hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın en saçma yolunda (ortaköy-beşiktaş arası günün saatine göre orta şeridi ortak kullanılan üç şeritli yol) "hızlı" arabası ile "hız" yaparak polis aracına kafadan çarpmış ve 1 polisin ölmesine, 1 polisin yaralanmasına neden olmuştur.
    bakalım ampulsever babası ne yapacak?
    acaba hapis yatacak mı?
    bu kaza bana sevim tanürek'in öldüğü kazayı hatırlattı.

    edit: sikayet geri cekildi ve davadan beraat etti. turkiye'de herkesin, herseyin bedeli var diye soyluyorlardi yok diyordum herseyin olamaz diye ama varmis. ruzgar cumlemize bunu kanitlatti.

    allah rahmet eylesin.
    toplumsal ahlak ve adalet duygumuzu kaybettik, basimiz sagolsun.

  • 1938-1988 yılları arasında yaşamış bir amerikalı yazar ve şair. hikayeleri sıradan insan hakkındadır, olağanüstü hiçbirşey olmaz. o insanların başına gelenler de onların yaşamları da bizim gibidir, alabildiğine sıkıcı. dilimize çevrilmiş aşktan sözettiğimizde sözünü ettiklerimiz, "ateşler" ve "sessiz geceler" gibi kitapları bulunur. robert altman'ın shortcuts isimli filmi de onun hikayelerinden uyarlanmıştır. bir kitabının kapağında edward hopper resmi bulunduğundan değil, kendisi edebiyatın edward hopper'ıdır bana göre.

  • yaklaşık 50 yıllık şalgamcı bir adamın (kendisi tarsus'ta bir efsanedir) torunu, yine yaklaşık 30 yıllık şalgamcı bir adamın oğlu olmamdan dolayı; sanırım tanımını en iyi benim yapabileceğim içecektir.

    doğar doğmaz elime kara havuç vermişler benim. fotoğrafım var. kara havuç dediğim, mor renkli bir havuçtur ve şalgama bordomsu rengini o verir. şalgam ismi ise; bir turp türünden gelir. irice bir turp türü olan şalgam turpu, aslında yemeğin yanında yenen turpa pek benzemez lezzet olarak. şekil olarak da pancara benzer. şalgam kurulurken (mayalanırken) havuçla birlikte biraz da şalgam turpu konulur "reyha" ve lezzet vermesi için. ki verir de.

    bulgurdan yapılmış unumsu bir şeyle mayalanır. asitli olmasının nedeni budur. içine pakmaya da karıştırılabilir.

    şalgam, en iyi tahta fıçıda olur. ayrı bir lezzeti olur ve daha keskin olur. fakat son yıllarda (nerden baksan 10 sene olmuştur gerçi) tahta fıçının sağlıksız olduğu gerekçesiyle devlet tarafından yasaklanılmış ve plastik fıçılara geçiş yapılmıştır. nasıl bir mantıkla böyle bir yasak getirilmiştir aklım almıyor. konuya neresinden bakarsam bakayım, plastik bir fıçının tahta bir fıçıdan daha sağlıklı olabileceği gibi bir savı aklım almıyor. umarım bu yasak bir an önce kalkar ve hem daha sağlıklı, hem de daha lezzetli şalgamlar içeriz.

    içine tül bir bez içinde çok az hardal karıştırılırsa mayalanırken, çok daha lezzetli olur. bu yolla yarışma kazanmışlığı vardır bizimkilerin. zaten o yarışmayı hardal koymadan da kazanmışlardı birçok kez. bir kereliğine de şov yapmak istemişler sanırım. yaptılar da.

    şalgamın içindeki havuca ise "tane" denir. taneli şalgam içmek makbuldür ama tane 4 mevsimde olmaz. sadece yılın belli zamanlarında güzel, lezzetli ve diridir. diğer aylarda ezik büzük olur.

    tüm bilinen kanıların aksine; yüzeyinde sigara külü çırpılmış gibi beyazlıklar bulunduran şalgam; şalgamın iyi mayalandığını gösterir. yani kaliteli olduğunu gösterir. kimi işbilmezler şalgamın bozuk olduğunu sanıp içmezler bu yüzden.

    şalgam soğuk tüketilmelidir. fakat iyi şalgamı ılık da içebilirsiniz. böylece lezzetini daha iyi anlayabilirsiniz. kalite kontrol testleri genelde soğuk şalgamla değil; soğutulmamış şalgamla yapılır. daha doğrusu yapılmalıdır.

    mayalanırken içine turp da konulmuşsa eğer; o turptan muhakkak yiyiniz.

    bir başka önemli mevzu ise; şalgamın acılı mı acısız mı içilmesi gerektiği. nasıl seviyorsanız öyle için. ama eğer acılı seviyorsanız; acının "süs biberinden" yapılmış olduğuna emin olun. kaliteli acının rengi turuncudur. eh hadi biraz sarıya kaçanları da makbuldür. fakat tamamen sarı olanlar süs biberinden yapılmamıştır. içmeyin. tamamen kırmızıya yakın veya çok koyu turuncu olanlar ise süs biberinden değil, pul biberlerden yapılmıştır. onları da içmeyin. gerçek şalgam acısı; kırmızılaşmış taze süs biberinden yapılmalıdır. yapımı oldukça meşakkatli ve zor olduğundan; daha çok pul biberinin kaynatılmasıyla yapılıyor. kolaya kaçıldığı gibi hem sağlıksız, hem de lezzetsiz oluyor. soğan doğramaktan şikayet edenlerin bir de şalgam acısı yapımına şahit olmalarını çok isterdim.

    bir kerede iki bardaktan fazla içmeyin. ishal olursunuz.

    çok önemli bir konu da, şalgam lekesinin geçmediğidir. evet, zor bir lekedir. fakat limon tuzu ile kolayca geçirebilirsiniz. bir miktar limon tuzunu suda eritin. o suyla şalgamın lekelediği bölgeyi iyice silin.

    eğer gerçek bir şalgamseverseniz, doğanay vs. gibi markaların yaptığı şalgam değil. gerçek şalgamı adana, tarsus bölgelerinde pek az yerden içebilirsiniz. şalgam yapmak çok kolaydır. bu yüzden birçok şalgam üreticisi peydah olmuştur. ama iyi şalgam yapmak inanılmaz zor bir iştir. tıpkı şarap yapımı gibi. dolayısıyla pek az kişi adını şalgamla özdeşleştirmiştir. şalgam, perakende olarak satılmamalıdır meyve suları gibi. çünkü yapısı gereği iyi şalgam yapıldığı birkaç gün içinde tüketilmelidir. ve plastik şişelerde saklanmamalıdır. raflarda yer alan markaların yaptığı tam olarak bu.

    şalgam yaparken, "tane" yerken parmaklarınız, dudaklarınız mor bir renk alır. bu mor rengi az önce bahsettiğim limon tuzu ile kolayca geçirebilirsiniz.

    ve ben evimden kilometrelerce uzakta, o mor rengi çok özledim.

  • üst edit: burada suçlu reklam ajansı... yedikleri başka haltlarda var... oha ama medina turgul isimli bu pek etik organizasyon land rover in reklamını direk araklayarak volkswagen firmasında kullanmış... bı de üstüne ödül almış... ya hakikaten yuuuh diyorum...

    üst edit 2: anlaşılan o ki peak tamamen suçsuz... kendilerinin de reklamın araklama olduğunu bizim gibi öğrenmişler... medina turgul a dava açıyor... açsınlar zaten böyle emek hırsızı şark kurnazı fırıldakların sektörden def edilmeleri lazım... bakalım reklamcılar derneği bir aksiyon alacak mı ?

    durum aslında oldukça vahim...

    ancak daha da vahim ve üzerine konuşulması gereken bir durum var...

    senaryo 1: peak firmasının bu reklamın çalıntı olduğundan haberi var mı ? yok mu ?

    yani demem o ki... peak yöneticileri veya tanıtımdan sorumlu bireyler bu reklamı seçip aman kimse uyanmaz. siz bunu bize uyarlayın... eğer böyle ise bu kurumun durumu faciadır... eğer böyleyse peak şu anda faaliyet gösterdiği tüm sektörlerde araklama kültürünü alışkanlık haline getirmiş ve bu şekilde çalışmaktan sorun duymamaktadır. çalıştığı firmaların projelerini çalabilir, personellerinin projelerini çalabilir ve etik değerlerden fazlasıyla yoksun bir firmadır... işin trajikomik tarafı da reklamın konusunun bizim takım arkadaşlarına ihtiyacımız var olmasıdır... niye ihtiyacınız var ? daha iyi araklamak için mi ? ters mühendislikle kodları çalmak için mi ?

    senaryo 2: reklam ajansı çalıntı reklam kampanyasını bildiğin peak isimli firmaya iteledi...

    yazılan entrylere bakılacak olursa arkada kullanılan müzik dahi telif hakkı olmayan müzikmiş... audi reklamı ile izlediğimde müzikten klavye seslerine tamamen aynısı olan durum... siz devasa bir yük gemisini almış boğazın en güzel yalısına geçirmişsiniz... böyle bir rezaletin ne telafisi ne etik değerleri ne de iş ahlakı konuşulabilir... açıkçası peak bu rezalet ile ilgili mutlaka ama mutlaka hakkını aramalı ve bu reklamdan sorumlu hem kendi şirketinde hem karşı tarafında kim varsa dava açmalıdır... şunu diyen olabilir... ama bak ne güzel ses getirdi.. çalıntı çıkması bile ekstra gündem oldu...

    oldu ama... sen prime time denen saat diliminde neredeyse tüm kanallarda aynı anda reklam çıkıyorsun... bu açıkça söylüyorum korkunç bir maliyettir... peki bu kadar para harcayan şirket o reklam filminin yapılmasında masraftan kaçar mı ? kaçmaz... yani acı şekilde ayıplı mal üreterek bildiğiniz dolandırıcılık vakası olarak nitelendirilebilir... yani bu reklam şirketi çalıntı bir reklamı kullanarak reklam müziğini dahi değiştirmeden aynısını yapmış ve bildiğiniz dolandırıcılık suçu işleyerek reklamın konusu peak isimli şirketin itibarını zedelemiştir...

    eskilerin bir lafı vardır:

    ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

    yani yaptığın iş ile gündeme gel... çalıntı çalışmaların da değil...

    her iki durumda da çıkar kokusu... eğer işin içinde hem peak hem reklam şirketinin ortak planı varsa bu olayın üstü kapatılır gider... bizde bu iki organizasyonun da etik değerlere ne kadar saygılı !!! şirketler olduğunu görürüz...

    ya da peak sitesinde bir basın açıklaması yapar, durumdan haberleri olmadığını ilgili reklam şirketinin kendilerinin itibarını zedelediği gerekçesi ile tazminat davası açacaklarını beyan ederler...

    son olarak hakikaten yuh yahu... birebir aynı reklam böyle büyük bir reklam kampanyasında kullanılır mı ? ya çok amatörsünüz ya da çok ahlaksız...

    ben nezaket olarak peak firmasına geçmiş olsun diyor ve bu işin içinde parmakları olmamalarını diliyorum...

    orjinal audi reklamı

    çalıntı peak reklamı

  • haftalarca kan dökülmüş, insanlar ölmüş. hazretin derdi binalar. baktığı her yerde inşaat görüyor.
    zaten işid de terör örgütü değil toki'nin taşeron şirketi.

  • bakın bu iş alıştıra alıştıra…önce türbana saygı, içki kısıtlaması vs diye diye bizi ılımlı islam ülkesi haline getirdiler, sonra batılı ülkelerdeki medeni yaşamı marjinalleştirdiler, şimdi sıra toplumun demografik yapısını bozacak göç dalgası ile bir toplumsal infiale yol açmak ve kitleleri tamamen koparıp bir kısmını şeriat ile yönetmek. bop ne sandınız?

    edit: arkadaşlardan mesaj geliyor; türban ile başörtü farklı şeylerdir. samimi olarak anadolu kültürüne ait başörtüsüne aklı selim kimsenin laf edeceğini, saygı duymayacağını düşünmüyorum.

    (bkz: basortusu ile turban arasindaki farklar)

  • bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır.

    hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir?

    bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır.

    sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...

  • öncelikle ön yargılardan arınmakla başlar. kimse anasının karnından sicim teorisini veya m teorisini bilerek doğmadı.

    artık bilgiye kolayca ulaşabildiğimiz bir çağda yaşıyoruz. evren hakkında merak ettiğimiz çoğu şeyin türkçe kaynağı var artık. fakat bilgiyi de doğru yerden edinmek önemli. ve bu yolda okunacak kitaplar, izlenecek belgeseller kilit noktadadır.

    işte hayata, evrene ve fiziğe dair bilgi edinmek isteyen kişiye yol göstereceğini umduğum kaynaklar:

    kitaplar;

    evrenin zarafeti - brian greene
    evrenin dokusu - brian greene
    saklı gerçeklik - brian greene
    --bu kitapların bu sırada okunması önemli. evrenin zarafetiyle temel atılmalı daha sonra diğer kitaplara geçilmeli. brian greene'in anlatış tarzı gerçekten güzel. bol örnekli, açıklayıcı. bilal'e anlatır gibi anlatıyor.

    zamanın kısa tarihi - stephen hawking
    --gerçekten kısa ve kafa karıştırıcı olabiliyor. yazım tarihi de eski olduğu için içindeki bazı bilgiler güncel değil. ilk sırada okunacak bir kitap değil bana kalırsa. fakat fiziğe bir bakış açısı kazandırdığı kesin. ve stephen hawking'in içinde olduğu çalışmaları ilk elden yazılmış haliyle okumak muhteşem.

    kör saatçi - richard dawkins
    --biyolojiyle yani hayatla ilgili bir kitap. her şeyi çok net anlatıyor. evrime dair merakı olan okumalı.

    belgeseller;

    wonders of the universe - brian cox
    wonders of the solar system - brian cox
    wonders of life - brian cox
    --hayatımda izlediğim en harika belgesel serileri. net. yazdığım sırayla izlenirse daha iyi, öyle yapmazsanız canınız sağ olsun. çünkü önce evreni tanıyıp genel resmi görmek, daha sonra güneş sistemine odaklanıp onun harikalarına tanık olmak ve en son hayatın gizemlerini öğrenmek hem anlamayı kolaylaştıracak hem de belgeselden alınan zevki arttıracaktır.
    brian cox'un sunumu harika. bir olguyu anlattıktan sonra izleyiciye düşünecek zaman bırakıyor. görselleri, grafikleri harika. bunca yazdığım şey arasından hiçbirini okumasanız-izlemeseniz bile bu serileri izleyin.

    cosmos a spacetime odyssey - neil degrasse tyson ann druyan
    --carl sagan'ın meşhur cosmos belgeselinin yeniden gözden geçirilmiş ve güncellenmiş hali diyebiliriz. her ne kadar neil degrasse tyson'dan hazzetmesem de belgeselin ufuk açıcı olduğunu inkar edemeyeceğim.

    into the universe with stephen hawking - stephen hawking benedict cumberbatch
    --herhalde mükemmel karışım dedikleri budur. benedict cumberbatch'ın seslendirmesiyle hayat bulan bir stephen hawking belgeseli. 3 bölümden oluşuyor. wonders serisinden sonra izlenmeli.

    what on earth is wrong with gravity - bbc horizon yapımı
    do you know what time it is - bbc horizon yapımı

    umarım bu başlığın altına güzel eklemeler olur ve hepimizin ufku daha da genişler.

    edit: yazdığım tüm belgesellerin türkçe altyazıları vardır.

    debe edit: lütfen gerçekten acil olmayan durumlarda acil servise başvurmayın. aile hekimi diye bişey var çok tatlı. boğaz ağrınıza, karın ağrınıza vs. bakabilir, gerektiğinde üst kuruma sevk edebilir. acil servisler kız bakma yeri değildir.

  • türk insanının psikolojisinin bozulduğunu gösteren başlıktır. sadece bu değil son zamanlarda olan cem yılmaz komik değil abi yeaaa yazan herkesten sonra iyice emin olmaya başladım. oğlum azıcık hayattan keyif alın lan, gülün eğlenin, sevmediğiniz insanlar olabilir ama sevmediğiniz herkesten nefret etmeyin. eskiyi aramayın sürekli.

  • iki tez yazdım ve ikisinde de hakkını verdiğimi düşünüyorum. genel olarak kendi metodolojimi ve tavsiyelerimi paylaşayım,

    1- tez yazmanın en zor tarafı bir türlü başlayamamak, kesinlikle ertelemeyin ve kendinizi esnetmeyin. süreci uzattıkça üzerinizde baskı hissedeceksiniz.

    2- iyi bir kaynak taraması en önemli husus. hem teziniz verdiğiniz referanslarla güçlenecek, zenginleşecek, hem de kaynaklara göz attıkça çalışmanızın içeriğindeki giriş, materyal-yöntem, sonuçlar ve tartışma bölümleriyle ile ilgili zihninizde fikirler canlanacak ve kendinize yol çizmeniz kolaylaşacaktır.

    3- kaynak taraması için üniversitenizin kampüs dışı erişim sistemini mutlaka kullanın. web of science, sciencedirect, scopus vb kaynak havuzlarını öncelikli olarak kullanın. yök tez sistemini, ulusal toplu katalog sistemini kullanın. önceliğiniz hakemli dergi yayınları ve kitaplar olsun. ptentlerden faydalanın. daha sonrasında google üzerinden arama yaparak veritabanlarında görmediğiniz kaynakları bulmaya çalışın. eğer okul aracılığıyla erişimde, yayının tam haline ulaşamıyorsanız, makaleler için sci-hub kullanabilirsiniz. kitaplar için başka yollar var, biraz araştırırsanız ulaşabilirsiniz.

    4- veritabanlarında arama yaparken filtreleme kullanın, işinizi kolaylaştırır. önce başlıkta arayın, sonra, abstract (özet) ve en son da topic kısmında. google'da ararken uzun cümle ya da başlık şekinde değil, spesifik bir kaç kelimeyi ayrı ayrı tırnak işareti içerisine alarak arama yapın. eğer dar bir konuysa filtre kullanmayın, genişse, zaman kazanmak ve spesifik arama yapabilmek için filtre kullanın.

    5- hem makaleleri depolamak, tasniflemek hem de kolay yazım için endnote veya mendeley programlarını kullanın. ben mendeley'i tercih ediyorum, tavsiye ederim. bu programlar hem referansları tez içinde yazarken, hem de kaynakça kısmına eklerken oldukça kolaylık sağlıyor ve zamandan kazandırıyor. aynı zamanda indirdiklerinizle kendi kütüphanenizi oluşturuyorsunuz. indirdiklerinizi, muhakkak program içerisinde alt konularınızla ilgili klasörler oluşturun ve oraya kaydedin. daha sonra bulmanızı kolaylaştıracaktır. oradan kelime ile makalelerinizde arama bile yapabilirsiniz. ayrıca indirdiğiniz makaleleri, bilgisayarda aynı şekilde oluşturduğunuz klasörler içerisine kaydedin. bulmanız kolaylaşır ve zaman kazanırsınız.

    6- taradığınız kaynakları emin değilseniz sadece ismine bakarak direkt indirmeyin. önce bir göz gezdirin ve öyle indirin. böyle yapmak hem sizi gereksiz kaynak depolanmasından ve sonrasında bunlarla zaman kaybetmekten kurtaracak, hem de içerikleri okudukça tezinizin hangi kısmına referans olabileceği ve tezinizde değineceğiniz noktalarla ilgili size katkıda bulunacaktır.

    7- ister ilk başta, ister sonradan, makalede alıntı yapmayı düşündüğünüz kısmı, pdf'de sarıya boyayın ve makalenizde kullanacağınız kısma dair not ekleyin. yani girişse giriş, sonuçsa sonuç kısmı diye, ayrıca içerikle ilgili aklınızda kalacak şekilde notlar ve pdf'yi bu şekilde kaydedin.

    8- endnote yada mendeley'in word'e entegre uzantıları var. onu indirin ve onu kullanarak yazım işlemine geçin. enstitünüzün belirlemiş olduğu yazım şablonu, sayfa yapısını, sıfırdan sonra virgül veya nokta kullanımını, karakter boşluğunu vb baştan ayarlayın ki, sonradan ekstra zaman kaybetmek zorunda kalmayasınız.

    9- yazarken ayrıntılarda sıkışmak yerine bütünlüğe, ana başlıklara öncelik verin. kendinizi yazarken illa giriş, materyal-yöntem, sonuç, tartışma sıralamasına göre kısıtlamayın. böyle yaparsanız, aynı referanslara tekrar tekrar döner, zaman kaybedersiniz. onun yerine, bütün ana başlıkları açın ve referans makalelerde alıntı yapacağınız kısmı gördüğünüz ilgili başlıklar altına anında ekleyin. makalede gördüğünüz yeni alıntı kısımlarını sarıya boyayarak kaydetmeyi unutmayın.

    10- word'de tezi yazarken ilgili kısımları işaretleyip, word'ün gözden geçir kısmını kullanarak sayfanın sağ tarafına not almayı unutmayın. tezinize alıntı yapıp, referans eklediğiniz makale(ler) nin adını da aynı şekilde yan tarafa not olarak yazmayı unutmayın. teziniz ilerledikçe, bazı referansları eklemeyi, bazılarını işaretlemeyi unutacaksınız, bazılarını da yanlışlıkla sileceksiniz. zaman içinde neyi nerden aldığınızı unutabilir, karışıklıkların önüne geçmek ve zamandan kazanmak için mutlaka alıntıladığınız referansları da not olarak kaydedin. işiniz bittiğinde sileceksiniz zaten. yazarken aklınıza gelen şuna da değin, şu konuda birkaç referans daha ekle, şunu bil gibi küçük notları farklı renklerle not kısmınıza eklemeyi unutmayın.

    11- tezinizi yazarken 5-10 dakikaya bir tezinizi kaydetmeyi unutmayın. elektrik kesintisi, bilgisayarın donması, programın yanıt vermemesi gibi ihtimalleri unutmayın. emeğinizin boşa gitmemesi, canınızın sıkılmaması için tezi yazarken sık sık mutlaka kaydedin.

    12- tezinizi kaydederken kaydettiğiniz ismi arada güncelleyeceksiniz. sonuna 1, 2, 3...
    şeklinde rakam eklerseniz, son kaldığınız şablonunuzu karıştırmamış olursunuz. ilgili dokümanlarınızı birkaç yere kaydedin, kendinizi tek bir depolama yerine mahkum etmeyin. böyle yapmadığınızda her şeyi kaybedebileceğiniz bir durum yaşayabileceğinizi unutmayın, felaket olur. usb, bilgisayar ve bulut depolamayı birlikte kullanın. ara ara depolama alanlarınızı güncelleyin. tezinizi yazıp ilerlerken, bilgisayarınızı kapatmadan önce son olarak tezinizi mailinize gönderin, orada da dursun.

    13- dur şu kadar yazayayım, dur bitireyim ondan sonra danışman hocama göndereyim demeyin. her ne kadar enstitünün yazımsal bir şablonu olsa da gerek içerikle ilgili, gerekse de editoryal olarak danışman hocanızın söyleyeceği şeyler mutlaka olacaktır. her hocanın, bir yoğurt yiyişi vardır. yapboz yapmamak, başa dönmemek, teferruatlarla uğraşmamak ve zaman kaybetmemek için hocanıza sık sık danışın.

    14- istatistik öğrenin ya da iyi bilen birinden yardım alın. her halukarda rakamların istatistiki olarak anlamlı bir durum ortaya koyup koymadığı hususunda yorum yapabilmeli ve sonuçlar ile değişkenler arasındaki ilişkiyi yorumlayabilmelisiniz. bu hem tezinize hakimiyetinizi arttırır hem de savunmada ifade edebilmeniz, ikna ediciliğinizi arttırır. grafiklerden, diagramlardan faydalanın, tezinizin görselliğini arttıracaktır.

    15- çok kısa zamanda iyi, kaliteli bir iş çıkmasını beklemeyin. siz de, hocanız da umursamıyorsanız belki problem olmayabilir ama içeriği doyurucu olmaz. emek isteyen bu süreçte kesinlikle kopma yaşayacağınız boşluklar bırakmayın. hocanız esnek ise de siz boş bırakmayın, sıkıştırın, sonra tekrar konsantre olması oldukça zor oluyor.

    edit: dilbilgisi

    16- kaynaklardan alıntı yaparken, anlamı karşılayan daha iyi bir ifade olmadığını düşündüğünüz durumlar haricinde, ifadelerde mutlaka kendi cümlelerinizi kullanın. kesinlikle kopyala yapıştır yapmayın. ithenticate, turnitin gibi programlar kullanılarak kontrol yapılıyor. özellikle ithenticate makaleler ve doktora tezleri için tercih ediliyor ve çok daha güvenilir sonuçlar ortaya koyuyor. hem yayınınızın özgünlüğü açısından, hem gereğinden fazla alıntının önüne geçmek için kullandığınız cümleler size ait olsun. bu aynı zamanda daha fazla emek ve içeriğe daha fazla hakim olmak demektir.

    not: aklıma başka hususlar gelirse eklerim.