hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi her psikopat gibi sorunlu bir çocukluk evresi geçirmiştir. 16 yaşında babası belli olmayan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir. sevgisiz büyür. annesi onu zırt pırt birilerine, hatta hiç tanımadığı birilerine bırakıp çeker gidermiş. 17 yaşından 32 yaşına kadar hapiste yatar. hapiste iken, insanları etkileme ve onların zayıf yönlerini işleme üzerine kabiliyetini keşfeder. çıkınca, bir hiç olmaktan kurtulup önemli birisi olmak için bu özelliğini kullanır. zamanının hippi grupları ile etkileşime girer ve bu olağanüstü gücünü onlar üzerinde kullanır.
    kendisine bağladığı kişiler, sanıldığı gibi dangalak hödük kişiler değildir hep. aralarında üniversite öğrencileri de vardır. şehir dışında eski bir film setinde kendilerine küçük bir komün hayatı kurar bu topluluk. manson burada onları bir güzel işler ve seri cinayetleri işletir. federal ajanlarca katil müridleri ile yakalanıp içeri tıkıldığında şöhreti katlanarak artar.dışarıdaki müridleri ona daha da çok bağlanır ve sayısı artar. kendisi hücresinden onları yönlendirir. yakalanınca, kendisini yakalayan ajana "beni içeri atmakla bir şey başaramadın. içeride 15 yıl yattım ve içeride her şeyi biliyorum, gördüm" demiştir. ajandan, " yeşil odayı gördüğünü sanmıyorum" cevabını almıştır. idamla cezalandırılır fakat sonraları eyalette idam cezası kalktğından müebbete çarptırılmıştır. bugün halen dünya üzerinde hayranı en çok olan ve en çok hayran mektubu alan seri katil , daha doğrusu seri azmettiricidir. insanları etkileme gücü öyle yüksekmiş ki izlediğim bir görüntüde, müridlerine hapisteyken kendi duruşmasının olduğu adliyeye elleri ve kolları üzerinde emekleyerek gelmelerini emretmiş olduğundan, müridleri yerde köpekler gibi emekleyerek caddeler boyu ilerliyorlardı. kendisi bir bakıma barbar conan'daki büyücü tulsa doom'un gerçek hayattaki yansımasıdır.

  • krizin daha da büyüyeceğinin habercisidir. artık ülkeler isteseler de anlaşamayacaklar.

  • öncelikle yazıdan bir bölüm:
    "kahve tiryakisi de olmuştum. en sevdiğim şeylerden biri evde kahve yapmaktı. ama onu taşıyamıyordum. daha doğrusu ayakları swing dans hareketleriyle yönlendirip salona geçiyordum. ya da benim için taşıyanlar oluyordu."

    eurosport'ta staj yaptığım dönemdi. kafayı kaldırıp etrafa bakındı. her zamanki gibi gözüm üzerindeydi. "hey stajyer!" dedi, "senden bir şey rica edebilir miyim?"

    caner eler, yani benim spor spikerliğine başlama sebebim, bisiklet tutkumun ses bulmuş hali, idolüm, benden bir şey rica ediyordu; bense ricasını zaten emir telakki etmeye dünden hazırdım.

    "buyur abi, tabii ki" dedim.
    "köşedeki starbucks'tan kahve alabilir misin bana?" diye sordu.
    ben hala benden bir şey istediği için şaşkın bir mutluluk içinde ona bakarken açıklamaya yapmaya girişti:
    "ben alırım aslında da, taşıyamıyorum.."

    nasıl üzüldüğümü ama onun için bir şeyler yapma şansına eriştiğim için de nasıl sevindiğimi anlatamam. yazıdaki mavi kısımla yazılan kelimelerin altına saklanan yüzlerce insandan biri olmanın mutluluğu vardı içimde.

    ah be caner abi.. ağladığım yazının sahibi..

  • yıllarca posterleri odamın duvarlarını süsledi...

    yok yahu dinlediğimden falan değil. aklım sıra dalga geçmek için. ben ağır metalciydim. elimde gitarım, saçlar belime kadar, aman da ne karizmatiktim. ama o öyle miydi? bıyıklı bi kıronun tekiydi gözümde. beni ziyarete gelenler "bu posterler ne lan? hahahah" falan derdi. bakıp bakıp gülerdik o komik resimlere. aykırıydım ya ben, espiri anlayışım da aykırı olmalıydı... eh kendi çapımda çok ekmeğini yedim bu salaklıkların itiraf etmeliyim.

    şimdi şu adamın alçak gönüllülüğüne bakıyorum, belki de o zamanlar odamın halini görse en çok kendi güler, posterleri imzalardı. yorumculuğuna bakıyorum, ulan allahına kadar okuyor. hoşgörüsüne bakıyorum, evliya mübarek...

    kusura bakma müslüm baba. bir cahillik ettik. kusura bakma...

  • merhaba,

    yaklaşık 10 gün önce zirve ile ilgili yer, program gibi önemli detayları belirlemiş, kalan tüm ayrıntıları kesinleştirip açıklama yapmayı beklerken malesef soma'daki üzücü facia ile karşılaştık. bir süre organizasyonla ilgili hiçbir şey yapmadık. ardından limon'da bazı arkadaşların da belirttiği gibi zirveyi ertelemeyi veya iptal etmeyi düşündük.

    cumartesi günü mekan işletmecilerine erteleme talebimizi söyledik. fakat daha uygun bir tarih hem mekan, hem de bizim takvimimize(gezi yıldönümü, ekşi fest vs.) uymadı.

    zirveyi iptal etmeyi planlarken hafta başında hayatın bir nebze olsun normale dönmesiyle birlikte, zirveyi planladığımız tarih ve programda, lakin gecenin tüm gelirini soma'daki ihtiyaç sahibi kişilere ileterek, bir yardım gecesi şeklinde yapmaya karar verdik. mekan da bu fikri olumlu karşılayıp kabul edince(bu konudaki hassasiyetleri için kendilerine minnettarız) zirveyi aşağıdaki gibi şekillendi.

    buna göre;

    zirvenin tüm gelirlerini soma felaketinden ciddi oranda etkilenen ancak çeşitli nedenlerden dolayı yardımlardan uzak kalan elmadere köyü'nden iki aileye ulaştıracağız. isteğimiz elmizden geldiğince iki ailenin hayatında olumlu yönde değişiklik yaratmak.

    ailelerle ilgili ayrıntılı bilgiyi yarın sizlerle paylaşacağız. tüm yardım süreci şeffaf olacak. düşüncemiz ise nakdi yardımda bulunmak.

    organizasyonun ayrıntılarına gelirsek;

    zirve yeri daha önce sourberry yedi yaşında zirvesi'ni gerçekleştirdiğimiz the mekan, sahne alacak gruplar ise geçen sene "ekşi fest 2013" alternatif sahnede bize keyifli vakit geçirten tramvay ve ekşi band olacak. bunun dışında teras bölümünde sözlük yazarlarının dj peformansları da yer alacak.

    zirve ile ilgili detaylı bilgilere limon veya facebook etkinlik sayfası'ndan ulaşabilirsiniz.

    tüm sözlük yazarları ve arkadaşları davetlidir.