hesabın var mı? giriş yap

  • çok benzeri başıma gelen olaydır.

    işten çıkıp cebimde kalan son paramla otobüse bindim. tabi ben öyle sanıyormuşum çünkü parayı otobüse binmeden düşürmüşüm. tüm ceplerime, çantama, cüzdanıma defalarca baktım ama yok. muavin bir yandan bakıyor bir yandan mırıl mırıl söyleniyor. neyse yanımdaki cengaver bir genç paranızı bulamadınız sanırım müsade ederseniz ben vereyim dedi. teşekkür ederim muavine söylerim o bişey demez sanırım dedim ama yine de parayı ödedi. kendisi buraları okuyorsa tekrar teşekkür ederim. o gün gözlerim dolu dolu olmuştu ve iyi insanlar var diye düşünerek eve gitmiştim

  • öğrenci evi. evde 4-5 kişi kalıyoruz. bir arkadaşın kardeşi haftasonu ziyarete geldi. mutfağa bir daldı çocuk. nasıl temizliyor. utandık.
    dur da diyemiyorum ben. gittim artık en azından "ya uğraşma zahmet etme" içerikli bir şey söyleyeyim dedim. baktım ocağı silmekle meşgul.

    - ya uğraşmasaydın onunla bi de. bi ton zahmete girdin.
    + olur mu abi ya. bi iki sene daha rahat edersiniz işte.

    daha karışmadım ben. kimseye karışmadım ama. belediye bizim evi yıktı geçen gün. ayar yerim diye gık diyemedim.

  • butik kafeler genelde sakin olduğu için seçilebilir. benim vize-final döneminde taze istanbullu olarak ziyaret ettiğim, rahatlık ve sakinlik açısından verimli çalışma imkanı sunan kafeler;

    starbucks'ın ortaköy, bebek, moda şubeleri (genellikle öğleden sonra kalabalık oluyor bu şubeler. hem self servis olması, hem de saatlerce oturup wifi ve elektrik prizini sömürseniz de size müdahale eden birinin olmaması açısından çok rahat, biliyorsunuz. isterseniz kadıköy rıhtım ve bahariye'deki beş katlı büyük şubeleri de tercih edebilirsiniz, ben çok fazla insan ortalıkta dolaştığı için sevmiyorum.)

    caffe nero'nun yeniköy, moda, akaretler şubeleri (moda şubesi öğleden sonra epey kalabalık oluyor, yer bulamayabilirsiniz, sövmeyin sonra. yeniköy ise çok sakin, üstüne manzarası var. daha ne olsundu.)

    cherrybean coffees moda şubesi (iki katlı + bahçeli bir kafe. self-servis olduğu için oldukça rahat ve başınıza ekşiyen, saçma sapan bahanelerle rahatsız eden çalışanlar yok. burada galata şubesini de yazmıştım ama kapandı ne yazık ki.)

    kadıköy'de pappa cafe, iki kedi cafe, muaf, page cafe & gallery, polka, day coffee design, coffee manifesto, sakura, walter's coffee, juliet kitchen & rooms, yumma, dün moda, sayfiye moda (pappa arka sokaklarda kaldığı için sakin, iki kedi cafe'nin sahibi hanımefendi inanılmaz güleryüzlü ve pozitif, muaf moda burnu tarafında fakat öğleden sonra kalabalık olan mekanlardan. kev öğleden sonra kalabalık olabiliyor, polka ve zuhal ise sakinliğiyle sizi çekiyor. tabi çalışmak için de pek güzel. day coffee'de aynı zamanda el yapımı defterler ve aksesuarlar satılıyor. walter's hakkında detay vermeme gerek yok sanırım, edebinizle gidip ders çalışacaksanız tercih edin, tulum giyme niyetiniz varsa sanırım artık giydirmiyorlar. * dün ve sayfiye moda burnu'nda yer alıyor, ikisi de inanılmaz ferah ve sakin kafeler. sayfiye'ye beni bağlayan günlük muzlu rulo pasta yapmaları ve kafam kadar porsiyonla servis etmeleri -ki kocakafalıyımdır- neyse, yeter ki siz çalışın çocuum.)

    karaköy'de ot dergi cafe, karabatak, mums cafe, ops, sahi (ot dergi kafe kamondo merdivenini çıktığınızda sağda kalıyor, küçük bir kafe. karabatak, mums ve ops biraz daha görselliğe hitap eden fakat gözlemlediğim kadarıyla bütün gün o kafeden o kafeye sürüklenmek dışında bir amacı olmayan kitlelerin uğrak yeri. şansınıza bağlı biraz. sahi'de çok lezzetli çikolatalar ve kendi seçtiğiniz malzemelerle oluşturacağınız lokumla dersi sallamama seçeneğiniz var.)

    şişhane'de; mavra (çalışırken apartmandan çıkan okan bayülgen'e sataşmak isterseniz gidebilirsiniz.*) ,drip coffee (pera'da sokakla iç içe çalışmak ve güzel bir apple pie yemek isterseniz tercih sebebi olabilir.) , türk alman kitabevi (bunu bilmeyen kalmadı zaten. hem fiyatlarıyla öğrenci dostu, hem de altı kahve aldığınız zaman yedinci kahvenizi hediye ediyorlar. + harika bir çalışma ortamı var.)

    bunların dışında, beşiktaş' ta minoa cafe & bookstore, nişantaşı'nda moc, coffee bain, sunday teşvikiye, bebek'te mangerie, yeniköy'de yeniköy kahvesi, galatasaray'da brew coffeetercih edilebilir.

    edit: güncelleme.
    edit 2: kapanan mekanların güncellenmesi + yeni tavsiyeler.

  • hiç duyar kasacak değilim.
    beleş paraya hallenene kadar eşşek kadar tipler. gitsinler, çalışsınlar.
    çocuk yazıp da insanların duygularıyla dalga geçmeyi bırakın. ağzı burnu dağılmış insan şov peşine düşmez.

  • "gidip şahin alacak halimiz yok ya. ben gidip 1 buçuk milyona sıfır audi marka araç da alabilirdim.”

    demiş.
    haklı.
    devlet size bu kadar pervasız, ahlaksız, yüzsüz ve hadsiz konuşmayı sağlıyor, alırdın elbet.

    nüfusu amfitiyatro kapasitesi kadar ilçeye kontenjandan başkan seçilmiş, "1,5milyonluk araba hakkımdı, az bile harcadım" diyecek kadar utanmaz..senin yüzüne tükürmeyen gakkoşlar düşünsün artık makam aracının faturasını..

  • çok babacan adamdır... çok uzun yıllar önce bir gün, sabahtan başladık arkadaşlarla içmeye. akşam da taksim'e çıktık. adını hatırlayamadığım bir barda gece acayip uyku bastı beni ve "tuvalete gidip kestireyim" dedim kendime. evet sözlük yazarları, gerçekten sabahtan içmeye başlamıştık çünkü. neyse efendim... küçücük bir tuvalet. üstü açık ama... cabrio yani. ben kendimce en temiz köşesinde tuvaletin sadece beş dakika için gözlerimi kapatmaya niyetlenerek amele oturuşu dediğimiz pozisyonu aldım ve kapattım gözlerimi. ne kadar zaman sonra bilmiyorum, başımdan aşağı dökülen bir kova suyla uyandım. kafayı bir kaldırdım... selçuk yöntem. tuvalet cabrio olduğu için bir sandalye üzerine çıkmış ve bir kova suyu dökmüş üzerime; zira dışarda inanılmaz bir tuvalet kuyruğu oluşmuş ve ben tüm kapı çalmalarına, tüm seslenmelerine rağmen uyanmamışım. neyse, o kafayla hızla yerimden kalkıp kapıyı açtım. karşımda selçuk yöntem... kendi babamın da adı selçuk ve bunu belirterek sarıldım kendisine. rezalet resmen!!! sağolsun o da sarıldı. sonra barda oturduk, kahve ısmarladı falan... ben sürekli selçuk baba dedim kendisine. ne anlattıysam dinledi... ne anlattığıma dair de en ufak bir fikrim yok. yani şimdi yıllar sonra düşünüyorum da, bugün tuvalette sızıp kalan genç bir adama kahve ısmarlayıp dertlerini de dinlersem, sayesindedir. güzel adamlarla karşılaşmak gerek hayatta... güzel adamdır vesselam!

  • ahahahhahaaa az önce efsane bir sahnesine şahit olduğum dizi. 3 katlı bir evin çatısından düşen kızı en az bir 15 metrelik depar atıp aşağıda yakalayan erkek karakteri görmemle yarılmam bir oldu. lan hadi senarist yazdı, yönetmen çekelim dedi de ey oyuncular siz neden oynadınız lan bunu ? *

    (bkz: lan hepiniz ordaydınız be) *

  • hakkında düşünmesi de çok eğlenceli bir gülümsemedir. işin aslı dayanışmacı, korumacı, kardeşçe bir tavırdır bence. gülümserim ve gülümseyenleri severim. alışverişte, sırada veya başka bir kamusal alanda bulunurken insanların birbirlerine olan davranışları ülkedeki uygarlığın göstergesidir. bu yüzden bu tavır içindeki kızlarımızın aydınlanmış, kibar insanlar olduklarını düşünebiliriz.

    bunun barda yaşanan versiyonunda dayanışmada bir level üste çıkılır. ben bir keresinde. eheh. ya ben biraz tecrübesizken, 19-20 yaşlarında falan. tamam 20 tamam. evet. yirmi yaşındayken bir adama aşık olup sevgilisi olduğunu öğrendiğimde biraz üzülmüştüm. beraber nevizade'de bir yerlerin terasında içerken ağlamış da olabilirim. alkolün tesiriyle. tamam içip ağlamıştım adam da şakayla karışık beni teselli, evet şakalar falan yapabiliyordu, ya çok küçüktüm ve antidepresana yeni başlamıştım. neyse. ehm. adam beni ağlattıktan sonra tuvalete gittim işte. çok da ağlayarak gitmedim, ağlamam geçtikten sonra normal bir şekilde gittim aslında. içerideki iki kızla her zamanki tebessüm ritüelimizi gerçekleştirdikten sonra yanıma geldiler böyle "aa sen yukarıda ağlıyodun ben seni gördüm" filan diye konuya girip "ya sen ondan daha iyisini bulabilirsin ben zaten ikinize bakınca anlamadım, niye onunlasın ki" gibi cümlelerle devam edip teselli etmişlerdi beni. eheh. ben adamın yanında kendimi minik, tecrübesiz ve istenmeyen hissederken kızlar resmen "bi kendine bi ona bak yane, bok yesin" demeye getirdiler. kendilerini şimdi görsem simalarını hatırlamam bile zor ama güzel yer etmişlerdi bende. okuyorlarsa öpüyorum hehe.

    aah old times. good old times.