hesabın var mı? giriş yap

  • okulun ilk günü. gökçenur (g) anaokuluna başladı. abisiyle (m) aynı okulda. abisi 5'e gidiyor.

    dayı: gönçenur ne yaptınız bugün okulda?
    g: hiç bi şey yapmadık... müdür benimle konuştu.

    şaşkınlık. acaba bi sorun mu var, kavga falan mı ettiler düşüncesiyle soruyoruz:

    d: ne dedi müdür sana?
    g: bilmem, bi şeyler dedi, hatırlamıyorum...

    daha çok meraklandık

    d: bi şey mi oldu?
    g: ...ıııı...

    herkes abisine döndü. mehmet, ne oldu? kardeşinle ilgilenmiyor musun?

    m: yaa, müdür herkesi topladı, açılış konuşması yaptı. bu salak öndeydi, müdür kendisiyle konuştu zannediyor...

  • hemen her filminde tiye aldığı, hicvettiği insanlar arası ilişkileri, davranış mekanizmalarını, burjuva ahlakını, kadın - erkek ilişkilerini blue jasmine'de tabiri caizse yerden yere vurup insanı neredeyse insan olmaktan utandıracak kadar derin ve kaliteli bir eleştiri getirirken cate blanchett oscar'lık bir performansla ekrandan dışarı taşarcasına oyunculuğun ötesine geçip adeta o karakter oluyor ve sonuç olarak insan woody allen'ın sonsuza kadar yaşamasını ve o sonsuzlukta kamerasını sürekli bizlere doğrultmasını istiyor... çok yaşa üstad woody allen...

  • başnot: okumaya başlamak üzere olduğunuz bu entry'de, dizinin 4. sezon 10. bölümüne dek epey ağır birçok spoiler bulunmasının yanısıra, ilerleyen bölümler için de tehlike teşkil edebilecek bilgiler mevcut olabilir. eğer, neden basitçe spoiler tuşuna basıp olası tatsızlıkların önüne geçmediğimi sorguluyorsanız, cevabım daha basit: şu an içinde bulunduğunuz başlık, breaking bad'deki sinekli bölüm. başlığın doğası gereği, yukarıda birçok spoiler okumuş ve aşağıda da okumaya devam ediyor olacaksınız. kısacası; brace yourself, spoilers are comin'!

    ~~

    öncelikle bir şeyi kabul etmek gerek; "fly", yani dizinin 3. sezonunun 10. bölümü, gerisinideki 29 bölüm ile kıyaslanamayacak kadar uçurum-vari bir tempo düşüklüğü içindeydi. sizleri te 1. sezona, yahut 2. sezona döndürecek değilim. "fly"'ın hemen bir öncesindeki "kafkaesque"'i hatırlarsak, bu uçurumun ne denli ölümcül olduğunu fark edebiliriz. vince gilligan'a şükürler olsun ki, "abiquiu", voltajın yeniden yükseltildiği, dozun yeniden arttırıldığı bölüm olmanın yanısıra, izleyicilerin "alışıktıkları" diziyi izlemeye devam edeceklerinin de habercisi oldu. ha, "abiquiu", "fly" gibi düşük tempolu bir bölüm olsaydı, diziyi izlemeyi bırakacak olanlardan mı olurdum? kesinlikle hayır. daha önce yazdığım herhangi bir sinema entrisine denk gelmiş olanlar bilecektir ki, sinema ve dizi dendiğinde kasvet dozu yüksek, sembolik anlamlarla bezeli, oyuncuların yeteneklerini sergileyebilmek adına uzunca süreler alabildiği işlere meyil ediyorum. peki doğrusunun da bu olduğu yönünde bir düşüncem var mı? kesinlikle hayır. elbette çokça tercih edilen, beğenilen, sevilen işler vurdulu-kırdılı-patlamalı-koşuşturmalı olacaktır. sektörün emri bu. işte bu yüzden vince gilligan'a şükürler olsun ki, azınlığı memnun etmek yerine çoğunluğa yöneldi ve tek bir kemer sıkışın ardından araba yakmalı, kamyon taramalı, kan dökmeli bölümler hazırlamaya devam etti. aksi halde, ben ve benim gibi beğenen az sayıda kişi birkaç bölüm ihya olacaktı ve ardından bum! ani bir izlenme oranı düşüklüğü ile diziye sağlanan reklam gelirleri giderek azalacak ve dizi sonlanmak zorunda kalacaktı. sanırım işin bu açısından bakarsak, yani diziyi halen izleyebiliyor olduğumuzu düşünürsek, "fly"'ın -bölüm sayısı hala artmakta olan- onlarca bölümlük bir dizide yegane düşük tempolu bölüm olması, hepimiz için hayırlara vesile olmuş demektir.

    "fly"'ın gerekliliği açısından daha evvel bu başlıkta ve farklı platformlarda çeşitli tartışmalar dönmüş. bu entry'yi okuyanlar da fazla uzaklara gitmesin diye yine bu başlıktan bir akil adam bakınızı vereyim, hem king dain'i, hem de ifadelerini destekleyeyim diyorum.

    (bkz: breaking bad'deki sinekli bölüm/@king dain)

    aslında bu bölüm, sadece walter white'ın iç dünyasına açılan bir kapı niteliği taşımıyor. (yine dikkatli izleyiciler fark etmişlerdir ve etmemiş olanlarsa -gönlüm ister ki- bir şekilde fark etsinler) 4. sezonun 10. bölümü'nün*, yani "salud"'un zirve noktalarından biri olan, jesse pinkman'ın meksika'daki pişirme labaratuvarındaki solosu, "fly" bölümü ile hem doğrudan hem de dolaylı yoldan birçok bağ taşıyor. doğrudan bağlardan ilk akla gelen, kesinlikle, jesse pinkman'ın, "fly"da olmayanı ettiği walter white'ın diline pelesenk olmuş "contamination" kelimesini kullanmak durumunda kalmasıdır. ki, bu kelimeyi yine anafikri walter white'a ait olan "...and then we gonna clean up every possible sources of contamination. and only then we cook!"** çıkışında kullanıyor. sanırım "fly"'ın ve söz konusu bölümün walter white'ın manyaklığa varan titiz çalışma azmine tuttuğu aynanın jesse pinkman üzerindeki kalıcı etkilerinden daha fazla söz etmeye gerek yok. jesse pinkman, walter white için, 2. sezonun 12. bölümü "phoenix"'teki bar sahnesinden de anımsanabileceği gibi, bir yeğenden hatta bir oğuldan farksızdır. walter white ise, jesse pinkman için, asla sevilen bir hoca olamadı belki ama kesinlikle çok şey öğrenilen bir baba oldu.

    "fly"... olanca durağanlığı fakat kesinlikle muhteşem derinliği ile dizinin en dolu bölümü... hem, ilk sezondan günümüze kadar dizinin şoför koltuğunda kim var? walter white. muavin koltuğunda kim var? jesse pinkman. eh, bu iki yol arkadaşının kafa kafaya olduğu koca bir bölüm çıkmış karşımıza. izleyip tadını çıkaracağımız yerde...

    -----------
    **: "...sonra da tüm olası kontaminasyon* kaynaklarını temizleyeceğiz. ancak o zaman pişirmeye başlayabiliriz!"
    -----------

    ~~

    dipnot: kalbur üstü her sözlükte irili ufaklı entryleri olan ben, altı yıllık sözlük hayatımda hiç bu kadar sakin sakin entry yazmamıştım. doğruyu söyleyin doktor bey, ölecek miyim?

  • giderken de taksimetreni aç özelliği de eklenerek taksilerin boş boş gezerken yaptığı masrafa bir nebze de olsa katkıda bulunabiliriz. herşey onlar için.

  • aralarında başka bir konu vardır bunların, benim bildiğim polis anca şikayet olursa onda da yarım ağız müdahale eder böyle şeyler, bana kalsa karışmazdım da emir geldi mecburen geldik izlenimini beden diliyle karşı tarafa vermeye uğraşır. eğer gerçekten huzuru sağlamak için müdahale etmişlerse helal olsun.

    edit: polisler terörle mücadeledenmiş, muhtemelen kendileri de düğün konvoyunun yolu kesmesinin oluşturduğu trafiğe takıldıkları için bunlara bilenmişler (iyi de olmuş) ama yolun karşı şeridinden geçiyor olsalar, trafiğe takılmasalar, yani kendileri rahatsız olmasa bu şekilde bir müdahale edeceklerini de sanmıyorum. yolunda giden bir polisin durup da bir suça müdahale ettiğini ben bugüne kadar görmedim. en fazla ekiplere söyler ilgilenin şunlarla der ama kendileri de yolu kesilenler arasında olunca orada zurnanın zırt dediği yer denk gelmiş düğün konvoycularına. ne yani devletin koca yolu defalarca kesildi hiç mi polis denk gelmedi? ama bu sefer hem de terörle mücadele ekipleri mağdur edilince yol kesenler yaş tahtaya basmışlar.

  • reddit'teki /r/turkeyjerky subreddit'inde paylaşılan bir yazısıyla ortaya dökülen bilgi.

    31 ağustos 2012 tarihli hilal kaplan yazısı burada.

    kendisi şöyle demiş: "edindiği üstün askeri başarılara rağmen tarihimizde bir kazım karabekir muharebesi yoktur ama biraz önce bahsettiğim başkomutanlık meydan muharebesi ile birinci ve ikinci inönü savaşları vardır."

    yani hilal hanım inönü'nün bir kasaba ismi olduğundan bihaber, ismet paşa muharebeyi kazandığı için savaşların adına inönü savaşları dendiğini sanıyor. sanırım o yıllarda soyadı kanunu olmadığını da bilmiyor ki muharebe esnasında ismet paşanın soyadının inönü olduğunu ve muharebe bitince kendisinin soyadının savaşlara verildiğini düşünmüş.

    biraz daha yukarıda başka bir durum daha var.

    "örneğin amerikalılar için bir george washington savaşı yoktur ama iç savaş vardır" demiş.

    kendisi george washington'u amerikan iç savaşı esnasında yaşamış ve savaşmış biri sanıyor. oysaki washington koloniler adına ingilizlere karşı savaşmış ve zaferden sonra ilk abd başkanı olmuş kişi. washington'ın ölümü 1799. amerikan iç savaşı ise washington'ın ölümünden çok sonra, 1861'de başlıyor. o esnada abd başkanı abraham lincoln.

    pes doğrusu peli.. pardon, hilal hanım.

  • ayni soruyu california'lilar da sormus yillar once. o yuzden konutlarin ezici cogunlugunu ahsap yapmaya, sadece depreme dayaniklilik raporu alabilecek dayaniklikta binalari betonerme yapmaya karar vermisler.

    bugun california'da evlerin cogu ahsap, yollarin cogu da betondur (asfalt sicaktan eridigi icin).