hesabın var mı? giriş yap

  • bilal erdoğan'ın paraları sıfırlamak için internet bankacılığından amcasına eft yapacakken ödemeyi yanlışlıkla imf'ye geçmesi olayı. sonra bankayı falan arayıp, araya tanıdık koyup yanlışlık oldu dese de adamlar parayı almışken geri göndermemişler doğal olarak. tayyip ise olayı duyduktan sonra sinir krizleri geçirip bilal'e temiz bir dayak atsa da ertesi gün krizi fırsata çevirip "imf'ye borcumuz kalmadı" diye oy istemeye başlamış. bilal mi? hala ne olup bittiğinin farkında değil.

  • boeing firmasının bugün radisson sas otelinde yaptığı sunumla bizlere (bkz: itü uçak) tanıttığı uçaktır. tam adı boeing 787 dreamliner, sloganı "a new airplane for a new world". dreamliner ismi dünya çapında yapılan anket sonucunda seçilmiş. ilk sipariş 50 uçak ile japonya'nın ana (all nippon airways) havayoluna ait. üretime 2007 yılı başında başlanması ve 2007 yazında ilk uçuşun gerçekleşmesi planlanıyor. teslimat ve ilk siparişin sahibi all nippon airways'te servise girmesi için planlanan tarih 2008 ortası. uçağın motorları için iki firma ile anlaşılmış, rolls-royce ve general electric. şuan için hazır olan motor alternatifi rolls-royce tarafından dreamliner için tasarlanan trent 1000 isimli motor, ilk uçuş da bu motor ile yapılacak. general electric'in genx isimli motoru ise henüz hazır değil. 787 üç değişik modelden oluşan bir aile, bunlar 787-3, 787-8 ve 787-9. özellikleri ise şunlar:

    787-3 yolcu kapasitesi: 290-330 (iki sınıf)
    uzunluk: 57 m
    kanat açıklığı: 52 m
    menzil: 5550 - 6500 km
    hız: 0.85 mach
    max. kalkış ağırlığı: 164000 kg

    787-8 yolcu kapasitesi: 210-250 (üç sınıf)
    uzunluk: 57 m
    kanat açıklığı: 60 m
    menzil: 14800 - 15700 km
    hız: 0.85 mach
    max. kalkış ağırlığı: 216000 kg

    787-9 yolcu kapasitesi: 250-290 (üç sınıf)
    uzunluk: 63 m
    kanat açıklığı: 60 m
    menzil: 15900 - 16300
    hız: 0.85 mach
    max. kalkış ağırlığı: 245000 kg

    en büyük rakibi thy'nin de tercih ettiği airbus a330 olduğundan a330-200'ün de özelliklerini vermekte fayda var,

    a330-200 yolcu kapasitesi: 293 (iki sınıf), 253 (üç sınıf)
    uzunluk: 58.8 m
    kanat açıklığı: 60.3 m
    menzil: 12500 km
    hız: 0.86 mach
    max. kalkış ağırlığı: 233000 kg

    boeing'in 787'yi pazarlamak için öne çıkardığı özellikler ise şöyle: uçakta çokça kullanılan yorulma ve korozyona dayanıklı ileri teknoloji ve düşük ağırlıklı kompozit malzemeler. daha sessiz, çevreyi daha az kirleten daha yüksek verimli motorlar. ileri hava temizleme sistemi ile kabin içi yüksek hava kalitesi ve nem, %8 daha fazla oksijen. geniş kabin ve koridorlar (787 de a330 gibi çift koridorlu), a330'dan 38 cm daha geniş kabin. airbus a350'ye göre %65 daha büyük ve elektronik olarak karartılabilen kabin pencereleri. ileri teknoloji ışıklandırma sistemi ile kabin içerisinde gece veya gündüz ortamı yaratılabilmesi. daha büyük kabin içi baş üstü dolapları. a330'a göre %40 daha az bakım maliyeti, daha az bakıma ihtiyaç duyulduğundan 12 yıllık periyod içerisinde 100 günlük uçuş günü kazancı. airbus a350'ye göre %10 daha az işletme maliyeti. a330'a göre %20 daha az yakıt sarfiyatı.

    boeing bu uçağın pazarda rakibi olarak gördüğü airbus a330'dan (ki çok doğal, çünkü kapasite, boyut ve performans olarak çok yakın uçaklar) özellikle maliyet bakımından çok daha iyi olduğunu öne sürüyor fakat %40 daha az bakım maliyeti ve %20 daha az yakıt sarfiyatı taahhüt etmeleri biraz fazla iddialı. henüz üretimine bile başlanmamış bir uçak hakkında konuştuğumuz için boeing'in bu iddialarının gerçekliğini uçak üretildikten ve havayolu şirketkerinde kullanılmaya başlandıktan sonra görebileceğiz. ancak şüphesiz ki oldukça ileri bir teknolojiye ve çok etkileyici bir iç dizayna sahip. özellikle kabin içi dizaynı olarak tüm rakiplerini geride bırakması zor olmayacak gibi gözüküyor.

    boeing, 787 dreamliner için 35 faklı havayolu şirketinden 350'si kesinleşmiş toplam 393 sipariş almış durumda. uçağın fiyatı ise modeli ve faklı varyasyonlarına göre 132 ile 150 milyon $ arasında değişmekte.

  • internetten alıp çok beğendiği bilgisayarı, annesinin işten çıkarılması sonucu iade etmek zorunda kalan genç arkadaşımız çaresizce, alınca çok beğendiğini yazdığı yorumu editleyerek içini dökmüş.

    ---------------------------------------------------------------------------------------------

    sonuç edit: genç arkadaşımız ve kardeşine birer adet laptop hediye edilmiş. görsel

    kanıt

    edit:
    herkese çok çok teşekkür ederim, kardeşimize ulaşılmış ve sevdiği bilgisayar hediye edilmiş. bir gencin yüzünü güldürmek için çabalayan herkes umarım hayatı boyunca bu şekilde güler..

    monster'a attığım mesaj ve cevapları

    kanıt

    zorunlu edit: artık mesaj atmayın iyi pr diye. vicdansız olmayın. ben çocuğu tanımam, monster notebook da umrumda değil iyi ürün olup olmaması. ben twitterda gördüm ve trendyola girip ürünü aratıp yorumu buldum ve doğruluğunu teyit ettim. empati yapın biraz. ben de ilk bilgisayarımı kebapçıda çalışarak 14 yaşında aldım, o anki mutluluğumu asla unutamam. beş dakikamızı alan entry ile bir çocuğu sevindirebildiysek ne mutlu bize. biraz insan olmaya çalışın, biraz.

    ---------------------------------------------------------------------------------------------

    görsel

    kanıt niteliğinde ürünün link aşağıdan yorumu görebilirsiniz.

    burada paylaşmamın sebebi, monster notebook veya trendyol bunu görüp bu güzel kardeşimize bilgisayarı hediye edip sevindirmesi. bizler de elimizden geldiğince duyuralım, umarım olur.

    --- spoiler ---
    ben çok sevdim bu bilgisayarı. kardeşim laptopa fatmagül ismini koydu .d çok memnunum gerçekten bir tane oynuyor ama bizde o tuşu kullanmamaya çalışıyoruz. ekran klavyesi var ordan tıklıyoruz boyut de tavsiye ederim başlata erişim kullanımı menüsünde.çok güzel bilgisayar. gezinme..komilik yapmak 2.5 yılda kazandığım parayla aldığım laptopu siparişimin 11. gününde annemin işten çıkarılması gerekmek gerçekten çok acıttı canımı. bunu niye anlatıyorum bir fikrimde yok ama çok dokundu kalbime. oyun oynarken bugün burda yorumumu düzenlemek çok kötü hissettirdi.saat sabah 7.30 oldu ve hala atamadım içimden. biraz abartıyorsam kusura bakm ayın. hiçbir arkadaşıma söyleyemedim bende buraya dökmek istedim içimi. nasılsa ismim gözükmüyor. bu arada duygu sömürüsüne sürüklendiğinde iyice muhabbet farkım ama idare edin .dd birde saf gibi kardeşimle sınava girmek için bilgisayarlarını kullanarak komşuya laptop aldık dedim. ne vardı dilimi tutsaymışım :) en kötüsüde bilgisayarını sadece sınav zamanı komşu bilgisayar bozulacak diye kardeşimi korkutuyormuş. bilgisayarıda windows xp nasıl bozulacaksa. bilgisayarını kullandığımız için para da almıyor ve o para almadıkça bizde bir gebe kalıyoruz. sürekli bi mahçupluk sürekli bir eziklik sürekli bir altta kalma. toparlamak gerekirse pandemi bittiğinde gece gündüz çalışıp bu bilgisayar alıp buraya tekrar yorum yapıcam. son son olarak 8gb rem olması çok iyi. çok hızlı laptop mutlaka alın. herkese iyi günler.
    --- spoiler ---

    bir yardım kuruluşunun kampanyası varmış, buraya bırakıyorum

  • milli takım değil akp-spor düşmanlığıdır. yoksa bu vatanın her bir karış toprağında kars'tan edirne'ye, diyarbakır'dan konya'ya nice zaferler sokaklarda kutlandı 2002 öncesi.

    tff akpli, teknik direktörü akpli, futbolcuları iktidar yalakası olan takımın tribünleri de arapça tezahüratlar yapıyorsa o takım beni temsil etmiyordur!

    debe için not: konyalıyım.

    edit: ilk defa böyle bir şey yapıyorum üzgünüm. herkesten özür diliyorum ama şu başlığı okumanızı istiyorum.
    (bkz: 15 ekim 2015 aras kargo rezaleti)

  • yapılan en küçük bir eylem ya da alınan en küçük bir karar bile hayatımızın gidişatını önemli bir şekilde etkileme yetisine sahiptir. hayatımızın akışı, bir kelebeğin kanadı büyüklüğünde olan seçimlerimizde dahi hiç umulmadık noktalara ulaşabilir. bu etkenlerden belki de en önemlisi zaman kavramıdır. yolda yürüken elinizden düşürdüğümüz kitabı almak için kaybettiğiniz bir saniye, kavşakta freni kopmuş bir aracın size yirmi santim fark ile çarpmamasına neden olabilir. peki ya kitabınızı düşürmeseydiniz ne olacaktı? biz bunu daha çok şans olarak adlandırıyoruz fakat herşey bu kadar basit mi acaba? ihtimaller o kadar çok ki, insan beyninde bunu canlandıramıyor bile. bir düşünün kitabınızı düşürmeden önce size adres soran yaşlı adam olmasaydı siz kitabınızı düşürür müydünüz? ya da yolda gördüğünüz dilenciye para vermeseydiniz o yaşlı adam size adres soracak mıydı? ve ya hava güzel diye sahilden gitmemiş olsaydınız o dilenciyle karşılaşacak mıydınız? bu ihtimallerin sonu yok. ve hayatımız da bu ihtimaller sonucu bir zincir gibi şekilleniyor. malesef insan, iyi ya da kötü olan ihtimali yalnızca seçimini yaptıktan sonra görebiliyor ve bir çok kez de seçim yaptığının farkında bile olmuyor.

    hayatımız sadece kendimizin yaptığı eylemlerden oluşmuyor, dış çevrenin de oldukça büyük bir etkisi var. şöyle ki, freni patlayan aracın sürücüsü o aracın bakımını zamanında yaptırsaydı ya da evden biraz daha erken çıkp acele etmek zorunda kalmasaydı yine çok farklı ihtimaller oluşacaktı ve sürücü ile sizin hayatımız belki de hiç bir zaman kesişmeyecekti.

    kelebek etkisinin hayatımız üzerindeki etkisi de mekan kavramı ile değişiklik gösterebiliyor. kapalı ortamlarda yapılan küçük eylemler hayatımızda büyük değişikliğe neden olmayabilirken yolda yürürken adımımızı beş santim daha fazla atmamız köklü değişikliklere yol açabilmektedir.

    the butterfly effect filmi bu nedenle biraz daha düz mantıkta düşünülerek çekilmiş bir film. şunu yaparsa hayatı bu şekilde olur şeklinde bir anlatım vardır ki, her bir eylemden sonra hayatta binlerce milyonlarca seçimin daha olacağı pek işlenmemiştir, işlenmesi de pek mümkün değildir. buna rağmen run lola run filminde bu ihtimaller çok güzel anlatılmıştır. özellikle de lola’nın karşılaştığı kişilerin gelecekte ne durumda olacağı çok iyi şekilde işlenmiştir.

    farkına varmasak da sürekli bir kelebek etkisi içerisindeyiz. hatta siz bu yazıyı okurken bile bir seçim yaptınız ve bellki de hayatınızda küçük ya da büyük değişikliklere neden olacaksınız.

  • saçma sapan bir gelenektir. hukuken de karışıklıklara sebep olur. zira evlilikle değişmediğinden soyad da aynıdır. staj yıllarımda bir davaya denk gelmiştim. duruşmalı bir idare yada vergi mahkemesi davasıydı.

    aile komple davacı.
    şu dedenin ismi verilmesi geleneği bir yerde kırılmış ailede ve çocuklardan birine babanın ismini vermişler. sonra dedeler de aynı isim döngüsüne girmiş. velhasıl ailenin erkeklerinin neredeyse hepsinin ad soyad aynı. hakim duruşma boyunca kafayı yedi. beyan alacak yanılmıyosam soyad mümin'di. celal mümin. hangi celal mümin? celal mümin oğlu celal mümin.

    adama diyo ki kaç çocuğun var. 3 tane. isimleri ne? celal, celal, biri de allahtan kız olmuş. neden isimlerini aynı koydun? birine babamın ismini diğerine dedemin ismini koydum diyo.

    velhasıl hakim kimin kim olduğunu çözemedi. zaten katip de bişeyleri yanlış yaptı. sinirlendi bi sonraki duruşmaya erteledi ifadeleri.

    not: henüz tc kimlik no yoktu, mahkeme salonunda pc ve printer değil daktilo vardı.

  • tokyo'ya yakin bir yerde bir engelliler bakim merkezine saldiri sonucunda gerceklesmis hadise.
    japon kyodo haber ajansina gore bu bilgiler var. detaylari yakinda cikar ortaya.

    edit: sanki ben japonca biliyormuscasina yazdim, degil mi?
    aklima aziz nesin'in bir hikayesi geldi. yazmaya hevesim olsaydi uzun uzun yazardim ama ozet geceyim. dur bakalim ne kadar anlatabilecegim cunku hikayeyi lise doneminde okumustum. o hikayesine aziz nesin soyle basliyordu "fransizca'dan turkceye cevirdigim kitaplari cagaloglu'nda yayinevine teslim ettim ve eve dogru geri donuyordum ki beyazit'ta onumde yuruyusunden, salinimdan ve ruzgarda savrulan atkisindan fransiz oldugu tahmin edilen bir kadin yuruyordu" sonra bir yerde bu kadin bir adres sormus ve etraftakilerin diyaloglarini uzun uzun anlatiyor aziz nesin ama cok hos anlatiyor. ilk olarak soru sordugu adam hic birsey diyemiyor ama yardim da etmek istiyor. gitgide kadinin etrafinda kalabalik toplaniyor ama kimse yardim edemiyor. kadin anlatmaya calisiyor. kadinin fransiz oldugunu anliyorlar ama etraftakilerin fransizcasi da yok. aziz nesin de iclerinde ve olan biten herseyi susarak izliyor. bir ara uc tane liselinin kendi aralarinda konusurken birisinin digerine "hadi konussana oglum, okulda fransizcadan 10 uzerinden 9 almistin, konus lan. anlat" diyor. oburu de "ben konusamiyorum ki oglum, ben okuldakileri biliyorum, konusma farkli" falan diyor. yani diyaloglar diyaloglar. neyse ilerleyen kisimlarda sorun cozuluyor ve aziz nesin soyle bitiriyor oykusunu "simdi siz diyeceksiniz ki maden fransizcadan turkceye kitap ceviriyorsun da niye orada kadina yardim etmedin. cevap vereyim, ben fransizca bilmiyorum ki. o kitaplarin ismini yayin evinden aliyorum sonra gidip arapcalarini sahaflardan satin aliyorum. arapcadan turkceye ceviriyorum ve yayinevine gidip fransizcadan turkceye cevirmis gibi parami aliyorum"

    ben de yukarda ilk yazdigim iki cumleyi japon haber ajansindan almiscasina bbc'den arakladim.

  • ben bu o.ç'nun paralarımla vergilerimizle beslenmesini bakılmasını istemiyorum. bunu ya kurşuna dizin ya asın gerekirse acı çeksin önemli değil.

    keşke izlemeseydim bu nedir ya? idam referandumu vs gelse ben artık onay veririm.

  • başlığın tam hali enflasyonu 15 temmuz darbe girişiminin devamı olarak görüyoruz'dur. neyse, konumuza dönelim.

    cumhurbaşkanı erdoğan'ın bugünkü açıklamasından bir kesittir

    yahu arkadaş sebep faiz değil miydi?
    sebep dış güçler değil miydi?
    sebep geçmişten gelen yanlış politikalar değil miydi?
    sebep gezi eylemleri değil miydi?
    şimdi enflasyonun sebebi 15 temmuz mu oldu?

    artık mantıklı açıklamalara bile gerek duymuyorlar. yiyen yiyor nasıl olsa..