hesabın var mı? giriş yap

  • çok mu zor be bir düşün. senin yaşadığın ülkenin %90 nı ateist olsa.
    cb ''bunlar müslüman'' dese ne hissedersin acaba. topluluğa sırtını dayamak ne kadar kolay. bunu bir müslüman olarak yazıyorum.

  • (bkz: mcdonaldization) sonuçlarından biridir. kapitalist abiler , şirket kartelleri ve özellikle dünyayı yöneten bankerler sayesinde bütün ülkelerin geleceği son noktadır. büyük bir çoğunluk her zaman asgari ücretle çalıştırılır.
    bu abiler için zaten gini coefficient pek önemli bir şey değildir. (bkz: gini katsayısı) 700-900tl asgari ücret alanların zaten fazla kültürel aktiviteleri de olamayacağı için sistemi eleştiremezler. böylece :

    * zengin daha zengin olarak istediği politikacıyı başa getirir.
    * politikacılar koyunları güder ve oyları toplar.
    * zengin abiler ve politikacılar mutlu mesut yaşarlar.
    * asgari ücret alanlar da sistem ve din kölesi olup çükleriyle oynarlar. çoğalırlar. öbür tarafta kendilerine vaat edilenlerin hayaliyle yaşarlar ve mutlu olurlar.

    kurtar bizi (bkz: bombacı mülayim)

  • olm valla çok iyi lan. halkın yarısını açık hedef haline getiren toplum önderlerini bir kenara koyup, kimsenin siklemediği bir sosyal medya kullanıcısını önce popülerleştirip sonra cezalandırıyoruz. huaaaaa demokrasi süper lan!!!

    ekleme: şu entry'e aldığım tehdit ve hakaret mesajları buradan köye yol olur. demek ki "alenen halkın demokrasi duygusunu aşağılamak" suçundan yargılanmam gerekiyor. benim yani! beni, beni, bihterini...

  • diğer iyi yönlerini bilemem ama mideye iyi geldiği kesinlikle doğrudur bu içeceğin. hassas ve nur topu gibi bir reflüye sahip olan midemin sırtımı ve göğsümü gaz sancılarıyla deli gibi sıkıştırdığı anlarda içtiğim bir bardak kefir, 10 dk içerisinde midemi dingin bir hale sokmaktadır.

    insan sırtında gaz sancısı kaynaklı, yumruk gibi bir sıkışmayla oturmaktayken bir anda düzelince, bu içeceğin sihirli bir iksir olduğuna inanabiliyor bir süre sonra.

  • şu an beni bıraksalar gıkım çıkmadan ölene kadar tek başıma yaşayabileceğim yer.

    faroe adaları, konum olarak norveç ile izlanda arasında yer alan takımadalardır. özerk bir yönetimi olan bu adalar danimarka'ya bağlı. haliyle vize başvurusu için danimarka
    konsolosluğu'na başvuru yapılmalı. buna rağmen alacağınız vize yeterli değil, mutaka faroe adalarına gideceğinizi belirtmeniz gerekiyor. adanın resmi dili de danca ve faroece. a á b d ? e f g h i í j k l m n o ó p r s t u ú v y y æ ø ---->> alfabesi böyleymiş. bana biraz izlandacayı falan hatırlattı. zaten çok da uzak kültürler değiller. adanın başka ilginçliklerinden biri de koyunları. ciddi ciddi koyun sayısı(70 binden fazla) insan sayısından(50 bin) fazla. zaten adanın isminin anlamı da koyun adaları anlamına gelmekteymiş. olur da adaya bir gün yolu düşecek olanlar olursa şunu bilmekte fayda var: ada insanı oldukça çekingen ve içe kapanık. yine de nazik insanlar tabii öyle bir ön yargıları yok. yılın 260 gününden fazlasını yağışlı geçiren faroe adalarını ziyaret etmek için en ideal dönem yaz mevsimi. çünkü en sıcak olduğu(10 derece civarı) dönem bu zamanlarmış. adada yemek kültürü olarak balık önemli bir yere sahip. hatta balina eti oldukça popüler. balina avcılığı olarak ciddi suçlamalara maruz kalan faroe adaları sanırım bu alışkanlığından vazgeçemiyor. peşinde patates ve koyun eti tüketimi öne çıkıyor. klasik kuzey ülkesi gibi, yemekleri bana çok uzak. kendi para birimi olan faroe adalarında danimarka para birimi de kullanılmakta. kurları da birbirine epey yakın fakat ada üzerine yaptığım küçük araştırmada her şey için çok pahalı deniyor. bu da benim severek takip ettiğim, iç açan görüntüleriyle faroe adalarının instagram hesabı.

    daha da fazlasını isterseniz:
    https://gezimanya.com/faroe-adalari
    http://www.wikizero.org/wiki/tr/faroe_adaları
    https://www.turna.com/…akkinda-bilinmesi-gerekenler

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • indirim falan istemiyoruz 3 ay öncenin fiyatlarına dönülsün yeter.

    her ürüne yüzde 50 zam yapılmış sonra " mutabakata vardık da yüzde on indirim de bıkbık"" kıçıma anlat.

    yapısal reformlar işte al amk.

  • koşuyolu'nda normal olanın bir cadde altında yer alır. az miktarda üretilen kahveleri üç değişik yöntemle hazırlar ve sunar: clover starbucks reserve için tasarlanan bir demleme yöntemi, pour over 4 dakikada kağıt filtre kullanılarak hazırlanan yöntem coffee press ise elle basarak kahve ile demlenmiş halinin birbirinden ayrıldığı yöntem. "daha önce denediniz mi?" sorusuna hayır yanıtı verirseniz kuru çekilmemiş kahvelerin yer aldığı kap koklamanız için size uzatılır. arkada çalan jazz ile reserve kahveler çok güzel bir ikili olmaktadır.