hesabın var mı? giriş yap

  • vaktinde dolmabahçe camisinin müezzinini korumayan güruhun başlattığı kampanya. dolmabahçe camiisinin müezzini 'ben din adamıyım, yalan söyleyemem, o gece burada içki içilmedi' dediği için sürgüne gönderilmişti ve sesiniz çıkmamıştı.

    şimdi 'cumhurbaşkanımızı koruyun' temalı sela okuyan müezzin için neden bu kadar ayaklandınız? samimiyet önemli bişey!

  • çömeldi,sağa sola gitti,demirlere dayandı,en son oturdu ama bir kere bile adama sarılmadı.
    adamı değil evliliği istediğinin kanıtı bir video olmuş

  • arkadas ucaktan iner telefonunu acar
    annesinden mesaj: a

    sonra anne aranir "anne nedir o a?"
    "'allaha emanet olun'un a'si o.. anlamadin mi?"

  • rush'ın 1977 yılındaki muhteşem albümü "a farewell to kings" in öncesi ve sonrasında yaşananlardan esinlenilerek yapıldığı grup üyelerince de düşünülen, 1978 tarihli konsept albüm.

    esinlenmenin ne demek olduğuna dair önemli ipuçları vermiştir bana.
    olympus'lu cygnus'un dünyayı dağın tepesinden nasıl gördüğü, sözel olarak çok başarılı bir biçimde anlatılmıştır.
    ayrıca; anlatıma olağanüstü bir müzik eşlik etmektedir albüm boyunca.
    "farewell to kings" albümündeki "x-i - book i - the voyage" ve "hemispheres" albümündeki "cygnus x-i book ii" kutsal kitaplar olarak görülebilirler.

  • nehir'in annesi beşiktaşlıdır ve kızıyla tezahürat yapmaktadır.

    anne: siyah!
    nehir: beyaz!
    anne: siyah!
    nehir: beyaz!
    anne: en büyük!
    nehir: beşiktaş!
    anne: hadi bir daha. siyah!
    nehir: ya ben pembe demek istiyorum artık!

  • yüzeye yakın kum tabakalarında, kum tanecikleri arasındaki boşluklara ani sismik kuvvet * uygulandığı zaman, tanecikler arasındaki denge bozulur ve zeminde durağan ve dağınık halde bulunan su içeriği yüzeye doğru hareket ederek zemin yüzeyine çıkmaya başlar. bu olaya zemin sıvılaşması adı verilir. sıvılaşma sonucu kum, su ile birlikte hareket eder ve zemin sıvı gibi davranmaya eğilimli hale gelir. böylelikle sıvılaşmaya uğramış zemin üzerindeki yapılarda, ki bu yapılar depreme dayanıklı inşa edilse bile, yana yatma ve devrilme riski maksimize olur. sıvılaşma sonucu kanalizasyon, içme suyu, doğal gaz boru hatları ve iletişim hatları parçalanır ve kırılırlar.

    sıvılaşma deniz kenarlarında, özellikle körfez çamurları ile kıyı düzlüklerinde, özellikle menderesli akarsuların taşkın ovası düzlüklerinde ve gölsel çökellerde yaygın olarak gözlenir.

    dört sıvılaşma tipi vardır;

    - kum fışkırması (kum volkanı - kum krateri)
    - kum daykları ve siller
    - yanal yayılmalar
    - kademeli yarıklar

    sıvılaşma zeminindeki yapıların okyanustaki bir gemiden farkı yoktur. sıvılaşmanın en çarpıcı örnekleri 1964 nigaata - japonya, 1967 mudurnu vadisi, 1970 gediz, 1989 lorna prieta - kaliforniya, 1995 kobe - japonya ve 1999 izmit körfezi depremleridir.

    17 ağustos 1999 izmit körfezi depreminde, adapazarı şehir merkezindeki hasarın büyük olmasının sebebi sıvılaşmadır. sıvılaşma sonucu pek çok cadde ve binaların zemin katları, zeminin içine gömülmüştür. pek çok binada yan yatma ve devrilmeler olmuştur. benzer sıvılaşma olayları akyazı, düzce ve gölyaka'da da gözlemlenmiştir.

    sıvılaşma potansiyeli olan zeminler üzerinde yapı inşa edilecekse;

    - enjeksiyon kazık temel sistemleri kullanılmalı,
    - bina, sıvılaşabilecek zeminin altındaki sağlam zemine oturtulmalı,
    - binanın altına ağır materyallerden ve kalın bir bodrum yapılmalı,
    - sıvılaşma potansiyeline sahip zemine kimyasal ve fiziksel bir dizi müdahale ile zeminin sabitleştirilip sıkılaştırılmalıdır.

  • egeye gelmeyin diyen var. lafa bak. o zaman yallah moğolistan'a.

    adama bak ya egeyi parsellemiş sanki.

  • bir enstrumanist ve ses mühendisliği öğrencisiyim. ayrıca kompozisyon alanında yüksek lisans için çalışmalarım var. yani sektörden ekmek yahut bok yeme ihtimali fazlasıyla yüksek biriyim. iki saat kadar evvel güngören'de ailemle yaşadığım evime dönmek için kullandığım zincirlikuyu metrobüs istasyonuna, indirimli taşıma kartımda tek bir aktarma ücreti kalmaması ve cebimde para olmamasından mütevellit, levent'ten yürüyerek ulaştım. hak verileceği üzere bu korkunç bir garibanlık hikayesi değil. pek çoğumuz belki haftanın çoğu günü böyle takılıyor bile olabilir, sadece az evvel oldu diye söyleme gereği duydum.

    enstrumanistliğimi biraz açacak olursak, pek fazla bilinmeyen bir enstrümanın icracısıyım ve yurt dışında onlarca farklı ülkede onlarca netlabel tarafından yayınlanmış bir de solo albümüm var,

    aha da ilk bulduklarımın linki;
    http://magyar.walltapper.com/?page_id=410
    http://www.bfwrecordings.com/…urgatoryspendulum.php
    http://verynicenoise.com/release/vnn-028

    devam edeyim, babam oto boyacısı, evin hemen karşısında dükkan. küçükken okumam, adam olmam için kendini örnek gösterirdi. zımpara yapmaktan bütünüyle nasır tutmuş sağ elini ve diğerine oranla daha yumuşak olan yahut öyle sandığı sol elini yüzüme sürter, okumazsam benim de ellerimin böyle olacağını söyleyip dururdu. yaptığım işlere hala akıl sır erdiremiyor. geçenlerde satın aldığım lisanslı albümlere göz atarken kabaca bir hesap yaptım, çoğu underground müzisyen ve grupların kendi piyasasını kurduğu kanada'dan gelme 2500 liralık cd ve kafayı drone, noise işleriyle kırdığımdan ötürü günümüz deneysel müzik sanatçılarının toplamda en az 1000 lira eden plakları var. benim, yani 35 kuruş aktarma ücreti olmayan adamın...

    söylediklerime bakılacak olursa bi dolu ajitasyon yapıp, "korsan cd almayın, mp3 kullanmayın, emek hırsızlığı bikbikbik edeceğim sanılabilir. lakin tam tersi, korsan'ı mp3ü çıldırmış gibi savunuyorum. öyle ki netlabel'a beleş yayınlamalarını istiyor, etkinliklerimde kendi albümümü korsan satıyorum.

    okuduğum konservatuvara düzenli olarak mezunlar gelip para kazanamadıklarını, piyasanın battığını, iş yapamadıklarını yahut çok ucuza bir yerlerde çaldıklarını büyük bir patırtıyla anlatıyorlar. kendine has duruşu, icrası olmayan ya da üretim, yaratım, fikir eserleri sergilemeyen bu tiplerin her birinin altında araba var, halk oyuncusunun bile... bir ekmek kapısı olarak tahayyül etmediğim müzik işi üzerine tahsil yapan bu insanların açgözlülüğünden tiksiniyorum ki az biraz sesi, duruşu güzel diye albüm yapılan kişinin zırlamasına hiç tahammül edemiyorum. toplumumuz müzikle ilgilenen kişinin lüks içinde yaşaması gerektiği gibi fantastik yargılara sahip. eğer geçmişte değilse bile şimdi böyle olmalı; herkes bazen aktarma ücretinden yoksun kalıp yürümeli.

    korsan böyle giderse albümler daha az çıkar, giderek daha da azalır, giderek daha da, giderek... ancak çok iyi, çok kitleli müzisyenler sayıları binlerle ifade edilen kalabalıklara konser verebilecektir. öyle de olmalı zaten! kendisini yere göğe sığdıramayan kof starların açgözlülüğü ile körüklenen müzik piyasası maddi kaygılardan arınmış gerçek seslere kalır böylece.

    ben, yani garip gureba bir çalgının icracısı, ses mühendisi adayı, kendi albümünü bedava dağıtan sanatçı, boyacının oğlu, bazen otobüs biletine para bulamayan adam... 2 tb üzerinde illegal mp3 var harddiskimde, gelin tutuklayın beni!