hesabın var mı? giriş yap

  • ahahahhahaaa az önce efsane bir sahnesine şahit olduğum dizi. 3 katlı bir evin çatısından düşen kızı en az bir 15 metrelik depar atıp aşağıda yakalayan erkek karakteri görmemle yarılmam bir oldu. lan hadi senarist yazdı, yönetmen çekelim dedi de ey oyuncular siz neden oynadınız lan bunu ? *

    (bkz: lan hepiniz ordaydınız be) *

  • lisede bir arkadaş fizik sınavında "hocam cevabını yazıyorum gidiş yolunu size sınavdan sonra anlatırım" yazmıştı hiç unutmam, kağıtlar okunduktan sonra hocayla olan diyalogları ve hocanın verdiği tepkiler hayatımdaki en komik anılardandır.

    edit:imla

  • sanki birileri tarafından bir gecede piyasaya sürülen tatlı çeşidi. komik video gibi bir anda herkes bunu paylaşmaya, övmeye başladı lan durduk yere. sanki yeni icat oldu, sanki daha önce yoktu. niye böyle oldu sebebi neydi ki?

  • ön-edit: aşağıda göl esnafının çalışma şekli hakkında yazdıklarımın bir kısmı daha önceden yazılmış, başlığı görünce zaten dolu olduğum bir konu olduğu için direkt gelip yazdım.

    açılın ben turist rehberiyim.

    özellikle yabancı gruplarla çok sık uğrarım buraya. söz konusu dükkan yol kenarında olmasına rağmen ileriye doğru genişleyerek göle inen tek yolu yutmuş durumda. daracık bir yolu kesen iki tane "meydancı" elinize zorla bir tuz ürünü sürmeye çalışır ve bunu başardıktan sonra sizi elinizi yıkamak üzere dükkana yönlendirir. tebrikler kapana girdiniz. (zaten madem sürdükten sonra yıkanması icap eden bir şey, niye alıp elime süreyim değil mi)

    oysa oraya gelen insanların tek amacı tuz gölünün fotoğrafını çekmek, tuzun üstünde yürümek. her gün görmedikleri bir güzelliği deneyimlemek.

    buraya her geldiğimde yabancı gruplarıma araçtan inmeden önce şunu söylerim, sizlerin de kulağına küpe olsun:

    "yol üzerinde elinize sözde kozmetik bir ürünü sürmeye çalışan insanlarla karşılaşacaksınız. bu sizi dükkana sokarak size ne olduğu belirsiz şeyler satmak için kurulmuş bir tezgahtır. bu insanlar oldukça ısrarcı olabiliyorlar. o yüzden tester için elinizi uzatmanızı istediklerinde "hayır, teşekkürler" bile demeden, onları muhattap almadan direkt yanlarından geçin ve göle gidin. göz teması kurmaz ve onlara yoklarmış gibi davranırsanız atlatırsınız."

    bana kendi ülkemde, kendi insanlarım hakkında bunları söyletiyor bu insan müsveddeleri. çünkü "hayır"dan anlamıyorlar. yolunuzu kesiyorlar, kolunuzu tutup fiziki temasta bulunuyorlar. tepki verirseniz 10 tanesi bir olup odunla saldırıyorlar. sadece tuz gölü esnafı değil, efes'ten tut kapalıçarşı'ya bütün hepsi yapıyor.

    ama aynı uyarıyı yerli gruplarıma yapamıyorum maalesef. çünkü türkler vırt gel ağızlı. gidip dükkanın önünde eşine yüksek sesle seslenebiliyor "ay gel buraya, rehber oraya girmeyin kazıkçı onlar dedi" diye. ondan sonra 20 esnaf birleşip rehberi dövdü başlığında tartışıyoruz o konuyu.

  • üst edit: bunun adı cinayet değildir de nedir? ismail saymazın okuduğu sayıştay raporunu sonuna kadar izlemenizi tavsiye ederim.

    doğma büyüme amasralıyım ve o madende 5 yıl çalıştım. bana göre olmadığını anladığım gün istifamı verip, mutlu olacağım ve iyi para kazanacağım bir şehire doğru yola çıktım. çünkü ülkemiz teknolojisinde orada çalışmak akıl kârı değil. çalışanların tamamı başka şansı olmayan insanlar. benim şansım vardı ve bunu kullandım.

    şu an içeride olan arkadaşlarım var. haber almaya çalışıyorum. patlama benim çalıştığım kot olan -300'de olmuş. trafo patlaması böyle bir şeye sebep olmaz onu söyleyeyim size. trafo ana geleride havalandırmanın maksimum olduğu yerlerde konumlandırılır. patlama riski olan tek şey ayak ve baca girişlerinde bulunan yol vericiler fakat onlar da anti-grizu özellikli olduğundan herhangi bir tehlike arz etmezler. grizu denen şey metan gazının %2 üstünde olduğu yerlerde tehlike arz eder. trafo ve yol vericiler metan gazı %1'e ulaştığında otomatik olarak güç keserler. %1.5 olduğunda ocak terkedilir. şayet patlamanın adı grizu ise yine de bir nebze sevindirici olur lakin grizu eğer kömür tozu patlamasına sebep olduysa durum çok kötü olur. duruma göre editlerim. dualarınızı esirgemeyin lütfen.

    alt edit: 3 arkadaşım öldü. 3'ü de evli ve çocuklu babalar. hatta biriyle lise sonuna kadar can ciğer arkadaştık, eşi de benim ilkokul ortaokul ve lise arkadaşım. ihmaller evlatları babasız bıraktı... söyleyecek başka tek kelimem yok.

  • köpekten korkan değil, "köpeğin saldırarak korkuttuğu genç" doğru tanım olacaktır.

    bu hayvanların yeri sokaklar değil. önerim: belediyeler bir kampanya başlatsın, barınaklar kursun, sahiplenilmeyen hepsini kısırlaştırsın. dileyen herkes bir miktar maddi destek sağlasın, ben şahsen katkı sağlarım.

    sokaklar artık güvenli hale getirilmeli. gece gündüz tedirgin olarak yürümekten sıkıldım.

    edit: güzel mesajlarınız için teşekkür ederim. bazı arkadaşlar çip sisteminin de sahipsiz hayvan sayısını azaltacağını belirtmiş.
    bir önerim de şu: proje tecrübesi olan biri olarak söylüyorum. bahsettiğim modeli belediyeler sosyal fayda sağlayacak bir ab projesi haline getirip maliyetin yüzde 75 ini de alabilirler. hem hayvan refahı hem de insan güvenliği sağlanmış olur.

  • bu filmin bir de 1943 yılında nazi almanyası tarafından propaganda amaçlı çekilen bir versiyonu var. youtube'da bulup izlemek mümkün.

    hatta direkt entry'nin sonunda link vereyim.

    filmde kapitalist patronlar titanic'in sahibi olan white star line şirketinin hisselerini manipüle etmeye çalışıyorlar. bir yandan da gemiye hız rekoru kırdırıp new york'a orijinal planlanandan bir gün önce getirip şirketin hisselerini patlatmayı planlıyorlar. bu arada gemideki yardımcı kaptanlardan biri alman ve bu alman eleman sürekli gemi mürettebatını "bu çok riskli, insanların hayatını riske atamayız" diye uyarıyor ama millet "sen almansın, ingilizlerin rekor kırmasını kıskanıyorsun" diye görmezden geliyorlar.

    titanic'in batacağı gün alman kaptan yardımcısı hala "gemi çok büyük tehlikede, yavaşlamalıyız ve dikkatli gitmeliyiz" diyor ama gemideki şirket yöneticileri "hayır bu gemi batırılamaz. eğer geç kalırsak hisselerimiz düşer" diyor. sonra da malum felaket oluyor.

    ayrıca filmde gemide zenginler lüks içinde yaşarken işçi kesiminin onlara hizmet etmesi filan da güzel gösterilmiş. bu filmdeki aşk hikayesi iki çalışan arasında geçiyor.

    film nazi almanya'nın propaganda bakanı joseph goebbels tarafından ortaya atılmış. filmde propagandası yapılan 3 konu var: 1) ingiliz ve alman kapitalistlerin kar uğruna insanların hayatını riske atması, 2) gemideki kahraman alman subayının herkese rağmen gemiyi kurtarmaya çalışması, 3) alman film çekim tekniklerinin üstünlüğü. bu filmde o dönemde çok az filmde görülen bir çok teknik kullanılmış ve kalite olarak dönemin üzerinde bir iş ortaya çıkmış.

    film o dönemler nazi işgali altında olan polonya'nın kuzeyindeki baltık denizi'nde çekilmiş. filmin çekiminde kullanılan dönemin yolcu gemisi ss cap arcona oldukça hazin bir hikayeye sahip. en başta yolcu gemisi olarak başlayan bu gemi daha sonra yük gemisine dönüyor ve savaş sırasında esirlerin içinde taşındığı bir deniz hapishanesine dönüşüyor. ingilizler tarafından vurulan gemi içindeki 5 bin esirle beraber suya gömülüyor ve bir anlamda titanic'le aynı kaderi paylaşmış oluyor.

    film almanya'da sinemalarda hiç gösterilmemiş. filmin gösterimi daha çok nazi işgali altındaki fransa, prag, viyana gibi şehirlerde gerçekleşmiş. o dönem savaşta olan almanya'nın şehirleri sürekli bombardıman altında olduğu için alman halkına bu kadar kaos ve ölüm barındıran bir film gösterilmek istenmemiş. film ikinci dünya savaşından sonra doğu bloku ülkelerinde ve rusya'da popülarite kazanmış. bunun sebebi filmdeki anti-kapitalist propaganda unsurları olmalı.

    filmin linki: https://www.youtube.com/watch?v=itj_yg-lous

  • stad kaldırılsa sanki yeşil alan yapılacak. burası türkiye. ali sami yen’e yapıldığı gibi yerine 50 katlı kuleler dikerler. sadece maç günleri olan trafik her gün olmaya başlar.

  • tartışmanın en güzel anında gözlerimi hafifçe kaçırarak "üz anneni üz" repliğiyle ortamda vicdan bombası patlatmayı hedefliyorum. sırf bunun için bile onlarca kilo alıp doğurabilirim.