hesabın var mı? giriş yap

  • çok iyi para. peki ya milyonlarca koyunu sağanlar... * endüstri büyük.
    edit: işbu entry hayvancılık endüstrisi adına yazılmıştır. *

  • bir arkadas anlatti:
    bayramda turkcellden mesaj gelir:
    - turkcell sizin ve ailenizin bayramini kutlar bik bik bik...
    anne cevap verir:
    - cok tesekkur ederiz, biz de ailecek tum sizin ve calisanlarinizin bayramini kutlariz.

  • çekilecek 25 metrelik çizgiyi askerlerin boyuyla ölçmek.

    bir gün sabah içtimasının hemen ardından bölüğe yeni gelen bi' uzman çavuş "gençler bana 1.80 ve 1.60 boyunda adamlar lazım. boyu 1.80 ve 1.60 olanlar beni şurada beklesin geliyorum ben şimdi" der ve gider.

    yaklaşık bi yarım saat sonra komutan gelip sadece 4-5 kişinin kenara ayrıldığını görünce "yok mu lan aranızda 1.80'lik adam. 13 kişi lazım bana. 13 tane 1.80, 1 tane de 1.60 arıyorum. tek tek boyunuzu ölçtürmeyin lan bana" diye söylenir. öndeki birkaç kişiye tek tek senin boy kaç diye sorup 170 komutanım, 1.76, 1.83 vs cevaplarını alınca memnuniyetsiz şekilde içeriye gider bir daha.

    allahım merak içindeyim ne olcak acaba, ne yapıyo bu herif falan derken bir daha gelip, beyler aranızda odtülü sinan varmış, gelsin bakayım yanıma deyip yanına çağırır

    uzman: sinan sen odtülüymüşsün kafan çalışır senin, benim gösterdiğim kişilerin boylarını topla tamam mı?
    sinan: emredersiniz komutanım.

    komutan kafasına göre 15-20 kişiyi yanıya çağırıp boylarını tek tek sorar, 1.73, 1.78, 1.84, 1.76... bu sırada sinan da toplamaya başlamıştır. sinan sırayla söylediklerini toplar ve 25.12 diye bağırınca komutan tamam dur fazla oldu, tam 25 olması lazım, 25 olması önemli, napcaz diye sorar ve sinan'ın teklifiyle 1.84lük arkadaşı çıkartıp 1.72lik adamı dahil eder gruba. toplamları tam 25 metre oldu dimi sinan diye de son kez teyit alır sinan'dan ve kenara ayrılan askerelere gelin benle çizgi çekmeye gidiyoruz der. meğer 25 metrelik çizgi çekilecekmiş ve herif bu adamları tek tek yere yatırıp mesafeyi ölçecekmiş.

    işin daha da komik tarafı, günün sonuna doğru çizgi çekilmiş, bölüğe geri dönülmüştür. uzman çavuş yanımıza gelerek odtü'lü sinan'a bu iyiliği karşısında jest yapıp çay ısmarlamıştır, tatlı tatlı çaylar içilip muhabbet edilirken sinan'dan o ölümcül soru gelir; komutanım botları çıkararak uzandılar değil mi?

    olm yaa ahahahahah

  • dershaneye ilk gittiğim yıl 2007 yılıydı o zamanlar. 1 tl harçlığım vardı. gidiş dönüş otobüs ücreti, 1 adet link ve yarım tost alabiliyordum. link almadığım günlerde 1 saat pes veya wwe oynayabiliyordum. şu an bunları 15 20 tl ye yapabilir miyim bilmiyorum.

  • agir giriyorum gencler...

    bundan 100 yil sonra bugun hayatta olan hemen hemen kimsenin hayatta olmayacagi, 150 yil sonraysa bugun hayatta olanlari hatirlayan kimsenin bile hayatta olmayacagi, cogumuzun topragin altinda kemik yigini olarak sessiz sakin yatarken her turlu animizin, hatiramizin, ogrendiklerimizin, yasadiklarimizin unufak olacagi, onlardan geriye hicbir sey kalmayacagi, eger dunyada kalici bir eser birakmadiysak (ki %99'umuz birakmayacak) hic yasamamisiz gibi olacagi, hayatin biz olmadan da aynen devam edecegi gercegi.

    sabah aksam kitap okuyarak, belgesel izleyerek, ozene bezene ogrendigimiz o guzel ve ufku iki katina cikartan bilgiler coktan toza donusup ucmus olacak. ogrenenle ogrenmeyen, bilenle bilmeyen bir olacak. sanki hic yasamamis gibi olacagiz.

    yasadigimiz iyi, kotu anilar, bizi gulduren, aglatan, gurur duyduran, utandiran, yuzumuzu eksiten, gulumseten anilardan geriye hicbir sey kalmayacak. o anilari hatirlayan hic kimse hayatta olmayacak. cocuklugumuz, gencligimiz, yasliligimiz, hepsi bir anda ortaya cikip sonra bir anda ortadan kaybolan yaz ruzgari gibi ortadan kalkmis olacak, sanki hic olmamis gibi.

    izlenen diziler, filmler, dinlenen sarkilar, incelenen sanat eserleri ve o eserlerin bizde yarattigi her turlu etki coktan ortadan kalkmis olacak. gezdigimiz yerler, topladigimiz anilar, hatiralar, tanistigimiz, tartistigimiz, kavga ettigimiz, sevistigimiz, sarildigimiz, opustugumuz insanlar ortadan kalkmis olacak. onlari hatirlayan insanlar bile ortadan kalkmis olacak. okunan okullar, alinan diplomalar, edinilen tecrubeler, ogrenilen yabanci diller, teknik bilgiler hepsinin yerinde yeller esiyor olacak. beynimizdeki 100 milyar norondan geriye bir tanesi bile kalmayacak. her seye sonsuza kadar format atilacak.

    bundan 300-400 sene once yasayip da coktan olmus olan insanlaran %99,9'unun ismini, cismini, neye benzedigini, neden hoslandigini, nelere guldugunu, nelere agladigini, geriye neler biraktigini hicbir sekilde bilmeyiz. veba salgininda, ikinci dunya savasinda, kizilderili soykiriminda olen milyonlarca insan sanki hic yasamamis gibi sadece bir istatistik olarak kalir. tarih boyunca yasamis insanlarin %99,9'u geride kalici bir eser birakmadiklari icin hicbir sekilde bilinmez ve hic yasamamis gibidir. biz de (%99,9'umuz) aynen oyle olacagiz.

    hayat bizsiz de devam edecek. insanlar dogacak, buyuyecek, kendi anilarini yasayacak, gulecek, aglayacak, evlenecek, cogalacak, sevisecek, kavga edecek, ayrilacak, birbirine sarilacak, savasacak, karnini doyuracak, yeni cikan teknoloji urunlerini satin alacak, gezecek, tozacak, nefes alip verecek ve biz olmadan her sey aynen devam edecek.

    tuttugumuz takim biz olmadan da mac kazanacak, kaybedecek, eleyecek, elenecek, hakem golunu vermeyecek, tribunlerde binlerce insan sanki biz hic yasamamisiz gibi uzulecek, sevinecek, sokaklardaki insanlar sanki onceki nesiller hic gelip gecmemis gibi gunluk yasamlarina devam edecekler, kendisi olmasa dunyanin donmeyecegini ve evrenin kendi etrafinda dondugunu sanan milyarlarca kemik yigini topragin altinda sessiz sedasiz yatmaya devam edecek.

    biz olsak da olmasak da gunes dogacak, batacak, sahillere dalgalar vuracak, ruzgar esecek, yagmur yagacak, baharda agaclar yesillenecek, kisin yapraklar dokulecek, karlar yagacak, firtinalar kopacak, havalar isinacak, soguyacak, gokyuzunde yildizlar parlayacak, bulutlar oradan oraya savrulacak ve her sey aynen devam edecek. biz onlari gozlemlemek icin orada olmasak bile butun bunlar olmaya devam edecek.

    bizim olmadigimiz bir dunyada insanlar sanki aynisi 100-200 yil sonra kendi baslarina gelmeyecekmiscesine asik olacaklar, gunluk hayatin mesguliyetine takilacaklar, trafige kufur edecekler, irkcilik yapacaklar, kendi aralarinda bolusup ayrilacaklar, birbirlerinin dedikodusunu yapacaklar, elalem ne der diye sabah aksam dusunecekler, insanlarin kendi haklarinda ne dusundugu konusunda endise edecekler.

    bu dunyadan gelip gecen sonra da acisiyla tatlisiyla her seyi geride birakip kemik yiginina donusen ve bundan 100 yil sonra kimsenin ismini bile hatirlamayacagi insanlar olarak bugun insanlarin ne dusundugunu, kimin ne diyecegini neden takariz ki? neden bunun yarisi icindeyiz ki? hadi diyelim en basarili, en mutlu, en muhtesem insan sensin ve herkes bunu kabul etti. yuz yil sonra sen de o insanlar da ortadan kalkmis olacak. ya sonra? seni de o insanlari da kimse hatirlamayacak, hayat aynen devam edecek.

    o tasarim harikasi muhtesem vucutlarimizdan geriye kemik yigini kalacak, belki o bile kalmayacak. instagrammis, sozlukmus, sosyal medyaymis, facebookmus, hicbirinin hicbir onemi kalmayacak. yedigimiz en lezzetli yemekten, izledigimiz en muhtesem sarkidan, asik oldugumuz en mukemmel insandan geriye hicbir sey kalmayacak. roma imparatorlugunun 2 bin yil once girdigi bir savasta telef olan 30 bin askerden geriye ne kaldiysa bizden geriye de o kalacak. avrupa'da veba salgininda, cin'de acliktan, kuzey amerika'da sariliktan olen milyonlarca isimsiz ve cisimsiz insandan geriye ne kaldiysa bizden de geriye o kalacak.

    hani bir soz vardir: "mezarliklar yerlerinin doldurulamayacagini dusunen milyarlarca insanla doludur" der. iste aynen oyle. bugun mezarliklarda bekleyen milyonlarca insanin ziyaretcisi bile yok cunku onlari ziyaret edecek olan insanlar bile yuzlerce yil once kendi mezarliklarina yerlestirilip kendi ziyaretcilerini beklemeye baslamislar. bundan bin yil once yasamis insanlarin kacinin ismini hatirliyoruz? bundan bin yol sonra da o kadarimizin ismi hatirlanacak (ki o bile supheli).

    bugun hayattaki en buyuk derdiniz ne? dusunun...iste o derdi coktan unutmus olacaksiniz. o derdin zerresi bile kalmamis olacak. kendisinden kurtulmak, kacmak istediginiz sorunlar sizi coktan terk etmis olacak cunku artik siz olmayacaksiniz, biz olmayacagiz. hayatta ugradiginiz haksizliklar, basiniza gelen musibetler, yasadiginiz kotu anilar, isten kovulmaniz, terk edilmeniz, aldatilmaniz, hic birini dusunecek vaktiniz olmayacak cunku siz de olmayacaksiniz. bugun hayattaki en buyuk mutluluk kaynaginiz ne? o da gitmis olacak. siz artik yoksunuz, sizin icin de hicbir sey yok. evren icin siz, sizin icin evren artik yok. hic olmadi, hic de olmayacak. sizin icin dunya, dunya icin siz hic olmadiniz ve yoksunuz.

    pazartesi sendromu da yok, tatil heyecani da yok, bayram da yok, seyran da yok, artik hicbir sey yok. su anda pencerenin kenarinda durup iceri girmeye calisan bir karinca veya meyve agaclarinin uzerinde kanat cirpan bir ari dunyada ne kadar varolduysa, ne kadar yer kapladiysa, dunya icin ne kadar onemliyse, dunyada ne kadar iz biraktiysa biz de bundan 100 yil sonra o kadar yer kaplayip o kadar, belki de daha az, iz birakmis olacagiz (tek tuk istisnalar haric tabi ki).

    bugun mezarliklarda yuzlerce, binlerce yildir yatan insanlarin zamaninda kim bilir ne dertler, ne hayalleri, ne umutlari, ne korkulari vardi. hepsi yasadigi donemde o aksam ne yiyecegini, o gun ne giyecegini dusundu. hepsi gunluk islerle, borcla harcla ilgilendi ve mesgul oldu, sonunda hepsinden geriye bir yigin kemik disinda bir sey kalmadi. bizden geriye de bir sey kalmayacak.

    bu yuzden hayatta belli basli ayrintilarak takilip insanlarla polemige girmek, sacma sapan seylere uzulmek, eski seylere takilmak bana bos geliyor. eninde sonunda bize ayrilan sure bitecek ve geride hicbir sey birakmadan sanki hic yasamamis gibi bu dunyadan gocup gidecegiz iste. fazla kasmaya gerek yok. yasa, hayattan zevk al, istediklerini yap, istediklerini izle, dinle, oku, ogren ama bunlari yaparken hicbir seyi hayatinin merkezine koyma. bu dunyada hicbir seyi siklememe sebebim budur.

    edit: bu yazinin ana fikri "her seyi bosverin, salin gitsin" fikrinden ziyade "her seyden tat alin, kafaya hicbir seyi takmayin" fikridir. yani "elalem ne der" diye dusunmeden nasil yasamak istiyorsaniz oyle yasayin cunku biz de "o ne der" diye endise ettigimiz elalem de bir sure sonra toprak olacak.

  • çok çok önemli ultra önemli edit : bu uygulama baya baya uzun zamandır yapılıyormuş. bir türk olarak kendi toprağında ki otellere gelmeni kimse istemiyor. antalyada ki en güzel sahilleri parselleyip bizi kendi vatanımızda öksüz bırakmak bu otelciler ve işbirlikçileri için hiç sorun değilmiş.

    sorsan hepsi milli ve yerli olan bir otelin daha uygulamasını belgesi ile ekliyorum.

    https://twitter.com/…?t=i-nj4fxzchdzpjahkmtv-a&s=19

    noktasına virgülüne dokunmadan aşağıda paylaştım.

    haberi okuyunca şaka sanıyorsun ama adam belgesine kadar paylaşmış. çok merak ediyorum da bir millet daha fazla nasıl aşağılanabilir ?
    sözde en milliyetçiler tarafından düşürüldüğümüz durum içler acısı. zaten dışarda 10. sınıf insan muamelesi gören türkler, kendi topraklarında bile aşağlanmaya devam ediyor. ama sorsan milli ve yerliyiz.

    edit : arkadaşlar şöyle bi açıklama geldi (bkz: #163893973)

    edit2 : limak bir açıklama yayınlamış. https://www.instagram.com/…gsh=mw9lm3hsd3zkogxiyq==

    edit 3 : doğtaş her zamanki gibi. hiç bir şikayeti ciddiye almamaya devam. tekrar uyarıyorum arkadaşlar. doğtaş pişmanlıktır.

    edit4: kültür bakanlığı açıklama yapmış. https://twitter.com/…?t=eu9nb5iddjxxrhkecn8qsg&s=19

    bir “kendi öz yurdumda ben miyim garip?” hikayesi…

    antalya’daki limak lara hotel’e daha ucuz olduğu için ingiliz web sitesi üzerinden rezervasyon yapan bir vatandaş, otele gittiğinde büyük bir şok yaşadı.

    şahsın türk olduğu görülünce ek 120 euro istendi ve itiraz etmesi üzerine otelden kovuldu.

    o an başka otel bulamayacağı için ücreti ödemek zorunda kalan vatandaşa verilen fişte yazan, “milliyet farkından dolayı tahsil edilmiştir” ibaresi dikkat çekti.

    https://twitter.com/…?t=h_7tszud_-73tvuwtp2wwa&s=19
    görsel

    görsel

    edit : canlar şu başlığa bir el atsanıza yüzümüz gülsün
    (bkz: #163681181)

  • ünlülerin ne kadar görgüsüz ve düşük iq’lu olduğunu gösteren örneklerden sadece biri. yatsın kalksın estetikçisine dua etsin. bir zahmet de bundan sonra doğa için çal projelerinde yer almasın cidden gına geldi artık kendisini görmekten.

  • açıklama yapmış futbolcu.

    yine şeref, onur, allah, millet ne var ne yok katmış önüne. kimseye hesap vermezmiş (saldırmak ne zamandan beri kanunen hesapsız kalıyorsa kafasında) de, oymuş buymuş. 3 yaşındaki çocuğun imla bilgisiyle, 3 iq'lu çomar manevi duygularını ortaya dökmüş, anca bu çıkabilmiş ortaya.

    bu delikanlılık falan da çok sökmez arda, kulüp bulamayacağın günler de gelicek, çok yakında.
    allah'tan başka kimseden bi' şey istemezmiş, allah için mi çektin lan referandum videolarını?

    sizin gibi çomarlar yüzünden ahlak, allah, maneviyat, aile, şeref, onur bütün bu kelimelerin içi bomboş kaldı, kafalarınız gibi.

    barcelona'dan osmanlıspor'a müthiş kariyer hikayeni okumaya az kaldı.

    not: milli takımı bıraktım olayını yemeyin, kovuldun arda kovuldun.

    edit: uyarı ve tavsiyeler sonucu yumuşatıldı, içimden gelenleri kaldırmak zorunda kaldım.

  • ismi yadırganan film. ilk film gibi bunun da ismi arabesk bulunuyor. iyi de behzat'ın kendisi zaten arabesk? adam araba arkasında yazı görüp sevdiği kadına sms atıyor, filmin ismi de "rise of the dark machines" olmayacak elbette.

    aslında ingilizce düşününce; "007: london burns" diye film çekseler salyanız aka aka izlersiniz sofistike ibneler sizi...

  • geceleri kulaklığınızı takar müzik dinler bir yandan da gökyüzünü izlersiniz. elektriklerin kesilmesi her ne kadar bilgisayar başından kalkmayan biri olsanız da sizin için aynı zamanda bir ödüldür geceleri. ne kadar karanlık, o kadar büyüleyici. güneşi sevmezsiniz, kaçarsınız ondan. dinlediğiniz müzik gruplarının bile karanlık bir teması vardır.***. geceleri daha uzun olduğu için kış mevsimini daha bir ayrı seversiniz. masaüstü resminiz mutlaka gece ya da karanlık temalıdır.

    günün birinde nyctophilia diye bir kelime görürsünüz. anlamına bakarsınız, sizi çok iyi yansıttığına inanırsınız. yeni bir nickname sahibi olmuşsunuzdur zaman zaman sonuna bir kaç sayı eklemek gerekse de