hesabın var mı? giriş yap

  • ithal telefonlara ilave vergi talebi yerine, yerli telefon üretiminde vergi indirimi, satışında vergi indirimi, vs gibi bir talep olsa daha az irite edici olurdu. rakip ürünlerin fiyatının arttırılmasını talep eden bir firma, rakip ürünü kullanmak isteyen kullanıcıları çekemez. geri teper..ama daha ucuza satmanın yolunu bulursa, sırf ucuzluğundan alacakları çekebilir..
    veya devlet kurumlarında falan yöneticilere telefon alınıyorsa, yerli mecburiyeti getirmek de bir çözüm. ya da bunun gibi şeyler..
    yerli üretim desteklensin..ama yöntem bu değil.

  • olimpiyatlarla seviye biraz yukselmisti ben de fularla dolasiyordum evde. bu mactan sonra kendime geldim atleti giydim pijamalari cektim kendime geldim biraz.

  • şenol güneş'in nasıl haince ve vahşice saldırıya uğradığını teyit eden görüntülerdir. adam resmen yüzükoyun yere kapaklanmış. hadi aranızda delikanlı birisi çıksın da, hiçbir yere tutunmadan, ellerini yere koymadan kendini bilerek yüzüstü yere bıraksın. sıkar biraz. hepiniz korkarsınız. çünkü bu şekilde düşmek bile ciddi bir hasar verebilir. kolunuz, çeneniz, dişleriniz kırılabilir. hatta havuza bile böyle atlayamazsınız. 70 yaşındaki birisi ise bunu hiç yapamaz. ancak kafasına ciddi bir darbe alan kişi böyle düşebilir. bu bir film sahnesi olsa dublör kullanılır. o kadar ciddi bir düşüş bu. şenol güneş'e bir kez daha geçmiş olsun diyorum. fenerbahçe çıkarttığı her yeni görüntüyle kendini biraz daha rezil etmeyi başarıyor.

  • j.a. bayona'nın yönettiği ispanya'nın, yabancı dilde en iyi film kategorisindeki oscar adayı etkileyici netflix filmi.

    pablo vierci'nin aynı adlı kitabından uyarlanan la sociedad de la nieve, bir uçak kazasından sağ kurtulan insanların hayatta kalabilmek için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
    1972'de, bir ragbi takımını şili'ye uçurmak için kiralanan uruguay hava kuvvetleri'ne ait uçak, and dağları'nda dünyanın en zorlu ortamlarından birinde düşüyor ve kazada 45 yolcudan sadece 29'u sağ kurtuluyor.

    --- spoiler ---

    bu tip filmlerin açılış sahneleri genelde birbirlerine çok benzer oluyor. insanlar “birlikte çıktığımız son yolculuk olabilir" tarzıyla davranıyor, birbirine gülümseyen ve uçağa binmeyi sabırsızlıkla bekleyen genç karakterlerin heyecanı vurgulanıyor…

    filmi izlemeden önce kaza hakkında bilgim yoktu bu yüzden ne olacağını, kimin öleceğini vs bilmiyordum. kaza, bir filmde gördüğüm en gerçekçi uçak kazalarından biri. uçak kazasının dehşetini, aniliğini ve akla gelebilecek en zorlu koşullarla mücadele etmek için hayatta kalanların yaşadıklarını, hayatta kalanların gösterdikleri suçluluk duygusunu çok iyi yansıtmışlar. keşke filmin sonundaki 10 günlük yürüyüşü daha fazla gösterselerdi. oldu bitti olarak gösterilmiş biraz.

    hikayeyi numa anlatıyor ve film onun bakış açısından gösteriliyor. aslında bu biraz az rastlanır çünkü hayatta kalma filmlerinde hikayeyi hayatta kalan birinin bakış açısından izleriz genelde. ancak numa kurtulamıyor. yönetmen bayona da buna değinmiş ve filmin odak noktasının ölenler olduğunu; önceki filmlerde gerektiği gibi anılmayan ve onurlandırılmayan kişiler olduğunu söylemiş. filmi özel kılan şeylerden biri de bu belki.

    uçak kazası çok iyi yansıtılmıştı evet ama beni asıl sarsan çığ sahnesiydi. kurtulanlar şartlara alışmış, nispeten iyi geçiniyor, arkadaşlıklarının tadını çıkarıyor ve bir anda çığ düşüyor ve insanlar diri diri gömülüyor. ve birkaç gün boyunca karla kaplı uçak gövdesinde sıkışıp kalmanın klostrofobik koşulları ve liliana'nın ölümü çarpıcıydı çünkü kocasının hayatta kalmasının tek yolu, onun aşağı iterek yukarıya çıkmaya çalışmasıydı.

    film bizi her zaman karakterlerin yakınında tutuyor. aynı zamanda çarpışma sırasındaki kafa karışıklığını, panik ve terör duygusunu, geceleri ve çığ sırasında uçak gövdesinde oluşan klostrofobiyi ve açlığın insanlara yaşatabileceklerini güzel yansıtmışlar. ben ekran başında bunaldım çığ sahnesini izlerken.

    olayın gerçek kahramanları aynı hikayeyi daha önce işleyen alive filmini sevmiyorlarmış. hikayenin doğru aktarılmadığını ve işlenmediğini düşünüyorlarmış. bu filmle ilgili ilginç gerçekler ve eksiklere gelirsem:

    - filmde numa'nın evindeki sahneler, uruguay'da yaşadığı evde çekilmiş. o sahnede selam verdiği kişi de numa'nın yeğeniymiş.

    - hayatta kalan parrado, canessa, fernández ve inciarte filmde küçük rollerde yer almış.

    - hikaye gereği oyuncular çok kilo kaybedeceği için çekimler kronolojik sırayla ve gerçek ortamda çekilmiş.

    - numa turcatti ve pancho delgado'nun dostluğu filmde de görüldüğü gibi çok yakınmış ve çocukluk arkadaşlarıymış.

    - yönetmen bayona, her ayrıntıyı doğrulamak için hayatta kalanlarla ve ölenlerin aileleriyle görüşmüş. detaylara o kadar önem vermişler ki kurtulanlardan birinin fotoğrafında yer alan adidas çantasının aynısı bulunmuş.

    gerçek olaydan bazı sapmalar da olmuş bunlardan bazıları;

    — kurtarma helikopteri uçağın enkazına gitmek için dağın zirvesinden geçmeye çalışmış ve neredeyse düşüyormuş. bu yüzden etrafından dolaşmışlar.

    — uçağın enkazında pilot tanrı sizinle olsun dememiş aksine kendini öldürmek için silahını istemiş.

    bunlar gibi bir çok doğrular ve sapmalar var asıl yaşanandan.

    film görsel olarak çok iyi. o atmosferin içine alıyor sizi. michael giacchino'nun müzikleri de gerilimi hissetmeye yardımcı oluyor. kendisi the batman'in müziklerinde de iyi iş çıkarmıştı.

    toparlayacak olursam bu film türü gereği oldukça sınırlı bir hareket alanına sahip. belirli sayıda insan nerdeyse filmin tamamı boyunca son derece küçük bir yerde. sahneler çok tekrarlayıcı olup sıkıcı hale gelebilirdi. bu yüzden aksiyon olsun diye insanlar arasında kavgalar gösterilebilirdi. ya da flashbacklerle normal hayatları sıkça gösterilebilirdi… her şey senaryonun, oyunculuğun ve sinematografinin gücüne bırakılmış. hikaye dokunaklıydı. oyunculuk muhteşemdi. karakterler iyi yazılmıştı. dokunaklı konuşmalar, ahlaki ikilemler, varoluşsal sorular, dayanışma, zorluklar karşısındaki küçük sevinçler… hepsi bir araya gelince hedefi 12'den vurmuşlar.

    filmi izlerken sürekli ben orda olsam ne yapardım diye düşündüm. ayrıca insanlığın ne olduğunu da düşündüm. biz gezegenimizin en güçlü canlısı değiliz, en hızlısı da değiliz, en zekisi miyiz onu bilmiyorum. ancak tür olarak uyum sağlama yeteneğimiz ve bir arada olunca dayanıklılığımız bizi 1 numara yapabilir.

    72 gün sonunda hayatta kalan bu 16 insanı görünce hiçbir şeyin imkansız olmadığını ve aşılmaz denilen zorluklarla karşı karşıya kaldığında bile insanoğlunun zafer kazanabileceğini bir kere daha anladım.

    --- spoiler ---

    7.5/10

  • ulan galatasaraylıyım, evde çığlık attım her üçlükte. gurur duydum ülkemden böyle bir takım çıktığı için.

  • finlandiya'da ortalama gelirli bir kişi rahatlıkla business class uçabilecekken, cumhurbaşkanının economy class uçtuğunu gösteren olay.

    bizde ise nüfusun %95'i uçağa 1 sene önceden promosyonlu bilet alarak zor biniyor ama cumhurbaşkanının 300 milyon dolarlık, 60 metre uzunluğunda, 250 kişilik uçağı var.

    edit: adamın bileti business'mış ama arada ekonomiye geçip, gazetecilerle oturmuş. bu çok ekonomide uçmaktan çok farklı bir olay değil de yine de yazalım. önemli olan şey, cumhurbaşkanının devletin özel uçakları yerine tarifeli uçak kullanması. zira business biletler de özel jet kaldırmaktan daha pahalı değil.

  • repliğin tamamı şöyle:
    yaşar usta-saim beyi görecektim.
    sekreter-randevunuz var mi?
    yaşar usta-yok.ama yaşar usta derseniz beni kabul eder.çok önemli.
    sekreter-hiç sanmıyorum ama bir sorayım.(telefonda) saim bey, yaşar usta diye biri sizinle görüşmek istiyor.peki efendim.(yaşar usta'ya) sizi bekliyorlar, buyrun.
    (içeri girer)
    saim bey-söyle ne istiyorsun?
    yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile.(çıkar)