hesabın var mı? giriş yap

  • önce bir düzeltme, başlık "bahşiş artıran davranışlar ve dokunma manipülasyonu" olacaktı fakat bir tanecik harf fazlalığından "dokunma" kelimesi yerine eş anlamlısı olan "temas" kelimesini kullanmak zorunda kaldım ("iki kelime sahiden bir diğeriyle tam olarak aynı anlama gelebilir mi?" bu soru bu yazının konusu değil).

    sık sık gittiğimiz restoranlarda ve kafeteryalarda çalışanların, o yere tekrar gitmemiz üzerindeki etkisini sanırım tahmin edebiliriz. müşteri konumunda olan bizleri restoranlara çekmek için yöneticilerin kurumsal imajlarına olumlu katkı sağlayacak bir takım psikolojik hilelere başvurduğunu biliyoruz. en sık karşılaştığımız hile ise eli yüzü düzgün diye tabir edeceğimiz insanların müşteriyle doğrudan ilgilenecekleri konumlarda işe alınmaları. lüks bir mekanın çalışanlarını göz önüne getirdiğimizde öncelikle dış görünüşleri dikkatimizi çekecek ve bizi mekana ısındıracak ya da üzerimizde tam tersi bir etki yaratacaktır fakat iş, müşteriyi restorana çekmekle bitmiyor. işverenler için çok önemli bir husus daha var; o da kurumsal imajı destekleyen çalışanları kalıcı hale getirmek çünkü sürekli çalışan değiştiren bir mekanın tutunması pek kolay olmuyor. peki restoran ve kafeterya gibi mekanların işletmecileri çalışanlarının işlerinde devamlılığını nasıl sağlayacaklar? işte burada para, yani maaş unsuru devreye giriyor (çalışma koşulları bu yazının konusu değil). çalışan eğer yeterli miktarda maaş alıyorsa sürekliliği daha kolay sağlanıyor fakat burada bahşişin önemi de yadsınamaz bir gerçek. o zaman çalışanın daha fazla bahşiş alması için ne yapması gerekiyor? bununla ilgili pek çok deney yapılmış, ben okuduğum kadarıyla bir kısmından bahsedeceğim.

    bahşişi artıran davranışlardan bazıları şunlar:
    -müşteriye dokunmak
    -gülümsemek
    -çay ikram etmek
    -havayla ilgili olumlu bir yorumda bulunmak
    -müşteriye ismiyle hitap etmek
    -hesaba not iliştirmek, gülen yüz çizmek
    -verilen siparişi tekrar etmek
    -iltifatta bulunmak
    -alışılmadık bir şey takmak ya da giymek
    -masayla sık ilgilenmek
    -temiz ve özenli giyinmek

    bu liste deneyimlemelere dayanılarak daha da uzatılabiliyor. buradan hareketle, garsonun müşteriye kendini değerli ve iyi hissettirecek davranışlarda bulunmasının bahşişi artırabileceğini söyleyebiliriz. esasen bu davranışların bahşişi artırmasının birden fazla nedeni var:

    1. izlenim yönetimi teorisi
    izlenim yönetimi, abd'li sosyolog erving goffman ile birlikte anılan bir düşünce. bu düşünceye göre; insanlar, başkalarının kendileri hakkındaki izlenimlerini, başka insanlarla bir araya geldiklerinde neyi ortaya döküp neyi gizleyeceklerini seçerek, "yönetirler" ya da denetlerler.(1) izlenim yönetimi sosyal etkileme süreci olarak nitelendirilmektedir (gilmore, david ve ferris, 1989). gerçekte her birey, bir izlenim yönetimi taktik repertuvarına sahiptir. bu repertuvar, önceki etkileşimlerinde başarılı olmuş taktiklerden oluşur.(2) sözün özü, teoriyi çalışanlar tarafından uygulanması açısından değerlendirdiğimizde, çalışanların hoşa gitme amacıyla davranışlarını kontrol ederek karşılarındaki kişiyi olumlu yönde etkileyebileceklerini söyleyebiliriz. bu durumda karşı tarafta olumlu etki bırakmak isteyenlerin en sık kullandığı kendilik sunumu ise iltifat etmektir.

    2. karşılıklık ilkesi
    karşılıklık ilkesi, insanın beklenmeyen ve yapılması zorunlu olmayan olumlu bir davranış sonucunda uyanan minnet duygusuyla, yapılan iyi davranışın karşılığını vermek istemesi diye açıklanabilir. açıkçası bunu sıklıkla hissettiğimden benim aklıma gelen ilk sebep buydu. garsonun müşteriye bir şey vermesi, örneğin çay ya da kurabiye ikram etmesi, müşteride bir minnet duygusu uyandırabiliyor. çay ya da kahvenin yanında ikram edilen kurabiyeye eklenmiş fazladan bir kurabiye getirildiğini düşünün. ah!

    3. duygu durumunu değiştirme
    insanlar mutlu olduklarında daha fazla verici olurlar. bu yüzden o an içinde bulunduğu ruh hali iyi olan bir müşteri daha fazla bahşiş vermeye yatkın olabilir. garsonun müşterinin ruh halini iyi yönde etkilemesi için yapabileceği en zahmetsiz şeylerden birine örnek vermek gerekirse gülümsemek diyebiliriz. bir diğer örnek ise havayla ilgili olumlu tahminde bulunmaktır. hava durumu bahşiş miktarı üzerinde etkili olabiliyor, örneğin müşterilerin mekana dolunayda ya da güneşli günlerde gelmeleri bahşişi artırabiliyor. bununla ilgili 1996'da bir deney yapılıyor. bu deneyde, aynı alışveriş merkezlerinde olduğu gibi, dışarıdaki havanın belli olmadığı atlantic city kumarhanesinde çalışan bir kadın krupiye, yağmurlu havaya rağmen müşterilere havanın güneşli olduğunu söylüyor ve bunun da bırakılan bahşiş oranlarını arttırdığı gözlemleniyor.

    4. yakın ilişki kurmak
    her zaman ve her yerde olumlu etki göstermese de bazı durumlarda çalışanların müşterileriyle olan ilişkilerini kişiselleştirmesi bahşişi artırabilir. işte burada devreye giren yakın ilişki kurma yöntemlerinden biri de dokunma manipülasyonu. bunu biraz daha detaylı ve tek başına ele alacağım çünkü özel ilgim var.

    4. a. dokunma manipülasyonu:
    san francisco üniversitesinde psikoloji profesörü olan colin silverthorne 1972 yılında bir deney yapıyor. bu deneyde bir yabancıya dokunmamızın onun üzerindeki etkilerini araştırıyor. deneklere, deneyin amacının kendilerine gösterilen resimlerin estetik değerine ilişkin bilgi toplamak olduğunu söylüyor fakat aslında deneyin amacı, denek resme bakarken deneğe dokunan araştırmacının deneğin beğenisini ne yönde etkileyeceğini saptamak. resimlerin sunumu yapılırken silverthorne projektörün ayarını yaparmış gibi görünerek son derece normal bir şeymiş gibi deneklerin omuzlarına elini koyuyor. deneklerin çoğu omuzlara konulan eli fark etmeseler de tam temas esnasında gördükleri resmi daha çok beğendiklerini söylüyorlar fakat çoğunluğun aksine bir kadın denek, bu temasa oldukça sert bir tepki verdiğinden deneyden ayrılmak zorunda kalıyor.

    1984'te april crusco ve christopher wetzek adlı iki araştırmacı, oxford ve missisipi'deki iki restoranda, dokunmanın bahşiş verme üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu araştırmak için kadın garsonlardan yararlanıyor. garson hesabın üstünü getirdiğinde üç dokunma manipülasyonundan birini yapıyor. para üstünü verirken ya müşterinin avucuna dokunuyor ya omzuna elini koyuyor ya da ona hiç dokunmuyor. bunun dışında garsonlarda hiçbir farklılık olmuyor.(4) garsonlar para üstünü verirken hafifçe öne eğiliyor, gülümsemiyor ve göz teması kurmuyorlar. araştırmanın sonucunda temasta bulunulmayan müşteriden en az bahşiş alınırken, omuzuna dokunulan müşterilerden yüzde 18, avucuna hafifçe dokunulan müşterilerden ise yüzde 37 daha fazla bahşiş alındığı tespit ediliyor.

    1986 yılında yapılan bir başka deney amerika'nın kuzey carolina eyaletinde yapılıyor ve bu sefer cinsiyet farklılığının bahşişe etkisi de hesaba katılıyor. birlikte yemeğe çıkmış kadın ve erkeğe servis yapan garson kadına dokunduğunda en fazla bahşişi alıyor çünkü erkeğe dokunduğunda kıskançlık faktörü ortaya çıkıyor fakat ne erkeğe ne de kadına dokunduğunda en az bahşişi aldığı gözlemleniyor.

    1992'de chicago'da yapılan deneyde ise garsonun çekiciliği de hesaba katılıyor. en fazla bahşişi kadınlara dokunan çok çekici kadın garsonlar alırken, en az bahşişi ise hiç kimseye dokunmayan ve çekici diye nitelendirilmeyen garsonlar alıyor. en fazla bahşişi alan garsonlar, en az bahşişi alan garsonlardan yüzde 41 daha fazla bahşiş alıyorlar. yadsınamaz bir oran bu. bu arada garsonların çekicilik oranları önceden yapılmış müşteri anketlerine göre belirleniyor ve garsonlara yapılan deneyde çekiciliğin de hesaba katıldığı söylenmiyor.

    *dokunma manipülasyonu editi: yukarıda konudan sapmamak adına dokunmanın olumlu etkilerini ortaya koyan deneylerden bahsettim. politikacıların sıklıkla kullandığı ve rakibin üzerinde hakimiyet kurmaya yönelik olumsuz bir dokunma manipülasyonu örneği için (bkz: raul castro'nun obama'ya indir o eli demesi):
    https://www.youtube.com/watch?v=tceq7h8e2j8

    ------------------------- 0 -------------------------

    bu deneylerin sonuçları elbette kültürden kültüre, mekandan mekana değişiklik gösterecektir fakat belli başlı davranışlar çoğunlukla olumlu sonuç veriyor. yukarıda bahsettiğim bütün deneyler bahşiş arttıran davranışları garson açısından değerlendiriyor. bahşiş arttıran davranışları müşteri açısından değerlendiren bir deney ise ankara'da yapılmış. bu deney, başkent üniversitesi öğrenim görevlisi tülay korkmaz devrani tarafından 2014 yılında dokuz eylül üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi dergisi'nde yayımlanıyor(3). bu deney sonucunda müşteri açısından en fazla bahşişin verilmesini sağlayan davranışlarda ilk dört şu şekilde sıralanıyor:
    1. temiz ve şık giyinmek
    2. menü ve yemekler hakkında bilgi vermek
    3. yemek sonrası ikramda bulunmak
    4. masayı sürekli takip etmek ve istek sormak

    çalışmanın sonunda, garsonun omuza dokunma davranışı müşteriler tarafından yüzde 71, masanın yanına oturma davranışı ise yüzde 62 oranında olumsuz tepkiye neden oluyor ve bu davranışlarda bulunan garsonlara "bahşiş vermek istemem" şeklinde cevaplandırılıyor.

    *kaynaklar
    (1) https://tr.wikipedia.org/wiki/İzlenim_yönetimi
    (2) http://www.academia.edu/9826504/İzlenim_yönetimi
    (3) http://dergipark.gov.tr/…wnload/article-file/210886
    (4) kafası güzel filler ve en acayip deneyler/alex boese

  • son dünya sampiyonlari;
    löw: 3.8 milyon euro
    deschamps: 3.6 milyon euro

    üstelik yukarida saydigim isimlerin maasi cok büyük ihtimalle brüt, yani maaslarinin yüzde 40'a yakini vergiye gider.

    diger yandan almanya ve fransa'da insanlarin kazanclarinin türkiye'ye oranla 5 katina yakin oldugunu varsayarsak senol'un ne kadar sacma sapan bir maas aldigini anlayabiliriz.

    edit: bu isin piyasasi bu diyen kasiyer kardesim. hemen bugün git patronuna, avrupa'da muadilim aylik 2000€ kazaniyor, ben de aynisini istiyorum de.

  • kan beynime sıçradı, ne kadar aptal insan var şu trafikte ya.

    safi zarar safi ziyan. umarım ağır yaralanmıştır. adam öldürmeye teşebbüsten de yargılanmanı temenni ederim.

    en sol şeritten yardır yardır en sağ şeride geçiyorsun, neden çünkü 2 mt öne geçicen. gece saati köprü akıyor, nereye ne kadar geç kalmış olabilirsin?

    ayrıca sağ şeritte ne var görmeden ne diye bodoslama atlıyosun sağ şeride. sen öl zaten de arkasında sakin sakin giden adamı bile kazaya karıştırdın yok yere. ziyanlık ya.

  • 2001 yılında esatta bir daireye taşındık. esatta genelde yaşlılar, bekarlar ve küçük aileler yaşar. bu apartman da kendi içinde bir dünya, karşı komşumuz 100 yaşında bir emekli orman mühendisi, onun yan dairesinde türkiyenin ilk hosteslerinden biri, birinci katta resim yapıyorum dediğinde ciddiye almadığımız resimlerini görünce dudağımızı uçuklatan 80 lerine yaklaşmış bir ev hanımı... ilk apartman toplantısında apar topar bizi yönetici seçiyorlar, karı-koca otuzlu yaşların başındayız, şaşırıyoruz, ama defterleri düzenlemekle işe başlayıp çatıdan girip, asansörden çıkıyoruz, kalorifer tesisatı otopark derken evimizden usta çıkmaz oluyor. bunca yaşlı ile el deymeyen apartmanda yaptıklarımız yan apartmanlarda bile duyuluyor, sürekli zili çaldığı için evimizin kapısı açık durduğu günler de oluyor, 75 yaşındaki teyzelerin internet bağlantısını kontrol ettiğimiz de. daha çocuklar da yok ortada, sıkılmadan uğraşıyoruz tüm sorunlarla...
    apartmanın bizden oldukça genç bi kapıcısı var, köyünden evlenip getirdiği gençten bir de karısı. çocukları olmuyor diye çok üzülüyorlar, sonra bizim büyük oğlan doğunca karısına kısa bir süre çocuk baktırıyoruz, asıl amaç çocuklara annelik edenlerin daha kolay hamile kaldığını öğrenmemiz, bir yıl kadar sonra hamile kalıyor karısı. bu süreçte apartman kombiye geçtiği için kapıcıyı dışardan çalıştırmak gündeme geliyor. kocam çok sert çıkıyor, ssk sız adam çalıştırmamak konusunda, "ister güvenlik görevlisi tuttum deyin, ister bir aileye ekmek kapısı açtım ya da fitre zekatımı bu şekilde veriyorum deyin, bu aile buradan ekmek yiyecek" diye razı ediyor yaşlı komşularımızı.
    geçen gün servisle artık oturmadığımız o apartmanın önünden geçerken eski kapıcımız, karısı ve kızı ile oğlunu görüyorum. akşam alışverişlerini yapıp evlerine geri dönüyorlar.
    bugüne kadar yaptığımız en iyi "iş"in bu olduğuna karar verdim o an....

  • başıma sıkça gelen bir durumdur. oldukça ilginizi çeken bir konu üzerinde okuma yapmaya başlamışsınızdır. bak ben hiç bu açıdan düşünmemiştim, hay allah ya, çok doğru yerlere değinmiş dersiniz ve birden olan olur. dahi anlamındaki da ayrı yazılmamış, soru eki olan "misin" kelime gövdesinden ayrılmamıştır. işte o zaman size değişik gelen şeyleri dile getiren yazar, sizin için sümüğünü balon yapan bir bebeye dönüşmüştür. bunu sık yaşıyorum. içimde uyanan merak, okumamı heyecanla istese de bir nevi hastalık olan diğer imlacı taraf; yeter lan daha de nerede birleşik ya da ayrı yazılır bilmiyor diyen taraf galip gelip merakımı öldürür. üzücü bir durum, bunu harflerin yerleri karıştığında veya yanlışlıkla eksik yazıldığında hissetmem ama o "da" ayrı olmalı, soru eki gövdeden ayrılmalı, yalnış diye yazılmamalı arkadaş. ayıp oluyor ama.

  • kendini bir bok sanan iktidar yalayıcısı bir ailenin mensubu, bisiklet süren size saatte 150km/h sürat ile çarpıp ölmenize neden olsa bile arabasının masrafını ailenizden isteyecek kadar hayatınızı karartabilir. (bkz: öldürdüğü kişinin ailesinden tazminat istemek)

    bu ahval ve şerait içinde bırakınız bisikleti, sarı damperli kamyon kullanmak evlâdır.

    debe editi: bununla debeye girmek şaşırtıcı.
    demek ki herkes tepkilerimizin giderek sivrildiğinde hem fikir.

  • uzaktan bir akrabamız merkel'in danışmanlarından birinin şoförü. ve merkel şunu söylüyor adamın dediğine göre; " 3. köprü, 3. havalimanı derken bu türkler iyice dünya devi oldular. borla çalışan araba da yapılırsa nalları dikeriz. o yüzden derhal mucidinin işini bitirin, bu arada tayyip choq tatlıı <3 "

    ben bizim akrabanın yalancısıyım.

  • türk istiklalini, türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mustafa kemal atatürk'ün, kurtuluş savaşı'nı birinci ağızdan aktardığı ve o döneme kadar yapılan faaliyetleri özetleyen; 15 ekim - 17 ekim 1927 tarihleri arasında yaptığı tarihi konuşma toplam 36,5 saat sürmüş, sonrasında nutuk adı altında kitaplaştırılmıştır.

    yukarıdaki tanım da bu kitaptan alıntıdır.

    mustafa kemal atatürk'ün ölümünden yaklaşık 5 ay önce, 20 haziran 1938 tarihinde çıkan kanun ile 19 mayıs günü, 19 mayıs gençlik ve spor bayramı olarak kutlanmaya başladı. 12 eylül 1980'den sonra adı, 19 mayıs atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramı olarak değiştirildi.

    aynı zamanda cumhuriyet halk partisi'nin de kurucusu olan mustafa kemal atatürk; kurtuluş savaşının fiilen başladığı tarih olarak kabul edilen 19 mayıs 1919'un yıl dönümünü gençlere armağan etmesinin yanında, yaptığı tarihi konuşmanın da son bölümünde gençliğe hitap etmek suretiyle, türk gençliğine verdiği önemi göstermiştir.

    bu sebeptendir ki gençliğe hitabe ve 19 mayıs, atatürk'ün gençlere ve gelecek nesillere olan güveninin adeta simgesi olmak gibi ortak bir noktaya sahip denilebilir.

    nutuk'un içerisindeki;

    --- spoiler ---

    sayın baylar; sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.

    --- spoiler ---

    cümlesinden de anlaşılacağı üzere mustafa kemal atatürk; "yarınki çocuklarımız" dediği insanları, yani tam olarak bizleri dikkat ve farkındalığa çağırmış.

    bunu da, yine nutuk içerisindeki şu cümleyle yapmış:

    --- spoiler ---

    "memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet* ve hatta hıyanet* içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini*, müstevlilerin* siyasi emelleriyle tevhid edebilirler*."

    --- spoiler ---

    bayramımız kutlu olsun.