işte bunlar hep allah.

  • adam nezaketen avcunu açmış dua etmiş. keşke bizimkiler de bu nezaketin altında kalmayıp karşılık olarak harakiri yapsalarmış ayıp olmuş adama.