hesabın var mı? giriş yap

  • https://www.youtube.com/watch?v=tbde2rpi4ik

    90'li yillarin baslari, eskisehir anadolu universitesi sineması:

    film cinema paradiso, filmi seyredenler bilir. küçük bir italyan kasabasında kilisenin işlettiği sinema dışında sinema yoktur. o sinemada da rahip öpüşme sahnelerini hep sansürler.

    yillar sonra esas oğlan bir sinema açar ve kasabadaki herkes nihayet bir öpüşme sahnesi göreceği düşüncesi ile filme gider. filmde tam öpüşme sahnesi gelir...

    bizim sinemanın makinisti tam filmin içerisindeki filmde öpüşme sahnesinde şalteri kapatır. ortam birden kapkaranlik olmustur. açtığında ise opusme sahnesi geçmiştir.

    insanlar bir sure ne oldugunu anlayamaz, ardindan kahkahalar arasında makinist alkışlanır. film biraz geri sarilir, aynı sahne izlenir ve film devam eder :)

  • "görevden af talebi kabul edilmiştir." ifadesi şu demek, istifa olsa tek taraflı ve irade, istifa edene ait; halbuki içinde bulunduğumuz rejimde hiçbir yöneticinin kendisine ait bir iradesi olamaz; onlar göreve getirilir ve görevden alınmayı ancak talep edebilir; bu taleplerinin kabulü de onları oraya atayan iradeye tabidir.

  • "askerlik yapmak benim vatana olan borcumdur, onu ödemeliyim." diyemiyorum. o kadar yüksek vergiler ödedikten sonra devlete bir borcum kaldığını düşünmüyorum. beni 60 kişilik sınıflarda bok gibi hocalarla eğitmiş devletin bana bir faydası olduğunu da düşünmüyorum.o kadar eğitim aldıktan sonra hiçbir özelliği olmayan ego manyağı subayları tatmin edecek olmak bana çok ağır geliyor. askerlik yapmamak istemem ne korkudan ne cesaretsizlikten; sadece bu ülkenin vatandaşlarından böyle bir fedakarlık isteyecek yüzü olmadığını düşündüğüm için.

    mesela bugün askerlik şubesine gitmem gerekti ve bir noktada şube başkanı komutanın imzası gerekli oldu. adam dışarı çıkmış; 30 dakika bekledik bir sürü kişi. adam gelmeden önce zil çalınıyor, adamın kapısını falan açıyor erler o derece. adam odasına girdi; öyle oturdu keyif yaptı falan. bir 30 dakika sonra imza bekleyenleri içeri çağırdı. "gel", "dur", "ne var", "al", "git", "kimden aldıysan dosyaları ona ver". adamın kurduğu cümleler bu. "sen kimsin lan artist?" demek o kadar geldi ki içimden adama. altı üstü kıytırık bir askerlik şubesinde başkansın başka bir şey değilsin. ne bu artistlikler? erlerle "çay", "bana cevtel bul", "kapat" tarzı konuşmalar. azıcık saygı göstersen ölür müsün, rütben mi düşer biraz saygı göstersen insanlara! bu gibi adamların ordunun çoğunu oluşturmasından dolayı ben bu ordudan nefret ediyorum arkadaş. nerede o düşmana karşı tek yürek olan ordu, nerede bu bir özelliği olmayan heriflerin gençler üzerinden egolarını doyurdukları sözde ordu.

    itiraf ediyorum, ordunun yönetim kadrosundan nefret ediyorum.

  • koreli bir kız ''omg beautiful city ... have a good one ^_^'' yazmış altına.

    ya biz hariç dünyanın ölümüne iyimser olması ile açıklanır bu durum, ya da bu kızımız kore'nin çemişgezek ilçesinden.

  • hayata çoook önde başlayandır. sen otuz üçünde karakter oturtmaya, kendinde bir şeyleri düzelltmeye, içinde 1001 türlü savaş verirken o on sekizinde ayakları yere basan, sosyal, dinamik, özgüvenli, ne istediğini bilendir.

  • •ben diktatör değilim. benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idâreye kalkışırdım. fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •benim adım 'çok içer' diye çıkmıştır. filhakîka ben, öteden beri içerim. fakat istediğim zaman bunu keserim; karıştırmam. içki, sâdece benim keyfim içindir. içki yüzünden vazîfemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile ben, bazen uyumadan saatinde vazîfem başına gider ve görülecek işi bir dakika geri bırakmazdım. içki ve vazife, iki ayrı şeydir. birbirine dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli.
    karal (ord. prof.), enver ziya (1927-10-20). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 211. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır, oturduğum evde ne ana, ne kızkardeş, ne ahbapla bulunmaktan hoşlanmam. ben, yalnız ve bağımsız olmayı, çocukluktan kurtulduğum günlerden başlayarak daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. tuhaf bir halim daha var: ne ana -babam çok erken ölmüş-, ne kardeş, ne de en yakın akrabamın, kendi tutum ve düşüncelerine göre, bana şu veya bu tavsiye ve nasihatta bulunmasına tahammülüm yoktu.
    smail habib sevük: atatürk için; kültür bakanlığı yyn., ankara, 1981, s.91.

    •beni görmek demek, behemahal (mutlaka) yüzümü görmek değildir. benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kâfîdir (yeterlidir).

    •çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bugün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım.

    •orduya ilk katıldığım günlerde, bir arap binbaşısının 'kavm-i necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında türklük şuuruna erdim. onda gördüm ve kuvvetle duydum. ondan sonra türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. benim hayatta yegane fahrim, servetim, türklükten başka bir şey değildir.

    •milletim beni nereye isterse oraya gömsün. yeter ki beni unutmasın.

    seni hiç unutmayacağız atam.