hesabın var mı? giriş yap

  • büyüdüğünde büyük ihtimalle dünya üzerinde 2 tür müzik olduğunu sanacaktır:

    1- hareketli çalışmalar
    2- duygusal çalışmalar

  • "ayda 10 bin giderim var, 4 bin ne ki, zengin erkek arayan kızlar eqlesin" şeklinde şekil yapmaya çalışanları göstermiş başlıktır.

    4000 iyi paradır, istanbul'da yaşamıyorsanız.

    anadolu'nun herhangi bir kentinde 4 sen, 2-3 de eşin alsa 6-7 yapar ki;
    kötü diyeni uçan spagetti canavarı çarpar.

  • 18. yüzyılın ilk yarısında londra'da bir 'olağanüstü sarhoşluk epidemisi' yaratan, türkçeye 'cin çılgınlığı' olarak çevrilebilecek ve sebebinin mezhep çatışmalarına dayanması nedeniyle oldukça ilginç bulduğum bir sosyal vaka.

    efendim olaylar şöyle cereyan ediyor; william of orange bey ingiltere kralı olduğu zaman, ingiltere-fransa arasındaki politik ve dini çatışmalardan nedeniyle fransız brendisine alternatif bir içecek olarak cini ingiltere'de, bilhassa londra'da popülerleştiriyor. tabi o dönemde brendi ticareti yapan tüccarlar için de bir alternatif yaratılmış oluyor. lakin bir noktadan sonra iş çığırından çıkıyor ve londra'da on binlerce cin üreticisi ve satış noktası türemeye başlıyor. insanlar çoluk çocuk bebek demeden su gibi cin içiyorlar. konu hakkında araştırma yaparken bir videoda şöyle bir açıklamaya denk geldim, ancak kaynak gösterilmediği için ne kadar doğrudur bilemiyorum: bahsettiğimiz dönemlerden önce cinin medikal olarak iyileştirici bir içecek olarak kullanılması, erkek ve kadınların aynı ortamda rahatça içebilmesi ve o dönemin londra'sında sosyalleşme adına cin içmenin çok önemli bir yeri olması, insanların cini 'ale' gibi hızlı ve sık tüketmesi, insanların kötü çalışma koşulları, kötü beslenmeleri, ani şehirleşen londra'da hobi edinememeleri* gibi sebepler; onları hayat gerçeklerinden uzaklaştırmaya iter ve cin bu senaryoda baş rolü üstlenir.

    şöyle anlatalım, o dönemde (1743) ingiltere'de kişi başına düşen yıllık cin tüketiminin 10 litre olduğu söyleniyor. 2019 verilerinde ise en çok cin tüketen ülke olan ispanya liderliği kişi başı yıllık 1.07 litre olarak elde etmiş, ingiltere ise 0.55 litrede dördüncü sırada. * e hal böyleyken çoluk çocuk bebek demeden bir cin çılgınlığı dönüyor şehirde, haliyle ekonomi çöküyor, suç oranları artıyor, insanlar kontrol edilemez hale geliyor. çözüm ise vergilerde aranıyor. 'gin act'ler çıkıyor sırayla (1736, 1743, 1751). baya yarım yüzyıl insanlar sarhoş geziyor, şaka gibi. hatta propoganda amaçlı, oldukça meşhur bir baskı da bulunuyor: william hogarth'a ait gin lane. aslında bu, beer street and gin lane adında bira öven ve cin yeren, insanları biraya teşvik eden, cinden uzaklaştırmaya çalışan, biraz komik biraz da trajik bir propoganda. parasızlıktan sokak köpeğinin kemiğini kemiren adam biraz korkunç ama, kabul ediyorum.

    velhasıl, bu vergilendirmeler de tabi merdiven altı üreticilerini engellemiyor. kontrolsüz alkol tüketimi nedeniyle kör olan insan sayısı olağanüstü artıyor o dönemlerde. şöyle tatlı bir link de buldum, ilgisini çekenler bir göz atabilir.

    "bradstreet had unwittingly created one of the earliest vending machines - for the distribution of illegal gin. ıngenious. an innovation that was soon copied across the capital. people would stand outside houses, call 'puss' and when the voice within said 'mew' they would know that they could buy bootleg gin inside. very soon old tom became an affectionate nickname for gin."

  • daha büyük saçmalık olamaz.

    bir defa anayasaya aykırı, mülkiyet hakkını dolaylı yoldan deliyor. yani benim zamanında aldığım ve bir köşeye koyduğum cihazı devlet 1 senedir kullanmıyorsan artık hiç kullanamazsın diyor. yani cihazın hiç bir değeri kalmıyor hurda değeri dışında. yani şununla farkı yok, bir evim var ama 20 senedir öyle duruyor ne ben oturuyorum ne de başkası ve devlet bir kanun çıkartıp diyor ki artık bu evde kimse oturamaz. evin mülkiyeti benim olsa da bir değeri yok.

    ikinci taraftan, kamu yararına aykırı. kullandığım telefon bir sebepten arıza yaparsa tamir süresi boyunca evde tuttuğum bir yedek telefona hattımı takar en azından atanabilirim mesela. şimdi ise gidip bir telefon daha satın almam gerek sırf bunun için. eee amacınız döviz çıkmasın dışarı değil mi, ne anladık bundan.

  • iyi yapmışlar. hatta az bile yapmışlar. adamlar soykırıma uğrarken geç de olsa bir tek amerika devreye girmişti. müslüman dünyası kılını bile kıpırdatmamıştı. kadın, çoluk çocuk tecavüze uğrayıp, katledilirken nerdeydi bu araplar? bosnalılar şimdi vefa borçlarını ödemişler. onu bile çekinerek yapmışlar. o yüzden eleştirmeye kimsenin hakkı yok. o travmaları yaşamayan bilemez. tabi sonuçta trump'ın da rezil olması ayrı bir güzellik.

  • eski ingilizce'de küçük harflisi de ı olarak yazılıyormuş. noktayı 11.yy'da "m" ve "nı" gibi fırçayla dikey harf yazımlarında karışmasın diye sonradan eklemişler.

  • boğaziçi üniversitesi'ndeki ibadet odası başlığında da dediğim gibi, bir grup insanın hissettiği ihtiyaca cevap veren bir odadır. sen oraya bakıp utanıyorsun diye yapılmayacak değil ya? sigara içmeyen insanlar mesela sigara odalarına bakıp utanmıyor sana ne oluyor? ne bileyim anlamadım yani. gitme kardeşim mescide. zorla mescide çağırırlarsa utanmaya bağırmaya yüzün olsun.

  • bu savaşların sebebi olan üşüyengiller bir de nasıl beceriyorlarsa klimanın çalıştığı ilk 5 dakika içinde grip + faranjit + bronşit + menopoz + vajinismus olurverirler. kısılmış bir sesle "hığğğ heüğğğ, klima böyle yaptı beni, çok dokunuyor bana, ühüüğğ" diye duygu sömürüsü yapmaya kalkarlar. bu durumda yapılacak en güzel şey, "ah canım, kıyamam ben sana" dedikten sonra klimayı 18 dereceye getirmektir.