hesabın var mı? giriş yap

  • acımasız olduğu kadar gerçekçi bir kelime.
    boş oluyorsun, sade kabuk kalıyorsun geriye. içi boş bir kabuk ne işe yarar ki? ceviz olsan atarlar hemen çöpe.

    biz ilk önce evleri ayırdık.
    bir kendimi bir de kızımı alıp çıktım o evden. soranlara bunu söylüyorum hep, aslında o da aynını yaptı, bir kendini alıp çıktı.
    öyle karar verdik çünkü, bize mutluluk vermeyen, bize uğurlu gelmeyen eşyaları ne o ne de ben alamadık.
    çok gerekli bir kaç parça dışında üst baş bile kaldı o evde. sanırım ikimiz de yenilenmek istedik, maddiyat elverdiğince.
    sonra duruşma günü geldi. yön bulma hususunda tam bir kör tavuk gibiyim. kaybolurum hemen. izmir'de iken erkek kardeşimi hatay'dan aşağı mithatpaşa yönünde sahile indirmek isterken önce betonyol'a çıkarmış, sonra da madem çıktık hadi yeşildere'den karşıyaka'ya amcamlara gidelim diye kandırmaya çalışmışlığım vardır. alt üst, sağ sol yok bende, bunu bildiğinden telefonda bana adliyenin yerini o kadar mükemmel tarif etmişti ki elimle koysam bu kadar rahat bulamazdım.
    anlaşmalıydık zaten, uzun sürmeyecekti.
    sonra bitti mahkememiz. çıktık. adliyenin kantine gittik, "gel." dedi, "sana bir çay ısmarlayayım."
    "tamam" dedim, "tatlılar benden o zaman."
    en azından cuma namazlarına gitmesini çok isterdim hep. annemin babamı hazırladığı gibi cuma vakti onu hazırlamak namaza, çok isterdim. hiç nasip olmadı, onu tanıdığımdan itibaren bir kere bile gitmedi cuma namazına. namaz bu, allah ile kul arasında, ses etmemiştim; ama bilirdi üzüldüğümü. geçen cuma namaza gitmiş ve ikimiz için çok dua etmiş, onu söyledi. güldü sonra. "bak, demek senleyken imanım elden gitmiş, senden ayrılacağım için nasıl imana geldim görüyorsun. namaza bile başladım." dedi. beraber güldük, komikti gerçekten de. "sırtında da kaşıntı başlamıştır senin." dedim, anlamadı. "yoo, başlamadı." dedi. "benden ayrılıyorsun ya, kanatların da çıkacaktır. melaike oluyorsun. kaşınıyordur sırtın, dikkat et." dedim.
    iyice güldük. hep böyleydi zaten aramızdaki. bir atışma, bir altta kalmama, bir takılma birbirimize.
    gülerdik ama, hep gülerdik birbirimize. ben ona daha çok gülerdim; çünkü hiç hazırcevap değildim. hep alt ederdi beni. komiğime giderdi. bir de haklı da olurdu, inkar etmek yerine gülmek daha kolayıma gelirdi, gülerdim. zaten bizim evin delisi bendim.
    sonra tatlılar yendi, çaylar içildi, sigaralar söndürüldü. kalktık.
    birden anladım ben, boşanmayı isteyen ben olduğum halde, birden anladım. artık bitmişti.
    kendimi yokladım, pişman mıydım?
    hayır, değildim.
    mutlu değildim, kendi mutsuzluğumda onu da eritmiştim.
    biz birbirini ilk görüşte seven, iki zıt karakterdik.
    yedik bitirdik, sevgimizi.
    dünyanın en güzel şeyini, bizi yani, harcadık.
    pişman da olmadık bundan. geri adım da atmadık.
    çok güvendik karşı taraftakine, seviliyoruz nasılsa dedik.

    ama sevgi sorunları çözmüyor.

    şimdi evlendi.
    duyuyorum ki, çok da mutluymuş. ben de mutlu oluyorum.
    o beni, ben onu mutlu edemedik birlikteyken.
    ayrılığa adım atarak, ona mutluluk için şans vermişim demek ki.
    benimle konuşmuyor, eşi istemiyormuş.
    haklı olabilir. ben anlamıyorum bu mantığı; ama haklı olabilir. kendi tercihi.
    yeter ki mutlu olsun.

    yeniden evlenmeden bir ay kadar önce, kızla ilgili bir şey için buluşmuş çay içiyorduk. evleneceğini biliyordum; ama ilk kez akıl danıştı benden. kadının beni kıskandığından bahsetti, kendisinin nasıl davranacağını bilemediğinden.
    "benden esirgediğin ne varsa ona yap, mutlu olursun." dedim.
    "bir de ailenle fazla yüz göz etme eşini, her şey çözülür." dedim.

    söylediğimi yapmış. ne güzel, şu dünyada biri de benim sayemde mutlu olsun artık.
    mutlu da olsun zaten, o mutlu olsun ki kızımız da mutlu olsun.
    içim o kadar rahat ki, o kadar tüketmişiz ki sevgimizi.

    ..............................

    eski eşim denmesinden hoşlanmıyorum. eski eş nedir yahu, ne kadar kırıcı bir kelime öbeği, her iki taraf için de öyle. kendisinden bahsederken artık, kızımızın babası diyordum. böyle deyince insanlar, hâlâ unutamadığımı söylüyorlar. öyle değil aslında, kızımız değil mi zaten? yalan mı yani?
    yorum yapmaya meraklı insanlar her yerde.
    soğuk bir "kızın babası" diyorum, mesele kapanıyor.

    o da illa anlatmam gerekirse.
    yoksa ben kimseye anlatmıyorum onu.

    çünkü içi boş bir kabuk gibi kocaman bir kelime var aramızda. boşandık biz.
    o öyle mutlu, ben böyle.

    ekleme: ayrılalı 12 yıl olmuş bile. başlarda insan kendini basarısız zannediyor. hiç ilgisi yok oysa, aksine her şey insan için. hele de benim gibi boşanmayı isteyen tarafsanız zaman içinde unutuyorsunuz bile.

  • evladin hayirlisini ver denecek durum.
    ya rab sen besle büyüt okut hayata hazirla. o sabahin köründe senin hayat boyu biriktirdiğin parayla taşak kebabi yapma planlari yapsin.
    bunu hesaplayana kadar anami babami gezmeye dunyayi gormeye tesvik edeyim ömür boyunca çalıştınız diyeceğine.
    ayrıca yaşın kaç dostum senin. ana babanin emekli maasiyla geciniyoruz rahatca diyorsun. hic mi iki emekli parasinin ustunde hayalin yok.

  • çirkefliği bir tarafa bence kıskanç bir kadındır.

    mutlu çiftleri görünce bazıları kuduruyor işte böyle.

    gençlere bakma, nevrin dönmesin çığırtkan kadın…

    bir söz vardı neydi o? hah buldum… kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa en ahlaksız da en namussuz da odur diye. çok doğru bak bu söz…

  • rezalet demek ne kadar doğru bilemedim. çünkü sonunda ben değil, firma rezil oldu..

    mecbur kalmadıkça, kullanmamaya özen gösteriyorum.
    eğer başka bir alternatifim varsa, daha iyi bir alternatifim mutlaka var demektir..

    çok tuhaf bir firma..
    zaman kaybı ve ömür törpüsü.
    düşünme, söyleneni anlama ve derdini anlatma özürlü insanların istihdam kapısı.
    istisnalar varsa kusura bakmasın ama ben henüz denk gelmedim.

    pazartesi 14.30 için bir biletim var. izmir'e gidiyorum.
    ancak annemin sağlık sorunları sebebiyle, ertelemek zorunda kaldım.

    zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermedikleri için, mecburen otogara tekrar gittim.

    -merhaba. iyi çalışmalar. biletimin gününü ve saatini değiştirmek istiyorum.

    + merhaba buyrun.

    -merhaba. pazartesi 14.30 izmir otobüsüne bir biletim var. bunu bir sonraki haftaya aktarmak istiyorum..

    +bir saniye. zafer beeeeey. zafer beeey. beyefendiye bakar mısınız?
    +merhaba buyrun.

    -merhaba zafer bey. ben pazartesi günü izmir'e gidecektim ama annem ameliyat olduğu için, biletimi bir sonraki haftaya aktarmak istiyorum.

    +maalesef. seferler arası değişiklik yapamıyoruz.

    -nasıl yaaa? neden? iyi de gidemiyorum ne yapabilirim?
    üstelik biletin arkasında yazılanı yaptım ve minimum 24 saat önce bildirdim. daha neredeyse 3 gün var.

    +maalesef. bize verilen talimat bu. ( yalan söylüyor. sadece bilet aktarma işleminin nasıl yapıldığını bilmiyor hepsi bu)

    - peki canınız sağ olsun. biletimi iptal eder misiniz? başka firmalara bakayım.

    + maalesef bilet iptali yapmamız yasak.

    -ilk kez yapmıyorum bu işlemi zafer. 5 kere metro ile seyahat ettiysem, 15 kere metro biletimi iptal ettirdim.

    -maalesef. bize verilen talimat böyle. bilet iptali yapamıyoruz..

    (kayış kopar.)

    + peki zafer. tamam iptal falan da istemiyorum. açık bilet yapar mısın bunu? en iyisi başka firmayla gideyim, dönüşte de bu açık bileti kullanırım.

    - tabii ki. açık bilet yapabiliriz. bir saniye bekleyin lütfen. tamamdır buyrun. 70 tl değerindeki açık biletinizi 1 yıl boyunca istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.

    + teşekkür ederim. ben açık biletimi kullanmak istiyorum.

    - !!??!!?

    - merhaba 70 tl değerinde bir açık biletim var ve 2 hafta sonra kalkacak olan izmir otobüsünde kullanmak istiyorum..

    - !!??!!? (sessizlik)
    saat kaç otobüsü olsun?

    + 14:30 lütfen.

  • ulan yine kimi tahrik ettin de dayak yedin acaba. şiddete karşı olsak da, insanın içi bir huzur kaplamıyor değil.