hesabın var mı? giriş yap

  • gözlemlediğim kadarıyla iki alt tipi var:

    1 - duygusal olarak yakınlık hissedilen ama erişilmez olan birine karşı yapılan. uzaktan aşık olunan birisi, eski sevgili ya da eski eşe karşı..burada asıl duygusal zemin temas ihtiyacı. gerçek hayatta temas edemeyeceğini bildiği için haberdar olma ve bir nevi kontak arzusu sonucu gelişiyor stalking.

    birine aşık olduğunuzda beyniniz dopamin salgılıyor. aynı kokain kullanırsanız olacağı gibi..dopamin 'high' duygusu yaratan bir nörotransmitter. bu nedenle kokain bağımlıları sürekli o high'ın peşine düşüp tekrar tekrar kokain alıyorlar. aşkta da durum farklı değil. aşık olduğunuzda aşık olduğunuz kişiyle kontak ihtiyacı içine giriyorsunuz. hepsi dopamin uğruna..

    peki aşık olduğunuz kişi erişilmez olduğunda ne oluyor. bağımlılıkta craving denilen, maddeyi yoğun şekilde arzulama gelişiyor. kokain bağımlıları bir line kokain için nasıl her şeyi yapacak hale gelirse, siz de aşık olduğunuz kişiyle temas için o hale geliyorsunuz.

    stalking burada devreye giriyor. erişilmez olanı kısmen erişilebilir hale getiriyor. bu kişiyi yatıştırıyor. e peki neden kötü? çünkü ayrılık demek bir bağın kopması demek ve o bağ stalkingle sürdükçe bağımlılık patterni sürüyor. yani normalde acısını çekip kopmanız gereken kadın/adam, dopamin uğruna sündürdüğünüz saçma tek taraflı bir ilişkiye malzeme oluyor. sosyal medya hesabını her incelendiğinizde kopacak bağ güçleniyor. vazgeçemez hale geliyor ve yapmanız gerekeni -önünüze bakmayı- başaramıyorsunuz.

    2 - bir de psikolojik üstünlük sağlamak/bilgi edinmek için yapılan stalking var. burada duygusal yakınlık değil sosyal hayattaki pozisyon/statü/rol meseleleri söz konusu. müdürünüz, terapistiniz, çocuğunuzun öğretmeni bu tip stalkingin temel malzemesi.

    müdürünüz iş yerinizde size üstün, bilgiyle bunu dengelemek istiyorsunuz. terapistiniz sizinle ilgili bir çok detay biliyor, bunu dengelemek istiyorsunuz. çocuğunuzun öğretmeni, yavrunuzu emanet ettiğiniz kişi, hakkında bilgi edinmek istiyorsunuz..

    burada sağlıksız olan şey hayatta zayıf pozisyona tahammül edememek. narsistik açıdan kırılgan bireylerde bu tip stalking daha sık. kişi ne kadar kırılgansa stalking o kadar şiddetli oluyor. kendini muktedir hissetmek uğruna müdürünün hayatının tüm detayını didikleyen ya da binbir çabayla terapistinin üniversite andacına online ortamdan ulaşan insanlar tanıyorum. sadece güçlü hissedebilmek için..oysa gerçekten güçlü olmak, zayıf ve kırılgan olabilmeyi tolere etmekten geçer.

    tipi ne olursa olsun yoğun şekilde yaşanan stalking söz konusuysa kişide ruhsal zeminde bir sorun var demektir. tavsiyem stalking'i bırakın, hemen şimdi..süreçte o didikleme arzusu aynı bağımlılıkta olduğu gibi yavaşça sönecek, o profile girmediğiniz her gün, ertesi gün girmeme ihtimaliniz artacak. daha normal işlev göreceksiniz..

    *ilk tipe dair bir yazı: https://m.mic.com/…k-stalking-your-ex-blame-science

  • kendisinden daha hızlı giden bir ferrari arkasına yaklaştığından yol yermeyen bmw'dir.

    edit: herif 160-170 ile gidiyor, arkasına yaslandığım halde sağ şeride geçip yol vermiyor. ulan sol şerit sollama şerididir senin ne işin var 160-170km hız ile sol şeritte.

  • maalesef 50 liralık saç düzleştiricisini alamadığı için saçlarını ütülemek zorunda kalan kızlarımız var, hem de sayıları tahmin edemeyeceğiniz kadar çok. ne yapsınlar, imkanları el verdiği ölçüde güzel görünmeye çalışıyorlar.

    ama yok, en cool biziz ya. saç mı ütülenirmiş, büyük kezbanlık. durumu var mı yok mu merak etmeyin hiç.

  • berbat bir durumdur.. hep "acaba iki istasyon arasındaki karanlık duvarlar bir şekilde aydınlatılsa ve üzerlerinde çizgi film karaleri olsa, biz de metroyla geçerken o kısa çizgi filmleri izlesek, nasıl olur?" filan gibi düşüncelere daldıran şaşkınlık hali..

  • yıllar yıllar önce memleketime gitmişim antakya'ya...

    güzelim bahar havasında yeşilliklerin ortasında kıytırık bir solcu kahvesinde mkü'den bazı arkadaşlarla oturmuşuz. böyle bir yerde hoş karşılanmayan şeylerin başında bağır çağır tavla oynamak geliyormuş dostlar. ben zar atarken bizim trakyalı arkadaş 'o surata düşeş gelii mi beya' derken henüz farkında değildik. neyse ki ortamda bizden daha çok dikkat çeken bir amca çıktı da 'defolgit' bakışları üstümüzden kalktı.

    kahvehanenin sahibi 68 kuşağından. garson ise bizlerden; sekiz yıldır mkü'de birşeyler okuyan bi öğrenci arkadaşımız, deniz. bölümünü hatırlamıyorum. kendisi de hatırlamıyordu. yanımızdan geçerken 'ne manyaklar var amk' diye söyleniyordu. bunu duyunca manyak görme hevesiyle hemen etrafıma bakındım.

    ilerideki masada...
    münir özkul tipli bi amcam kendi kendine konuşuyordu. masadaki iki çay bardağı vardı, biri dolu diğeri bitmek üzere. ben bunlara odaklanmışken amcam bardaktaki son yudumunu 'shüüürrp' diye çekti ve hesabı istedi. bizim deniz, '1 lira abi' deyince bu ellerini cebine attı ama nasıl?
    sağ elini atmış cebinin içine parayı çıkaracak. sol elini de sağ elinin üstüne koymuş sıkıyor. 'pandomim mi yapıyor bu moruk' der gibi deniz'e baktım. 'ne bileyim amk gitsin de dinleneyim' der gibi bana baktı. bu arada münir amcam kendi kendine konuşuyor.
    ''yok olmaz azizim bu defa benden''
    ''ayıptır üstadım ben veririm ne olcak''
    ''ahbabım bırakmam valla ''
    ''neyse bu defa senden olsun, sağol'' dedi en son, bildiğin hesabı kendi kendine kitledi ve kalktı gitti ödemeden.

    ben, kahvehanenin sahibi ve yan masadan benim gibi olayı izleyen mor giysili, uzun siyah saçlı sebahat tuncel tipli abla donduk kaldık. deniz ise masanın başında diğer sandalyeyi tutuyor sanki orada harbiden görünmeyen birisi var da; 'bari onu tutayım hesabı ödemeden kaçmasın' derdinde, o da az manyak değil...

    ulan yılardır düşünüyorum adam mı deliydi ya da biz mi kerizdik? adam mı hayal görüyordu yoksa biz idea'mızda ikinci adamın varlığını unuttuğumuz için mi göremiyorduk hiç anlamadım, ama adam resmen beautiful mind filmiydi, kafası güzeldi ...

    edit: beautiful mind'ın çevirisinin kafası güzel olmadığını söyleyerek beni uyaran arkadaşa teşekkür ederim.

  • tarla sahibinin yapması gereken tek şey helikopter'in sileceklerini kaldırmaktı. bence.
    eşşek değilse anlar oraya park edilmeyeceğini.

  • (bkz: uno)

    tek geçerim...

    edit 1: hele bir de tam bitmek üzereyken "uno demedin! uno demedin!!" diye çemkirirler ya böyle, yüreğindeki bütün heyecan bir anda söner; ooyyhhşş varya ağzını yüzünü dağıtasın gelir...

    edit 2: buyurunuz efenim.