hesabın var mı? giriş yap

  • hırsız iktidar olamasın diye teröriste oy vermek başlığında yapılmıştır.

    ''terörist teröristliği bırakacağını söylerken, hırsız hırsızlıktan gurur duyuyor.
    ve benim hırsızı cebimden uzak tutabilmemin tek yolu, hdp'nin barajı geçmesi.

    bu yüzden, oyum hdp'ye''

    şöyle açma sapan bir entry dünün en beğenilenlerine girmiş. tek özelliği hdp propagandası yapması.

    başlığı şükela modunda inceleyelim. beğenilme sırasına göre debe'ye giren entry beşinci sıradadır. birinci sırada ise bu entrye cevap olarak yazılan ''türkiye'de bazı tatlı su solcularının içine düştüğü durum. akp'nin iktidar olmaması için pkk yandaşı bir partiye oy vermeyi düşünüyorlar. peki onlara vereceğiniz oy türkiye'ye daha büyük zarar verecek desem? oyunun arttığı her yerde kuzey kürdistan'ın haritasını çiziyoruz diyen bir zihniyete oy vermek nasıl bir etik ürünüdür? bende solcuları etik sahibi insanlar sanırdım, bir düşünceye inanmaya inanmaya oy vermek etik midir? bunu kendinize sorun.'' entrydir. favori olarak da oldukça fazladır.

    haksızlığa karşı durmak isteyen insanların bu kadar küçük bir olayda bile haksızlık yapması iki yüzlülüktür.

    edit: başardık rohan süvarileri! atlarımızı karanlığın ve haksızlığın en dibine sürdük ve galip geldik. dün başlığı açtıktan sonra ssg sözlük yönetiminden ayrıldı ve ülkeyi terk etti! bu bizim zaferimizdir.

    şaka bir yana; sözlük ben dahil binlerce kişinin hayatında değişimlere neden olmuştur. teşekkürler ssg.

  • medreseden yetişmemiştir.

    * bölgenizdeki okullar bunun için yeterli miydi?
    - maalesef biz memleket olarak, her şeyimizi tenkitten hoşlanıyoruz. o dönem okullarımız harikaydı. olağanüstü öğretmenlerim vardı ilkokulda. oradaki ilkokul eğitimini burada amerika’daki en iyi ilkokullarda verirler mi vermezler mi bilmiyorum. o kadar iyiydi.

    * öğretmenler mi iyiydi?
    - tabii. çoğu köy enstitüleri mezunuydu. çok idealist insanlardı.
    http://www.hurriyet.com.tr/…beni-terk-etti-30282793

  • 1986 yılında van'a tayin edilmiştim. daha doğrusu sürülmüştüm..1987 de siyasi yasaklıların (demirel,ecevit vs) yasaklarının kaldırılması için referandum yapılacaktı. turgut özal yasakların devamından yanaydı. bu nedenle anap yasaklar lehinde , muhalefet ve hüsamettin cindoruk aleyhte propaganda yapıyorlardı. hüsamettin cindoruk vanda miting yaparken özal için “kaldırım mühendisi”demişti.o dönemde de kraldan fazla kralcı savcılar vardı. hemen başbakana hakaret suçundan cindoruk hakkında dava açtılar.özal da müşteki müdahil oldu. bu davaya ben bakıyordum.

    van başsavcısına uğramıştım. odasında otururken telefon çaldı. adalet bakanlığı
    müsteşarı arıyormuş.bir süre konuştuktan sonra “davaya bakan hakim şimdi yanımda isterseniz ona sorun” dedi. telefonu aldım kendimi takdim ettim. “ bizim dava ne oldu” dedi. şaşırdım. “sizin davanızı anlayamadım”dedim. “canım sayın başbakanımızın davası “dedi. bu derece taraf tutan bir müsteşar olacağını tahmin etmezdim. ( sonradan neleri gördük). biraz atıştık. sonuçta dava sonuçlandı.savcı temyiz etti. yargıtay beraet kararını tasdik etti.

    yani bu söz, yargı kararına göre hakaret değildir.

  • metal müzik ve özellikle thrash metal müzik piyasasında hakkı en çok yenmiş gruplardan olan -bir diğeri de muhtemelen annihilator'dur- sacred reich'in 1989 çıkışlı,"thrash metal nedir" sorusunun cevabı olan jilet gibi keskin bir sound'a ve "thrash metal neden basheder" sorusunun cevabı olan sözlere sahip muhteşem bir thrash metal albümü. sound'u bana hep and justice for all'u andırır. albüm 34 dakika gibi kısa bir süreye sahiptir ve 8 parçadan oluşur:

    1- "love... hate"
    2- "the american way"
    3- "the way it is"
    4- "crimes against humanity"
    5- "state of emergency"
    6- "who's to blame"
    7- "i don't know"
    8- "31 flavors"

  • ıspanaktan açılan muhabbettir. nereye gideceği ise meçhuldur.

    baba: ya bu ıspanak yemeği ne kadar güzel oldu. ıspanaklar mı iyiydi, yoksa elimin bereketi mi?
    kızı: sevgini katmışsındır.
    baba: seni yaparken de sevgimi kattım, ama hiç güzel olmadın.
    kızı: (oha!?!?)

  • muazzam bir eğitim geçmişine sahip, ekonomist, hukukçu, kültürlü, sanatsever, edebiyatla ilgili, sporu takip eden, entelektüel, mizah anlayışı olan, tevazu sahibi, gurme... vedat milor. çok seviyorum, çok büyük saygı duyuyorum.

  • istanbul'da bir fabrikada çalışmaktayım burada yaklaşık 10 beyaz yakalı olarak çalışıyoruz. ben işe gireli 8 ay oldu ve ben yeni mezun bir mühendisim. 19 mayıs günü resmi tatil olduğu için bu hakkımı kullandım ve işe gelmedim. işverenimin bu konuyla ilgili bir şikayeti olmadı bana karşı fakat başka beyaz yakalı bir arkadaş kendi işini yetiştiremediği için 19 mayıs günüde işe gelmiş. şimdi bu arkadaş güya benden rütbeliymiş 5 yıldır çalıştığı için ve o geliyorken ben niye gelmemişim diye beni şikayet etmiş.

    işte tam olarak sorun bu. işverenine ben niye geliyorum diye şikayet edemeyip başkasını o niye gelmiyor diye şikayet ediyor. bütün beyaz yakalılar birbirinden içten içe nefret ediyor fakat kimse yüzlerine karşı söyleyemiyor bunu. iki yüzlüler.

  • evet bugün geldiğimiz nokta kapı zili ve ömer üründül’ün cep telefonu melodisi ancak eserin tarihçesi enteresan bilgilerle dolu.

    en ilginci 1827 yılında, beethoven daha hayatta ve ağır hastayken, bagatellerinin toplamasını yapacak olan yayımcı carl friedrich peters’in*, für elise’yi sinirle baskıdan çıkartmasıdır. önüne konan notalara sinirlenen peters, eserin beethoven’in saygınlığını zedeleyecek kadar ”basit ve zevksiz” olduğunu, hatta besteciye ait olamayacağını söyler.

    tamam bugün bakınca biraz garip ama adamı da anlamamız lazım. 1820'lerdeki beethoven müziği algısı, özellikle son dönem piyano sonatları ve kuartetlerinin çalanı ve dinleyeni zorlayıcı yapıları nedeniyle, sanat çevrelerinde oldukça ”entelektüel ve deneysel” bir noktaya kaymış durumdaydı. bu durumun en güzel örneği muhtemelen şu eserdir! bu açıdan bakınca für elise’nin yavan bir basitlikte görülmesi çok da mantıksız değil. ama eser beethoven’e aittir çünkü elimizde 1810 yılında kendi eliyle yazılmış bir kopyası mevcut.

    peters’den ayarı yiyip kenara atılan für elise, ilk defa bestecisi öldükten 38 yıl sonra basılabiliyor. araştırmacı ludwig nohl, eseri beethoven'in daha önceden bilinmeyen eski bir mektubuyla beraber basıyor ve açıklamalarında elise'nin kim olduğunu bilmediğini, umrunda da olmadığını ekliyor. bu kısım benim de umrumda olmadığından atlıyorum. gerisi daha enteresan çünkü.

    bu ilk basım, muazzam bir zamanlamayla, avrupa'da piyano üretiminin hızlanıp, sayıca patladığı yıllara denk geliyor. fransa'ya karşı 1870 savaşını kazanıp, birleşme yoluna girip zenginleşen almanya'da çoğu eve piyano girmeye başlıyor. bu yeni piyanolarla beraber piyano öğrenenlere yönelik kolay bagateller de basılmaya başlanıyor ve bizim für elise, diğerlerinin arasında ideal ortamını bularak patlıyor: 'komşu veledin piyanoda her gün 5 saat çaldığı, insanı delirten parça' olarak!

    minik eserimizin konser salonlarında olmasa da mahalle içlerinde roket hızıyla yükselen şöhreti 1. dünya savaşı'nda duran piyano yapımı nedeniyle gerileme dönemine giriyor. uzun süren dünya savaşları ve ekonomik buhran nedeniyle komşu gürültüsünden daha büyük dertlerle boğuşan avrupalı jenerasyonlar, für elise'yi unutmaya başlıyorlar.

    türlü aşağılanmalara rağmen pes etmeyen 'basit ve zevksiz' für elise, 1979'da bambaşka bir formatta geri gelip yine delicesine ünlenmeyi başarıyor. dönemin beyaz atlı, pudralı saçlı pirensi richard clayderman satışlar açısından en başarılı albümü olan rêveries'de, für elise'yi böyle huşu içinde çalıyor ve dönem kuşağının beynine beynine plesenk ediyor. artık pop camiasına adım atan für elise'yi bundan kelli durdurmak mümkün olmuyor. pop, rock, rap, kapı zili, tenefüs zili derken popescu'nun attığı penaltıda arka plandaki telefon melodisi olarak yine hayatımıza damga vuruyor.

    klasik müzikle haşır neşir olmayanlar belki de şaşıracaklardır. für elise ciddi ortamlarda pek karşılığı olmayan bir küçük, bir garip piyano eseridir. konserlerde piyanistler tarafından neredeyse hiç çalınmaz. nedenini şuradaki dinleyici tepkisinde görebiliriz. seul'deki bir konser sonu bisinde bile komik kabul edilip kahkahalarla karşılanan für elise'yi, lisitsa gibi kariyerli bir piyanistin berlin'de çaldığını düşünelim. elitist berlin dinleyicisinin tavrının şakaysa hiç komik değil ciddiyse hiç komik değil olması kuvvetle muhtemel. evet, malesef durum bu kadar vahim.