hesabın var mı? giriş yap

  • bu listeye girecek son kişi helin avşar'dır.

    çünkü dünyalar güzeli helin, hülya avşar'ın kardeşi değil bir dönem çokca iddia edildiği gibi kızı hiç değil, öz ve öz dayısıdır.

    bu konu hakkında kamuoyundan saklanan ciddi kanıtlar ve tapeler var.

  • kalitesi giderek düşen fast food zinciri.

    öğrencilik yıllarımda part-time olarak yaklaşık 2 yıl boyunca bünyesinde yer aldım bu zincirin. o zamanlar daha farklıydı falan diyeceğimi sanmayın hemen. o zamanda kalite tavan yapmıyordu ama günümüze oranla daha idare edilebilir bir seviyedeydi. neyse değinmek istediğim konu o değil zaten. lezzeti, kalitesi, servis hızı, cartı curtu hepsi tartışılır. yazılan pek çok entryede hak veriyorum ama hak veremediğim ya da nasıl desem canımı sıkan asıl konu çalışanlarına hak etmedikleri laflar denilmesi. hemen " sen orada çalışmışsın tabi laf dedirtmiceksin" triplerine de girmeyin. işi yavaş yapan yok mu ? e tabiki var. ha senin istediğini bir değilde ikinci hatta üçüncüde anlayan yok mu? var tabiki. ama hepsi mi öyle ? sen genelleme yaparak gerizekalılar dersen ha bende orada bi dur arkadaşım bak o iş öyle değil derim sana. nasıl mı? dur anlatayım. restoranın açılış saatinden 2 saat önce gelirsin oraya. o yediğin hamburgerinin içindeki her şey hazır gelmiyor. hepsini açılış ekibi hazırlıyor. o soğanlar öle halka halka mı çıkıyor sandın? otur bir çuval soğanı ayıkla, onları makinada öle halka olacak şekilde kesmeye çalış ondan sonra geç karşıma bi konuşalım. iki saat boyunca tüm o malzemeleri hazırlamak zorundalar. geçen haftanın o gününe göre belirlenir miktarlar. dokuz kap domates diyorsa, o dokuz kap yapılacak sekizle kalmaz. yetiştirmek zorundasın. yetiştirdin mi açılışı eyvallah. aslansın kaplansın. ama daha dur bitmedi iş. restoran açılıyor hacım iş daha yeni başlıyor. sabah pek yoğunluk olmaz ama öğlen oldu mu hah sıçmalık vakti geldi demektir. o yoğunluğu senin en kısa sürede atlatman beklenir. servis hızı denen bişey var. bu süre 2.5 dakikadır. ( pişme süresi olan ürünler hariç misal fish royal, bean burger ) tepenede dikildi mi müdür hah çok güzel. o yoğunluk, o koşturma, o baskı, ha bide kasada açlıktan beni yiyecek bi müşteri. buyrun cenaze namazına. hadi o yoğunluğuda başarıyla atlattın. vallahi aslansın kaplansın. sıra senin ödülünde. yemek vakti! yarım saat içinde yemeğini yer girersin içeri. ha bu yarım saat içinde eğer ki olurda bi yoğunluk gelirse hayal olur o yarım saat.15 dakikada girersin 10 dakikada da. ama daha dur yine bitmedi. akşam üstü yine bi yoğunluk gelir. ha bu yoğunluklarında bi saati bi zamanı vardır. rush denir buna içerde herkes rush geldi diye bağırır. o rush varya senin canına okur canına. yok açılış değilde kapanışsın diyelim. tüm o yoğunluğu çekersin akşam restoran kapanınca bide o restoranın tüm alet edevatının yıkanmasını çekersin. ha bide sevkiyat geliyorsa vallahi zil takıp oynarsın. niye mi? o sevkiyat gecenin ikisinde üçünde gelirse sen oradan sabahın altısında yedisinde çıkarsında ondan. kendinden ağır kolileri taşımak zorunda kalırsında ondan. ertesi gün tekrar işe gelirsin o yorgunluk ve uykusuzlukla. sonrada biri geçer karşına sırf siparişini anlamadı diye yada yemeğini istediği sürede getirmedi diye yada şirketin ona dayadığı sos prosedürünü sanki kendi koymuşta uyguluyor diye sana gerizekalı der.

    yaran mı varda bu kadar gocundun diyenleri duyar gibiyim. evet var. banada dediler gerizekalı. hatta daha ağır laflar kullandılar. ben öğretmenlik okudum. karşıma bi eğitimci geçipte sırf yemeğini çabucak alıp gidemedi diye ( ürünün pişeceği ve bekletilebileceği söylenmesine rağmen ) “ben bir eğitimciyim sen ise ancak burada çalışabilen bi gerizekalısın” dediğinde kanıma dokundu. orada çalışan insanların her biri einsteindır demiyorum ama insandır diyorum. orada 3 çocuklu ailesini geçindirmeye çalışanda var öğrencilikte ailesine yük olmamak için çalışanda. orada kısaca ekmek parasını çıkarmaya çalışan insanlar var. onlara gerizekalı,embesil diyen sen insan mısın diyorum bende.

  • galatasaray'in resmi instagram hesabindan paylastigi ve #aglama hastag'i ile satisa sundugu t-shirt'tur... ozetle mancini'nin gecen hazirlik macinda 4 yildizli not kagidini tutmasi uzerine hazirlanmistir.

    ben hayatimda galatasaray'in bu kadar ezikce, bu kadar rezilce bir gsstore politikasi izledigini gormedim.

    su t-shirt'u tasarlayan, uretimine ve satisina onay veren her kimse yuzune tukureyim onun! galatasaraylilik bu degil! galatasarayli boyle sacma sapan seylerin uzerinde durmaz! hele bunu t-shirt yaptirip da giymez.

    kapak ne lan? orta okul bebesi misin sen? bunu t-shirt olarak koymak ne demek? hele bir de kosesine #aglama diye hastag koymak? belli ki iki sene once yapilan ve cevabi aninda hem de burak tarafindan son derece seviyeli bir sekilde verilen satasmaya fazlaca takilmissin. fenerbahce'nin yaptigi da, burak'in cevabi son derece orantili ve seviyeliydi. hadi uzattin, mancini geldi bir de ona yaptirdin, tamam... ama "kapak" diye t-shirt cikarmak?!

    birak etik kaygilari bir kenara, ekonomik olarak bile dusunsen kimse almaz bu kadar ezik bir t-shirt'u. maliyetine verdiginle kalirsin.

    galatasaray eleganttir. galatasaraylilik kulturu bu gibi ucuz ergen atismasinin cok otesindedir. taraftar yapar, taraftari durduramazsin, ama sen kulup olarak bu kadar bayagilasamazsin!

    bu kadar sacma sapan yonetilen bir zafer oykusu daha hatirlamiyorum. galatasaray'in su an icinde bulundugu karamsar ortamin tek ama tek sorumlusu galatasaray ilkelerinden zerre nasibini almamis yonetimidir. tez elden defolmasi dilegiyle...

    ben babamdan galatasaray'i boyle ogrenmedim.

  • nasıl bir korkaklıktır, nasıl bir ödlekliktir bu karşısında kimse yokken atıp tutuyor ama kimsenin karşısını çıkmaya cesareti yok.

  • bir yörük ailesi olarak 200 yıldır hiçbir yere yürümediğimizi öğrendiğim uygulama. 1822'den bu yana en fazla yan mahalleye göçmüşüz. buradan başta oğuz kağan olmak üzere tüm atalarımdan özür dilerim.

  • (biyoloji dersinde menstruasyon konusu islenmektedir. baymistir igrenctir ders. sira alti cilgin sakalasmalar sirasinda abartilir olay bacaga igne batirilir.)

    - ahhh ananin ami.
    (sinifta yankilanmistir ses, hoca doner noluyo evladim diye sorar)
    - eoo, hocam dersle ilgili konusuyoduk ehi.

  • yeni başlayanlar için bir çırpıda güneşin kızları

    --- spoiler ---

    haluk anne hasretiyle yanıp tutuşur.
    haluk'un babası çocukken 3 kardeşten en çok haluk'a girişmiştir.
    haluk'un annesi 3. çocuk doğunca depresyona girmiş kendini çatıdan atmıştır.
    haluk oğlunu (ali) mütemadiyen kemerle dövmektedir.
    haluk eski karısını da zamanında çok dövmüştür.
    haluk'un küçük kardeşi (ahmet) gençken haluk'un şimdiki karısına (güneş)aşıktır.
    haluk şimdiki karısını sırf küçük kardeşine inat olsun diye almıştır.
    haluk'un yeni karısının ikiz kızlarından biri (selin) haluk'un öz oğluna (ali) bir diğeri (nazlı) de haluk'un ablasının (rana) üvey oğluna (savaş) aşıktır, küçük kız (peri) da ablalarının can düşmanının (tuğçe) küçük kardeşine (can) aşıktır.
    haluk, ablasının üvey oğlunun eski sevgilisini (melissa) annesi yerine koymaktadır.
    selin ilk başta ali'nin en yakın arkadaşı emre ile çıkmıştır.
    güneş'in eski kocası (zafer) güneş'e tecavüz etmiştir. ikizler birer tecavüz meyvesidir.
    güneş sonrasında tecavüzcüsüyle evlenmiş, bir de üstüne çocuk (peri) yapmıştır.
    dizide herkes şahsına münhasır psikopat ve denyodur.

    --- spoiler ---

  • noma, richard dawkins tarafından the god delusion kitabında ele anılan kısaltmadır. non-overlapping magisteria şeklinde açılımı olan bu kavram, türkçe'ye birbiriyle örtüşmeyen alanlar ya da birbirinin ilgi sahasına girmeyen alanlar şeklinde özetlenebilir. ilk olarak stephen jay gould tarafından öne sürülmüştür. buradan kasıt bilim ve dinin birbirinin ilgi sahasına girmeyeceği görüşüdür. özellikle evrim ve dinin ayrı tutulması gerektiğine yönelik fikir burada öne çıkmaktadır ki dawkins kitabında bundan sıkça eleştiri ile söz eder. dawkins'in kitabında en çok eleştirdiği noktalar bu yüzden noma ve ilk olarak huxley tarafından öne sürülen agnostisizm kavramlarıdır. bilimin özellikle yaratılışçılık düşüncesine el atmaması gerektiğini, yaratılışçılığın dinin ilgi sahası içinde olduğunu görüşü noma'da hakimdir.

    öncelikle tanrının var olup olamayacağına yönelik olarak, dawkins, 7 aşamalı bir olasılıklar tayfı önermiştir. bunlar aşağıdaki gibidir: (ki bu kategorik düşünce biçimi bence son derece mantıklıdır. hepimizin bu aşamalardan bir şekilde geçtiğini düşünürsek)

    1) koyu teist olanlar. yani tanrının var olma olasılığı %100'dür. "inanırım bilirim "

    2) son derece yüksek olasılık fakat tam olarak %100 değil. bunlar fiili tesitlerdir. "kesin olarak bilemem fakat tanrıya fazlasıyla inanırım, bu yüzden onun burada olduğunu varsayarak hayatımı şekillendiririm." düşüncesinde olan kişilerdir.

    3) %50'den yüksek fakat çok da yüksek olmayanlar. teknik açıdan bilinemezci (agnostik) ancak teizm meyilli olanlar. "çok kararsızım ancak tanrıya inanmaya meyilliyim" düşüncesinde olanlar.

    4) tam olarak %50. yani tam anlamıyla bilinemezci (agnostik) olanlar. "tanrının varlığı ya da yokluğu eşit olasılıktadır, yani bilinemez" görüşünde olanlar.

    5)%50'den düşük ama çok düşük değil. teknik olarak agnostik ancak ateizme meyilli oılanlar.

    6) tanrının son derece düşük olasılıkta olduğuna inanlar. fiilen ateist. kesin olarak bilemesem de tanrının son derece düşük olasılıkta olduğuna inanırım.

    7) koyu ateistler. tanrının olmadığını bilirim ya da tanrı kesin olarak yoktur diyenler.

    belirtmeden geçmemeyim. richard dawkins, kendisinin bu kategorilerden 6. kategoride olduğunu belirtir. çünkü kategori 1 ile 7'nin birbirinin simetrisi olduğunu düşünür. tek başna mantığın hiç bir şeyin tam olarak bir şeyle yaftalanmaya yeterli olmadığını düşünür. yani ona göre aslında 1 dekiler de 7'dekilerde teknik olarak bağnaz bir düşünce yapısına sahiptir.

    (bkz: agnostisizm), bu olasılıklar tayfında 4. kategoriye girer. ve bu yüzden hatalıdır. tanrının kanıtlanamayacağı ve çürütülemeyeceği için kesin olarak var olma olasılığının %50 olduğunu savunmak, mantık dışıdır. bu mantığı savunanlar, prensipte kalıcı bilinemezcilik (pkb) düşüncesine hakimdirler. ancak bu kişilerin aslında uygulamada geçici bilinemezcilik (ugb) sınıfına dahil olmaları daha mantıklıdır. çünkü şu an bilinemez duran şey aslında şu anda bilinemezdir. yani geçicidir. ileride bulunacak daha farklı kanıtlar ile bilim, tanrının varlığı ya da yokluğuna yanıt verebilme kapasitesine sahiptir. işte burada noma kavramı da ön plana çıkar. tam olarak 4 kategorisine giren agnostikler, aslında noma fikrine yani bilimin ve dinin birbirlerinin ilgi sahasına giremeyeceği düşüncesine meyilli kişilerdir ve bu düşünce dawkins'e göre son derece yanlıştır. niçin dinin ilgi sahasına giren ya da ya da öne sürdüğü düşünceler, mantığın ve bilimin ilgi sahasına giremesin ki? bu alanı sadece ruhban sınıfına ya da ilahiyatçıların bilgisine ve ilgisine bırakmak son derece yanlıştır. çürütülemez bir kavram, hiçbir şekilde %50 vardır ya da yoktur şeklinde nitelendirilemez ve bu yüzden bilim ayrı din ayrı çalışsın, herkes kendi işini yapsın şeklinde bir kolaycılığa kaçmak son derece yanlıştır. çok basit olacak ancak şu örnekle devam etmekte fayda var. bir zamanlar, yıldırım ve şimşek gibi gök olayları, bilimin sahada olmamasından ötürü açıklanamadıkları için dinsel şekilde yorumlanmıştır. ancak daha sonra bilimin devreye girmesiyle bilimsel açıklama temelli şekillendirilmişlerdir. peki o çağlarda agnostik mi olmak gerekliydi? ya da noma fikrine sahip olarak, bu dinin sahasına girer şeklinde kestirip atmak mı mantıklı olandı?

    bu konuda şöyle devam edilebilir:

    tesitlerin tanrı hakkındaki iddiaları, onun yaratma, koruma, ya da küçük büyük herhangi bir şeyi ortadan kaldırma kuvveti olduğudur. gezegenlerin kepler'in keşfettiği şekliyle hareket etmesini gerçekleştirebilir ve aynı zamanda gezegenleri çok farklı bir şekilde de hareket ettirebilir. tanrı, doğanın kanunları tarafından kısıtlanamaz, kanunları o belirler.

    bu çok kolaycılığa kaçan bir düşünce biçimidir. bunun noma kavramından hayli uzak olduğu söylenebilir. bu ayrık alan yani noma ekolünü savunan bilim adamları, doğaüstü yaratıcısı olan bir evrenin yaratıcısı olmayan bir evrenden oldukça farklı olması gerektiğini kabul etmek zorundadırlar.

    bertrand russell'ın öne sürdüğü kutsal demlik düşünce deneyini hatırlayalım: (https://seyler.eksisozluk.com/…yorumu-kutsal-demlik) eğer ben dünyayla mars arasında, güneşin etrafında dönen ama en gelişmiş teleskoplarımızla bile farkına varılamayacak bir çaydanlığın olduğunu söyleseydim, kimse bu önermemin yanlış olduğunu ispatlayamazdı. ama eğer ben aksi kanıtlanamayacağından yola çıkarak insanların bu çaydanlığın varlığından şüphe duymalarının kabul edilemez olduğunu ileri sürseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. ama eğer bu çaydanlık antik kitaplarda "kutsal bir gerçeklik" olarak geçerse ve insanların beyinlerine sürekli empoze edilirse, bu sefer onun varlığından şüphe duyanları ya engizisyon mahkemesine veriririz, ya da psikiyatristlere.

    bu şekilde bir düşünce, bizi noma yani non-overlapping magisteria ekolünü savunmaya itebilir mi? elbette itemez. şu an itibariyle nasıl olsa bilenemez olan bir şeyi, dinin mi yoksa bilimin mi ilgi alanına sokacaksınız? eğer dinin ilgi alanına soktuğunuzu ve herhangi bir kutsal öğretide demlik hakkında böyle yazdığını öne sürseniz, bu konu onu bilimin alanı yapamaz mı? yani bilim kendi işiyle uğraşsın deyip aradan kurtulmak mı gerekir? bunun üzerinde biraz düşünün bu bile, noma fikrinin sağduyuya aykırı olduğunu bize gösterecektir.

    kaynak olarak, the god delusion kitabından yararlanılmıştır.