• brian greene'in nihayet biraz daha az kafa şişirecek diye umduğum kitabı *. önceki kitaplar çok güzeldi ama, sonlara doğru artık okuyucunun anlayacağı dilin kenarından taşmaya başlıyordu. biraz da sicim teorisine kendini fazla kaptırdığından sanırım, tek taraflı bakması hafif sıkıyordu.
    orjinal ismi "the hidden reality: parallel universes and the deep laws of the cosmos"
  • brian greene'in, birden çok evren fikrine fiziğin çeşitli kollarından nasıl ulaşıldığına dair kitabı. tübitak yayınlarından çıkan önceki kitapları gibi çoğu zaman insanı heyecanlandıran, bazen de fizikçilerin yaptığı çalışmalar ve ulaştığı sonuçlara hayran bırakan bir kitap. okurken "bunu ilginç bulmayacak olan kimse yoktur dünyada" diye düşündüren bilgilerle karşılaşıyorsunuz. kanımca fizikçi olmayanlar için anlaması en zor kısımları sicim teorisinden bahsedilen kısımlardır.
  • brian greene, "saklı gerçeklik - paralel evrenler ve kozmosun derin yasaları "

    eğer dünya, güneşe daha yakın veya daha uzak olsaydı, yaşamın temel bileşeni olan sıvı haldeki su dünyada bulunamazdı. demek ki benim varlığım, dünyanın güneşe olan uzaklığı ile bağlantılı. ama dünyanın neden yaşam için böyle uygun bir uzaklıkta konumlanmış olduğunu merak ediyorum. bu bir tesadüf mü? veya bir açıklaması var mı?

    şöyle bir durum düşünün:

    bir ayakkabı mağazasında ayakkabı alıyorsunuz. satış elemanı size ayağınıza tastamam uyan bir ayakkabı getirdiğinde şaşırır mısınız?, "bu bir tesadüf mü?, bunun bir açıklaması var mı?" der misiniz?

    elbette şaşırmazsınız, çünkü düzgün bir ayakkabı mağazasında her ayağa uymak üzere her numara ayakkabının bulunması gerekir.

    evrendeki durum da buna benzer. evrende, her biri, yörüngesinde dönmekte olduğu yıldızdan belli bir uzaklıkta olan milyarlarca gezegen vardır. tüm bu gezegenler arasında, yıldızından, yaşam için uygun iklimi sağlayan bir uzaklıkta yer alan en azından bir gezegenin bulunması o kadar sürpriz sayılmasa gerek. işte o gezegenlerden biri üzerinde de bizler yaşıyoruz.

    ***

    einstein'dan önce, kütleçekimi, bir nesnenin bir başka nesne üzerinde oluşturduğu gizemli bir güçtü. einstein'dan sonra ise, kütleçekimi, bir nesnenin ortamda oluşturduğu bükülmenin başka nesnelerin hareketlerini yönlendirmesi anlamına gelmektedir.

    bükülen (ya da eğrilen) yalnızca uzay değil, zamandır da. bu yüzden buna uzay-zaman eğriliği denir. uzay-zaman eğriliği, kozmostaki tüm hareketleri kontrol altında tutan bir koreografi ustası gibi işlev görür.

    dünya ve güneş gibi bildik nesnelerin yarattığı "kütleçekiminde", asıl etkili olan uzayın değil, zamanın eğriliğidir. genel görelilik, nesnelerin, zamanın daha yavaş aktığı tarafa doğru yöneldiklerini savunur. diğer bir deyişle, tüm nesneler olabildiğince daha yavaş yaşlanmayı "isterler".

    ***

    son zamanların popüler kavramlarından olan higgs alanı, fizikçi peter higgs'in adıyla anılmaktadır. temel parçacıklar bir higgs alanından geçerken "kütle" edinirler.

    basitçe açıklamak gerekirse, temel parçacıklar "pekmez" kıvamındaki higgs alanından geçerken, "sürtünmeden" kaynaklanan bir dirençle karşılaşırlar. bir parçacığın kütlesi olarak adlandırdığımız şey, işte bu dirençtir.

    dc2l
hesabın var mı? giriş yap