hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanı'na hakaret etmek, açıkça suç işlemektir. bu suçtan kaçınmak için, söylediklerinizin afaki savurmalar değil, somut gerçeklikler olması gerekir.

    mesela, birinin iki farklı tarihteki beyanlarının tutarsız veya birbirine tamamen zıt olması, ya bu kişinin aklının yerinde olmadığına ya da bunların birinde yalan söylediğine dayanaktır. ve bu tutarsızlık ya da zıtlık, rahatlıkla ispatlanabilecek bir şeydir.

    mesela, öldürülmüş birinin arkasından sanki maktul bunu hak etmişçesine konuşmak, konuşan kişide (kanun dilini kullanıyorum) canavarca hislerin bulunduğu düşüncesini destekler.

    mesela, öldüren biri için "emri ben verdim" demek, çok açık bir şekilde azmettirme ikrarıdır. bu da öldürenle aynı cezai sorumluluğu gerektirir.

    bu örneklerin hiçbirinde hakaret bulunmamaktadır.

    yeter ki gündemi iyi takip edelim.

  • - sene 90. ventolin, güzel sanatlarda okurken bir denizcilik şirketiyle görüşür. kendisinden gemilere uygulanmak üzere logo tasarımı istenmektedir. öğrenci ventolin, ortalama bir ajansın çekeceğinin 5'te biri kadar bir rakam söyler, fiyatta hemen anlaşırlar. iki hafta sonra logoların sunumu yapılır, müşteri bayılır, teşekkürler eder. artık son aşama işin uygulanmasıdır. ancak müşteri bir daha aramaz, telefonlara da çıkmaz. sınavlardı, kızlardı derken aylar geçer. olayı çoktan unutan ventolin, msü'den karaköy iskelesine doğru yürürken bir nakliye gemisi görür. sunduğu logolardan biri, sanki beş yaşındaki bir çocuk bakarak tekrar çizmiş gibi, daha önce görüştüğü şirketin gemilerinden birinin bacasındadır. delirir, adamları allem eder kallem eder bulur, yakalarına yapışır, "ne iş bu?" der.

    konuya geliyorum:

    şirketin patronu, "ne kızıyorsun ya ventolin kardeşim?" der. "senin on liraya yaparım dediğin logoyu matbaacı yeğenime tarif ettim, bilgisayarda bir liraya çizdi. senin işini kullanmadık ki, ayıp oluyor ama."

    bu, mesleğimi ilgilendiren acı bir türkiye gerçeğiyle ilk tanışmamdır.

  • psikoloji okumadım ama kanımca motivasyon kavramı ile birlikte ele alınması gereken kavramdır. eş deyişle, kendini gerçekleştiren kehanet ile motivasyon arasında çok sıkı bir korelasyon vardır.

    öykü meşhurdur; yıllardır en ufak bir kaza geçirmeden başarılı bir performans sergileyen ip canbazı, bir gece rüyasında düşeceğini gördükten sonra bu düşünceyi kafasından bir türlü çıkartmaz ve bir süre sonra gerçekten düşer. ve ölür. ama onu asıl düşüren şey geleceği görmesi değil, düşme korkusunun benliğini ele geçirmiş olmasıdır.

    hayatta hepimizin korkuları, beklentileri, elde etmek ya da uzak durmak istediğimiz sonuçlar var. buna göre bir tutum belirleyip, davranış ve alışkanlıklar geliştiriyoruz. genellikle de bir olaya, kişiye, nesneye nasıl, ne niyetle yaklaşıyorsak ona göre de sonuç alıyoruz. baştan çok kötü yaklaştığımız, davrandığımız bir insanın bize ermiş sabrı ile davranması ise nadiren karşılaştığımız bir durum.

    demek ki buradan çıkarmamız gereken pratik sonuç şu: karşımıza çıkan ne olursa olsun, endişe ve korkularımızı belirleyip, saptadıktan sonra kendimizi bunların esiri olmayacak bir şekilde motive edecek; kaybetme kelimesini aklımıza bile getirmeyecek ve olumlu bir yaklaşım ile çalışarak istediğimiz sonuçları elde edeceğiz. ancak yine de süreç sonunda ortaya çıkan sonuçlar istek ve arzularımızın aksine gelişmişse de bunu da olgunlukla karşılayıp, alacağımız dersleri alıp yolumuza devam edeceğiz. gerekirse çok üzüleceğiz ama "hayat devam ediyor" deyip yürümeye devam edeceğiz*.

    fransızların dediği gibi sonu güzel biten herşey güzeldir. yolda giderken elbette bir iki yol kazasına uğrayacağız ama sonuçta bizim için önemli olan ulaştığımız noktada geriye baktığımızda nasıl bir deneyim geçirdiğimiz olacak.

  • ben önceden telegramı rusya için yapıldı sanırdım ama olay öyle değilmiş.
    farklı kaynaklardan okuduğuma ve kurucusunun röportajını da birleştirdiğime göre olay şu.

    pavel durov diye bir adam var. rusya'nın facebook'u olarak bilinen vkontakte sitesini 2006da daha 22 yaşındayken kuruyor. site büyüyor kullanıcı sayısı artıyor. rus hükümeti bazı kullanıcılar ile ilgili veri talep ediyor (hani attığınız alakasız bir tivitten içeri alınıyorsunuz ya. hah kur işte bağlantıyı)
    pavel de hükümete istediği bilgileri vermiyor. mark zuckerberg gibi yapmıyor yani. gel zaman git zaman pavel durov hükümet ile görüş ayrılıkları yaşamaya başlıyor.

    pavel'in hükümet ile yaşadığı anlaşmazlıktan dolayı pavel kendi şirketinden yandaş bir medya grubu olan mail.ru grup tarafından hisseleri 3 milyon dolara satın alınarak kovuluyor. 2008'de pavel şirketteki her şeyini evini eşyalarını her şeyini satıp vkontakte projesinden ve rusya'dan geri dönmemek üzere ayrılıyor.

    daha sonra küçük bir ekip ile yine batıdan kopyaladığı fikirle telegram uygulamasını geliştirmeye başlıyor. telegram uygulaması whatsapp gibi hantal ve yavaş kalmayıp çok kısa sürede çok fazla güzel özellik getirdiği için kullanıcılar tarafından beğeniliyor. rusyadaki kullanıcılardan memurundan işçisine öğrencisine herkes kullanmaya başlıyor. rus hükümeti vkontaktede olduğu gibi bu sohbet uygulamasında da kontrol sahibi olup insanları izlemek istiyor ve pavel'den sohbetlerin şifreleme anahtarlarını istiyor. pavel bu talebi reddediyor ve hatta şifreleme anahtarlarını verse bile hükümetin yine de sohbetlere erişemeyeceğini söylüyor. rus hükümeti (putin) telegrama karşı bir nevi savaş açıyor. ülkede telegram bağlantılarını engelliyor (bizdeki wikipedia engeli gibi düşün) hatta telegramı teröristlerin propaganda ve iletişim kanalı olarak kullandığını iddia ederek zayıflatmaya çalışıyor.
    -telegram yeni güncellemelerle proxy ayarlarını değiştirme seçeneği getirdi. kullanıcılar telegramın yasak olduğu yerlerde proxy ayarı ile ağa bağlanabiliyorlar. bu özellikle rusya, iran, çin gibi telegramın yasaklandığı ülkelerdeki kullanıcılar için kolaylık.
    -telegram 2018 ve 2019'da teröristlerin oluşturduğu *herkese açık* kanalları kapatarak europol ve interpol tarafından övgü aldı ve hala aktif olarak *herkese açık olan* terör içerikleri engelleniyor

    telegram en güvenilir sohbet uygulaması olduğunu ve sisteminde hiçbir açık (backdoor) olmadığını iddia ediyor ve sisteminde bir açık bulan olursa ona 300.000 dolar vermeyi vaat ediyor. ben o 300.000 doları alırım diyenler için tık: http://bit.ly/2s9qjvk

    bu yazıda bahsedilen konulara referans kaynaklar
    space magazindeki genel bir yazı: http://bit.ly/2uq4krl
    wiki şeysi: https://en.wikipedia.org/wiki/telegram_(software)
    2014 yılında yapılmış bir haber. pavelin vkontakteden ayrılışı ve ülkeden kaçışı: http://bit.ly/31jkerb
    pavel ile 2015 san fransiscoda yapılmış bir röportaj: https://youtu.be/kvzn9qbtfgs
    telegramın yasaklı olduğu ülkeler: https://en.wikipedia.org/…e_telegram_is_blocked.svg

  • ankaranın merkezinde bir liseye başlıyorum. ilkokul ve ortaokulun varoş çevresinden sonra burası bir garip. ne konuşmaları anlıyorum ne tarzı. ama yine de aram iyi milletle. ayakkabı muhabbeti açılıyor adidas diyor, çeyrek boğaz yarım boğaz muhabbetleri. adidaslara gözüm takılıyor. biri nike diyor altında hava torbası var diyor yuh diyorum. ama şaşkınlık had safhada. beden dersi için spor ayakkabı alınacak. ortaokulda bile spor dersine iskarpinle çıkardık. şimdi burada olmaz annem para veriyor ben anlamam sen git al diyor. ulus'un denizciler caddesinden samanpazarına doğru gidiyorum. ulan tezgahta adidas, giriyorum abi kaç para bu 7 lira 5 lira olur mu? olur olmaz derken 5 liraya alıyorum. nasıl seviniyorum ben de yarım boğaz laflarına gireceğim, bilekleri koruyor diyeceğim. ayağımı ileriye uzatarak. okula gidiyorum ayağımda gıcır gıcır adidas. bakıyorum ne laf eden var ne soran. yine başkasının bu kez tam boğazlı bir kırmızı adiadası konu oluyor. atlıyorum yarım boğazlı adidas iyidir diyerek ayağımı kaldırıyorum. bana bakıyorlar ama ayakkabıya bakmıyorlar bile. iyi de oğlum bu adidas değil ki? nasıl değil nasıl anlaşılıyor ki? adidas'ta 3 şerit olur diyorlar sendeki 2 şerit. beynimden vurulmuşa dönmüyorum tabi ki, sadece şaşkınım, hayranlıkla inceliyorum arkadaşlarımı vay be bu kadar bilgiyi nasıl akıllarında tutuyorlar diye.

  • "sevmiyorsa yapmasın", dediğim erkektir. bence de erkeklere makyaj yakışmıyor, hoş olmuyor, doğal halleri daha güzel. ama sevgilim illa istiyorsa yine de karışmam, kendi makyajı sonuçta, sevgilisi de olsam beni ilgilendirmez.

  • çok sevdiğim bir tracy chapman klasiği.
    hüzünlü bir kaçış öyküsü, yenilgiye rağmen çekip gitmiş olmanın buruk hatırası.. kısa da olsa bi ana ait hissetmenin özlemi ve verdiği güç. yanlış da olsa gitme kararını vermiş olmak.. kaçmanın korkaklık olmaması... sonuçları mutluluğu getirmeyecek olsa da... ve sonradan hatırlamak işte, o kaçış anını.. sonuçları öğrenilmişken yılların sonrasında. o kaçış anına aitliğini hatırlaması insanın... belki de hayat boyu en mutlu olduğu anlardır insanın hayatından kaçarken yaşadıkları, hızla giden bir arabada, sonuçları düşünmeden, korkusuzca.. geride kalan sadece anısı olur yenik ömründen gerilere dönüp bakınca..
    belki de sadece 'o insan'laki kaçış anları kalacak bizden, bir gün yenilgimizden gerilere baktığımızda... en azından ait olmuş olmayı hissetmiş olmakla avunacağız ne kadar avunulabilirse...