hesabın var mı? giriş yap

  • kazanılan puanları paraya dönüştürme.

    şu puanların bir anlamı olsun. muhtarlık bilmemne ne işe yarıyor?

    ayrıca mesela cüzdan diye bir özellik var, önceden para atıyorum ödemeyi ordan yapıyorum. ee benim ne kârım var? ordan bana para puan falan verebiliyor musun?

    yok. ee ne diye senin hesaba göndereyim ki..

    alın size öneri.

  • geçen sene arabamı satacağım zaman "ulan ilana 1200 kişi bakmış bir kişi bile aramaz mı" demiştim. o aramayan ibneleri buldum. herkese selam.

  • filmde oynayan insanların gözleri kadar güzel bir film olmuş.
    her şey o kadar sade ve o kadar gerçek ki. salonda bulunan onlarca insan dakikalarca gözlerini kırpmadan izledi, pek çok yerinde aynı anda göz yaşı döktü.

    öyle bir soundtrack yapmışlar ki insan dinlerken şunu düşünmeden edemez bence. " dünya acılarla dolu bir yerdir " buyrunuz malum eser : https://open.spotify.com/…si=z44v-uxct62cme-vo1pdcq

    birfilm sayfasında çocuklara ne oldu diye bir görsel paylaşılmış. bu çocuklar gerçekten o tablonun anlatıldığı yerden hayat kesitlerine sahipler , zain aslen suriyeli, filmden sonra 2018 ağustosta mülteci olarak ailesiyle norveç'e yerleşmiş. zain ve kardeşleri orada okula başlayabildi. aile, bahçe içinde iki katlı güzel bir evde yaşıyor.

    sahar (cedra) filmden önce beyrutta evsiz bir çocukmuş, her şey için geç olsa da artık evsiz değil ve unicef'in yardımlarıyla okula başlayabilecek.

    yonas (treasure) ailesiyle birlikte lübnan'da sürekli sınırdışı edilme korkusuyla yaşıyordu . ekonomik nedenlerle memleketine dönemeyen aile , günlerini lübnan'da çok kötü şartlar altında geçirmek zorunda kaldı. çekimlerden sonra ailesinin yanında güvenle kenya'ya dönen treasure okula başladı.

    yapım ekibi, oyuncular ve ailelerine sürekli yardım sağlamak üzere capernaum vakfı nı kurdu. vakfın amacı, tüm çocukların uzun dönemde kendi başlarına ayakta kalabilmelerini sağlamak.

    bu film, o coğrafyadan küçük bir kesit, bu kurtarılma öyküleri elden geldiğince yapılabilen şeyler. bu demek değil ki hepsini kurtaramayacağız. bugün, sadece suriye, ırak gibi savaşın vurduğu yerlerdeki çocukların sefaletini değil, gün gibi ortada olan lübnan gerçeğini gördük, bir başka nadine labaki bir başka ülkeyi fotoğraflayıp aktaracak, yeri gelecek kendisi de öyküye dahil olacak. böyle böyle görüp düzeltmeye çalışacağız bu bozuk düzeni. umuyorum ki yönetmenler böyle güzel, gerçekçi ve toplumsal hatta tüm dünyayı ilgilendiren sorunlara değinen filmler yapmaya devam eder.

  • şampiyon olduğuna gore hakkında birkaç kelam edilmeyi hak eden satranççıdır.

    magnus (samimiyetimizden ötürü ilk ismiyle hitap ederim kendisine, hatta magnusçuğum diyeceğim ama agglutinative (sondan eklemeli mi diyorsunuz siz türkler?) diller hususunda iyi midir bilmiyorum. tabi bu işin şakası...) son zamanlarda hiç olmadığı kadar müthiş bir üstünlükle kazandı şampiyonluğu. anand'ın aylar boyunca hazırlık yapmasına ragmen magnus'tan korktuğu çok bariz belli oldu pek çok oyunda.

    magnus'u diğer şampiyonlardan ayıran birkaç özellik var. bir kere, zeka gerektiren hangi işe el atsa başarılı olacakmış izlenimi verdiren bir görünümü mevcut. sıkılgan, asosyal ve konsantre olma zorluğu çeken bir "dahi" imajı çiziyor. öyle olmayabilir; ama dışa akseden görüntü "klasik bir prototip" ile karşı karşıya olduğumuz izlenimini uyandırıyor. dolayısıyla sanki zaten dahiymiş de satrancı seçmiş ve her an cayıp başka bir alana kayacakmış gibi duruyor.

    ikincisi, kendisi nadir bulunan bir tip olduğu için (norveçli, genç, yakışıklı sayılabilecek bir dahi çocuk) yüklü sponsorluk anlaşmalarının altına imza atıyor. satranç gibi, oynayanı çok izleyeni az olan bir spor için ender bulunan bir örnek teşkil ediyor magnus. bu da bir bakıma beni rahatlatıyor; zira sponsorlukların devam etmesi için magnus'un satranç oynaması gerekiyor. yani en azından şimdilik sıkılma lüksü yok.

    üçüncüsü, sahip olduğu sponsorluklar ve medya ilgisi kendisini şu andan itibaren sürekli olarak başarılı kılmak zorunda kalacaktır. bu da ayrı bir baskı unsuru ve nihayetinde dezavantaj olabilir. şampiyon olmak zor olmadı; çünkü zaten bekleniyordu; ama bundan sonra şampiyon olarak kalmak daha zorlu bir süreç gerektirecek. kendisinin akranı veya kendisinden birkaç yaş büyük olan aronian, caruana, nakamura, karjakin, grischuk, vachier-lagrave gibi yeni nesil oyuncuların yanı sıra, başta "devrik" şampiyon anand olmak üzere, kramnik, topalov, gelfand ve hatta çılgın ivanchuk gibi oyuncular o ünvanı alabilmek için magnus'u epey rahatsız edeceklerdir.

    veritabanı teknolojisini bilhassa çok iyi kullanan yeni nesil satranççılar magnus'u yenmek için bilgisayarlardan epey bir yardım alacaklardır. bu noktada tek tesellim, magnus'un inanılmaz bir "spontane hamle" repertuarına sahip olması. atak oynadığı maçlarda bazen öyle hamleler yapıyor ki, bilgisayarlar bile ilk başta yüksek puan vermiyor o hamlelere. fakat oyun sonuna gelindiğinde birden ortaya çıkıyor magnus'un muazzam avantajı. zaten anand gibi açılış ansiklopedileri ezberleyen birisi değil magnus. gerçi hafızasında 10 binden fazla oyun olduğunu bir belgeselde (60 minutes, cbs) bizzat izledim. hatta o oyunlardan bir tanesinin oyun ortasındaki pozisyonu kendisine gösterildiğinde magnus o pozisyonun hangi maça ait olduğunu direkt söyleyebiliyor. (belgeseli izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.)

    peki magnus'u ne yapacağız, neyeye koyacağız? tek isteğim içindeki hırsın sönmemesi. aksi halde bobby fischer gibi büyük bir satranç dehasının daha bizi apansız bırakmasıyla karşı karşıya kalacağız. işin tuhaf yanı, futbol veya basketboldaki gibi 35'ine gelince "hadi artık yavaştan yavaştan bırakmanın vakti geldi," sözünün geçerli olmadığı bir spor satranç. hatta 35-40, olgunluk çağı olarak bile görülebilir pek çok yönden. dolayısıyla şu an 23 yaşında olan magnus'un 20-30 sene daha sahnede kalma isteği ve hırsı olacak mı bilinmez.

    tek bildiğim şu ki, "saf (pure) yetenek" olarak daha iyisi gelmedi. ne kasparov, ne fischer, ne de tal. zira şunun gibi iddialı bir sözü (ki mütevazı biridir magnus) hiçbir şampiyon henüz söylemedi.

    "maç içerisinde kazanılacak hamleri zaten buluyorum. geri kalan bütün vakit, o hamlelerin doğru olup olmadığının sağlamasını yapmakla geçiyor."

    edit: millete tek tek mesaj atacağıma şunu söyleyeyim. geçmiş şampiyonların hepsi botwinnik okulu vb. birçok satranç okulunun (rus ekolü çoğunlukla) "ürünleri" olup çok ciddi disiplinli çalışmanın neticesidne şampiyon olmuşlardır. carlsen ise "muhteşem norveç ekolü"nün (var mı öyle bir ekol?) bir ürünü olması hasebiyle "raw talent" (ham yetenek) olarak benzersizdir.

  • şu alkol boykotunu bir türlü beceremedik gitti. içmeyin amk bir süre... içmeyin de bir ne oluyor ya desinler... en büyük gelir kalemleri bu. buna zam yaptıkça biz de herhangi bir tepki vermedikçe yapmaya devam edecekler. bir organize olun bir ses getirin. birileri ön ayak olsun bir kitlesel mevzu olsun...

    (bkz: bir büyük alkol boykotu vardı ne oldu)?

    edit: çok mesaj geldi haklısın ama nasıl olacak diye? ben bu işlerden pek anlamam. doğru düzgün sosyal medya hesabım bile yok ki takipçim olsun. duyurayım. ama öncelikle kısa vadeli hedeflerle işe başlanır. bir tarih aralığı belirlenir 3 gün ya da 5 gün. günler öncesinden duyurulara başlanır. bir de güzel slogan bulunur. #ucuzbiraiçinbiraniçme vb. o üç gün tüketim yapılmaz... sosyal medya vb ortamlarda duyurulur. mekana gidilmez. mekanlar tekeller boş kalır. biraz onlar bastırır. biraz biz . bunu organize edebilecek gerçekten çok başarılı arkadaşlar var bu platformda. yeter ki el atsınlar...

  • büyük bardaklara kafasını sokup o suyu mutlaka içtiğini fark etmemden sonra suyumu uzun termos tipi bardaklara koymaya başlamıştım ki kedim olacak dümbüğü geçenlerde patisini içine sokmuş ıslatıp ıslatıp yalar, saçlarını falan düzeltirken yakaladım. kim bilir kaç zamandır ben onun kaşla göz arası abdestlendiği suları içiyorum. :( eşek sıpası.

  • günümüz post-modern anlayışın zerk ettiği ve hatta dayattığı bir absürt vak'a.

    tanığı tanıklıktan, anıyı "an"dan, ispatı hakikatten değerli görmek.

    atmosferin, yerini piksellere bırakması.