hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle tabaktaki miktarı azaldıkça alması/hükmetmesi zorlaşan tüm yiyeceklerin bana verdiği yetkiye ve bende yarattığı sinire dayanarak "varoş sensin kaşık da sana girsin" deyip sözlerime devam etmek istiyorum.



    çoban salatası (şöyle suyunu iyice doldurarak)

    makarna (bir tarafına yoğurt iliştirerek)

    cacık (buzlu, zeytinyağlı ve naneli olarak)

    pilav (özellikle bulgur pilavı. şöyle bol domatesli, sebzeli)

    bunları çatalla yiyen adam hıncaldır, uluçtur, pespayedir, ılıktır...



    there is no spoon sadece matrix'te var olabilecek bir olgudur...

  • tutuklanması ambülansları tarayıp doktorları öldüren örgütün sempatizanlarının zoruna gitmiş doktordur. devlet hastanesinde çalışan ve işi bu olan bir doktor kalkıp pkklıların inlerine gidip onları tedavi ediyorsa o örgüte üye olduğundan bunu yapıyordur. hipokrat yemini hastane de yardımını bekleyen hastalar varken onları bırak da, teröristlere yardım ve yataklık et hatta belki bizzat teröristlik yap diyor da bizim mi haberimiz yok.

  • kisiler: bir arkadas ve babasi
    yer: istanbul

    arkadas gece eglencesini sevmekte ve cogunlukla sabaha karsi eve donmektedir. ailesiyle beraber yasadigi mahalleye de zaman zaman buyuk kopek ceteleri musallat olmaktadir. babasi, arkadasi hep "eve sabaha karsi donuyorsun, sarhos donuyorsun, bir gece kopekler sana saldiracaklar, sarhos halde bir sey yapamayacaksin, dikkat et!" diye uyarmakta ve kendince bir cozum sunmaktadir: "eger kopekler sana saldirirsa, sen de dort ayaginin uzerine in, onlar havladikca hirladikca sen de havlayip hirla, dislerini goster!" bu uyarilari dinleyen arkadas, "lan?! babamin da kafasi iyi galiba, kopekle oyle mi mucadele edilir, tey allahim" diye kendince kenardan kenardan gulmektedir.

    babasinin onerisine kiciyla gulen bu arkadas, sabaha karsi eglenceden dondugu bir sefer, mahalleye girdigi anda 20-30 tane iri kopekle karsi karsiya kalir. once yusuf yusuf diye cagirsa da gelen giden olmaz. sarhos kafayla bir an "kaybedecek neyim var ki" diye dusunup kopek taklidi yapmaya karar verir, dort ayak uzerine iner, kopekler tarafindan etrafi sarilir, fakat hepsine havlaya havlaya kopekleri bertaraf eder, rahat bir nefes alip evine girer. kendisinin onurlu mucadelesini balkondan caktirmadan izleyen babasi takdir dolu cumlesini patlatir:

    - lan it oglu it! amma potansiyel varmis sende ha!

  • mezapotamya bölgesinde milattan önce 1800’lü yıllarda kil tabletlere sümerce yazılmıştır ve günümüzde yazılmış en eski destan olarak bilinmektedir.

    hikayeye göre gılgamış yüce bir kraldır ve kendisini tanrılardan bile üstün görmektedir. tanrılar, gılgamış’a ders vermek için dünyaya enkidu isimli bir adamı gönderirler. enkidu yabani bir adamdır ve hayvanların arasında yaşar, hayvanlarla konuşabilir. bu sebeple gılgamış’ın enkidu karşısında pek şansı yoktur ancak gılgamış bir plan yapar ve güzel, alımlı bir kadını enkidu’nun yanına gönderir. kadın enkidu’nun yanına gidince elbiselerini çıkarır, enkidu ise bundan etkilenir ve kadınla birlikte olur. enkidu’nun kadınla işi bittikten sonra tekrar hayvanların arasına dönmek ister ancak hayvanlar artık enkidu’yu kabul etmezler ve enkidu’nun hayvanlarla konuşma yeteneği kaybolur. bunun üzerine gılgamış, enkidu ile mücadele etmek üzere karşısına çıkar. enkidu ve gılgamış güç açısından eşit olsalar da mücadelenin galibi gılgamış olur. enkidu yenilgisini kabul eder ve gılgamış ile arkadaş olmayı teklif eder.

    gılgamış ve enkidu arkadaş olarak birçok maceraya birlikte giderler ve zaman ilerledikçe arkadaşlıkları da ilerler. gılgamış, bir gün kutsal sedir ormanı’na gitmeyi ve burada yaşayan muhafız humbaba’yı öldürmeyi planlar. enkidu, sedir ormanı’nın kutsal olduğunu ve ölümlüler tarafından ziyaret edilmemesi gerektiğini söylese de gılgamış’ı durduramaz. gılgamış’ın annesi de bu plana karşı gelmektedir ancak o da engel olamaz, bunun üzerine oğlu gılgamış’a destek olması için güneş tanrısı şamaş’ın yardımını ister.

    gılgamış ve dostu enkidu sedir ormanı’na doğru ilerlerler. dinlenmek için durduklarında gılgamış uykuya dalar ve sürekli kabuslar görür. bu kabuslarını enkidu’ya anlattığında enkidu bunların iyiye işaret olduğunu söyler ve gılgamış’ı cesaretlendirir. sedir ormanı’nda humbaba isimli devle karşılaşan ikili büyük bir mücadeleye girerler ve güneş tanrısı şamaş’ın yardımıyla humbaba yenilir. gılgamış, humbaba’yı aciz bir halde görünce ona acır ve öldürmek yerine canını bağışlamayı düşünür. ancak can çekişirken humbaba, gılgamış ve enkidu’yu lanetler, bunun üzerine gılgamış humbaba’yı öldürür. ardından ikili bir sedir ağacı keserler ve enkidu, bu ağaçtan devasa boyutta tanrılar için bir kapı yapar.

    bir süre sonra gök tanrısı anu’nun kızı ve aşk ve savaş tanrıçası iştar, gılgamış’la birlikte olmak istediğini söyler. gılgamış ise bu teklifi kabul etmez ve iştar’ın daha önceki sevgililerine çok kötü davrandığını söyler. iştar, reddedilmesinin üzerine sinirlenir ve babasından cennetin boğasını dünyaya göndermesini ve intikamını almasını ister. cennetin boğası dünyaya gelince büyük afetleri de peşinde getirir ancak gılgamış ve enkidu, bu kez tanrıların desteği olmadan boğayı yenmeyi başarırlar ve boğanın kalbini söküp, tanrı şamaş’a sunarlar.

    bütün şehir bu galibiyet karşısında kutlama yapar ancak enkidu, boğayı ve humbaba’yı öldürmesi sebebiyle kabuslar görmeye başlar. kabuslarında tanrılar yaptıkları için enkidu’yu cezalandırmaktadır. bunun üzerine enkidu, tanrılar için yaptığı kapıya ve gılgamış’ın gönderdiği kadınla birlikte olarak vahşi doğadan ayırdığı güne lanetler okur. ancak sonrasında tanrı şamaş’ın sözlerini duyar ve ettiği lanetlerden pişmanlık duyar. şamaş, eğer enkidu ölürse gılgamış’ın vasıfsız birisi olacağını da söyler. enkidu hastalanır ve gün geçtikçe hastalığı daha çok ilerler. gılgamış, hastalığı boyunca enkidu’nun yanında kalsa da onu iyileştirmek ve eski haline getirmek için elinden bir şey gelmez. en sonunda enkidu ölür ve ölüler diyarına doğru gider.

    gılgamış, enkidu’nun ölümüyle büyük bir çöküş yaşar ve tanrılara hediyeler sunarak enkidu’nun ölüler diyarına gidişinde yanında yolculuk etmek istediğini söyler. gılgamış, şehrinde yaşayan çiftçilerden rahiplere kadar herkesin enkidu için yas tutmasını ister ve enkidu’nun bir heykelinin dikilmesini emreder. enkidu ölmüş olsa da gılgamış cesedin yanından ayrılmaz ve dostu enkidu’nun gömülmesini kabul etmez. 6 gün sonra ceset çürümeye başlayınca gılgamış mecburen cesedi terk eder ve gömülmesine müsaade eder.

    bunun üzerine gılgamış, enkidu ile aynı kaderi yaşamak istemez ve utnapiştim’in yanına giderek ölümsüzlüğün yöntemini aramaya karar verir. utnapiştim ve eşi, büyük tufan’dan kurtulan tek insanlardır ve bu sebeple tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsanmışlardır. gılgamış’da utnapiştim ile görüşerek tanrıların kendisini ölümsüzlükle nasıl kutsayacaklarını öğrenmek ister. utnapiştim ve eşi, ölümsüzlükle kutsandıkları günden itibaren artık yaşlanmamışlardır ve doğuda bulunan dilmun şehrinde yaşamaktadırlar. gılgamış bu şehre gitmek için dağları, ırmakları, vahşi hayvanları ve denizleri aşar.

    gılgamış uzun yolculuğunun ardından dünyanın sonunda bulunan maşu dağı’nın tepesine çıkar. bu tepeden baktığında güneşin diğer dünyadan doğuşunu görmektedir, ayrıca ileride bir kapı vardır ve bu kapıyı akrebe benzeyen iki canlı korumaktadır. gılgamış bu yaratıklara doğru gelir ve amacını söyler. bu akreplerden birisi erkek, diğeri ise dişidir ve insanların bu kapıdan içeri girmelerinin uygun olmadığını söylerler. gılgamış yine de girmek ister ve akrepler kapıyı açar ve gılgamış içeri girer. kapılar kapanınca etraf karanlık olur ve en ufak bir ışık bile olmaz. ne bir ses, ne bir rüzgar vardır bu diyarda ancak gılgamış doğuya doğru ilerlemeye devam eder. günlerce gılgamış hiçbir ışık görmeden, ses duymadan ve rüzgarı hissetmeden yürür. yakınlaştığında ilk önce bir ırmak sesi duyar, ardından rüzgarı hisseder. daha ilerleyince ışık ortaya çıkar ve gılgamış istediği diyara ulaşmıştır.

    gılgamış burada han işleten bir kadınla karşılaşır. bu kadın gılgamış’ın niyetinin kötü olduğunu düşünür ilk başta ancak konuşmalarının üzerine yardımcı olmaya karar verir ve bir kayıkçı görevlendirir. adı urşanabi olan kayıkçı, gılgamış’a geri kalan yolculuğunda sulak bölgeleri geçmesinde yardımcı olur. bu bölgelerden birisi ölüler suyu olarak adlandırılır ve bu suya en ufak şekilde dokunan kişi hemen ölmektedir.

    gılgamış ve urşanabi yolculuklarında taştan devler görürler ve gılgamış, bu devleri düşman sanarak öldürmek ister. ancak urşanabi bu devlerin zararsız olduğunu söyler ve yolculuklarına devam ederler.

    sonunda ikili dilmun şehrine gelirler. utnapiştim teknede urşanabi dışında başkası olduğunu görünce bu kişinin kim olduğunu sorar. gılgamış kendisini tanıtır, hikayesini anlatır ve geliş amacını söyler. bunun üzerine utnapiştim, ölümden kaçmanın imkansız olduğunu ve ölümü düşünmenin günlük hayattaki eğlenceyi kaçırdığını, insanların yaşadıkları zamana değer vermeleri gerektiğini söyler. bunun üzerine gılgamış, utnapiştim’e nasıl büyük tufan’dan kurtulduklarını ve tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsandıklarını sorar.

    utnapiştim, tanrı enlil tarafından dünyaya gönderilen tufanı anlatmaya başlar. enlil, insanların yaptığı gürültüden dolayı rahatsız olmuştur ve bütün insanları öldürmeye karar verir. insanları yaratan da enlil olduğu için bu planını başka tanrılara söyleme gereği duymaz. başka bir tanrı olan ea ise bu planı öğrenir ve o zamanlar insan olan utnapiştim’i gelecek felaketlere karşı uyarır. dünyanın sular altında kalacağını söyleyen ea, utnapiştim’in bir gemi yapmasını, bütün canlılardan bu gemiye almasını, varlıklarını ve ailesini de bu gemide saklamasını söyler. beklendiği gibi yağmur yağar ve utnapiştim'in teknesinin dışındaki bütün canlılar ölür. tekne nisur dağının tepesinde engele takılır ve ilerleyemez, herkes suların çekilmesini bekler. utnapiştim birinci gün bir kumru gönderir ve kara arar ancak kumru konacak bir yer bulamadığı için geri gelir. aynı şekilde ikinci gün bir kırlangıç gönderir ve kırlangıç da konacak yer bulamayarak geri gelir. üçüncü gün ise bir karga gönderir ve karga geri gelmez, bunun üzerine karganın bir yere konduğunu ve kara bulduğunu anlayıp o yöne doğru gitmeye karar verirler. enlil, bu tufandan kurtulanlar olduğu için öfkelidir, ea ise bu enlil'in öfkesini dindirmek için utnapiştim'in tanrılara hediyeler sunmasını bağışlanmayı dilemesini söyler. diğer tanrılar da fikirlerini sormadan dünyaya tufan gönderdiği için enlil'e öfkelidirler ve aralarında bir tartışma yaşarlar. bu tartışmaların ardından utnapiştim'in hazırladığı sunakları gören tanrılar öfkelerini yatıştırarak ziyafet çekmeye karar verirler. utnapiştim'i ise ölümsüzlükle kutsayarak tanrıların arasına almaya karar verirler ancak bir şartları vardır, utnapiştim diğer tanrılarla aynı yerde yaşamayacak, eşiyle birlikte dilmun şehrinde diğer tanrılardan uzakta yaşayacaktır.

    utnapiştim, tanrıları bir araya getiren bir olay yaşadığını ve bu olaydan tek kurtulan olarak ölümsüzlüğü kazandığını, gılgamış'ın böyle bir olayı nasıl yaşayacağını ve bütün tanrıları bir araya toplayabileceğini sorar. gılgamış'ın bu soruya bir cevabı olmaz ancak yine de utnapiştim, gılgamış'a bir şans verir ve altı gün yedi gece boyunca hiç uyumamasını ister. ancak gılgamış, utnapiştim'in konuşması bittiği anda hemen uykuya dalar ve yedi gün boyunca uyur. yedinci gün uyanınca utnapiştim, gılgamış'a başarısız olduğunu söyler ve şehrine dönmesini, kral olarak görevini yapmasını, tanrıların herkesi krallıkla ödüllendirmediğini ve bu görevi layıkıyla yapması gerektiğini söyler.

    gılgamış bu aşamada elbisesi yırtılmış, saçı ve sakalı dağılmış, oldukça bitkin bir haldedir ve bir krala hiç benzememektedir. utnapiştim, gılgamış'ın kendine düzen vermesini söyler ve nehre giderek yıkanmasını, elbisesini değiştirmesini ister.

    gılgamış geri dönmek üzere geldiği kayığa biner ve biraz gittikten sonra utnapiştim'in eşi, gılgamış'ın bunca yol geldiğini ve aradığı şeyi bulamadığını, en azından buradan dönüşte bir hediyeyi hak ettiğini söyler. bunun üzerine utnapiştim, gılgamış'a merhamet eder ve bir sır verir. denizin dibinde yetişen bir bitki sayesinde insanlar tekrar gençliğine kavuşmaktadır ve ölümsüz olmasa bile oldukça uzun bir hayatı yaşayabilmektedirler. gılgamış, kayıktayken ayaklarına taş bağlar ve denizin dibine dalarak bu bitkiyi koparıp alır. ardından tekrar kayığa döner ve yolculuğuna devam eder. bitkiyi kendi ülkesine dönünce önce bir ihtiyara vermeyi ve onun gençleştiğini görünce de kendisi kullanmayı düşünür. geri dönüş yolunda bir göl bulur ve yıkanmak için bu göle girer, bitkiyi ise elbiselerinin yanında bir yere koyar. ancak bir yılan gelir ve bu bitkiyi yer, ardından yılanın deri değiştirir ve gençleşir. gılgamış ise bitkiyi yılana kaybetmenin ve uzun bir ömrü kaçırmanın üzüntüsüyle birlikte ülkesine geri döner.

    ve zamanı geldiğinde gılgamış'da ölülerin arasına katılır. ülkesindeki insanlar bir daha onun gibi birisinin gelmeyeceğinin üzüntüsüyle büyük yas tutarlar.

  • annemin bana üç aylıkken hamileyken çektirdiği bir fotosu var, kadın alien sürüsü doğuracak gibi dostlarım. oburiks gibi göbek var. bıraksan 9 ayın dolmasını beklemeden oracıkta nijerya milli takımının ilk on birini doğuracak gibi. şimdi yıllar sonra yanıma sırayla utaka, etuhu, yakubu falan gelse "biz de senin kardeşiniz" dese, hiç ses çıkaramam, o göbekten beklerim çünkü. gerçi nihayertinde çıka çıka ben çıktım o da ayrı konu.

    bir de tv8'i ayakta tutan isimlerden biri olan ebru hanım'a bakıyorum, 6 aylık hamileymiş yanılmıyorsam, karın ip man karnı gibi, bruce lee karnı gibi, inanılmaz bir şey, nazar değmesin hey maşallah diyorum. peki benim annem niye öyleymiş lan? bu işte de bir tuhaflık var kardeşim. ya annemi inceleyin, ya ebru'yu...

  • dün ikinci defa bitirdiğim ve ikinci farklı sonunu gördüğüm oyun. oyunda daha göreceğim çok şey var. en azından bir kaç tur daha atmak gerekiyor. üzerine konuşulabilecek bir sürü şey var. klişeler, "saçma" diyebileceğimiz şeyler mevcut. ancak bunların yerine hikayeye odaklanıp tadını çıkarmak en güzeli. zira efsan bir deneyim yaşatıyor. her verdiğiniz kararın bir şekilde etkili olduğu, başka şeyleri tetiklediği veya engellediği, bu kadar detaylı bir yapım hatırlamıyorum. birileri üşenmese, bu "oyun"dan aynı hikaye üzerine kurulu bir sürü farklı film ortaya çıkarabilir. keyifle de izlenebilir...