hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: milli içkideki sübliminal mesaj

    beyler başbakan "milli içkimiz ayrandır" diye bir kez daha bu ülke için olan hain emellerini inceden sezdirmiş oldu. amacı resmen ülkeyi bölmek. atalarımızın bi lafı var "ayran içtik ayrı düştük" diye. başbakanın amacı da işte bu. baktı ülke bölünecek gibi değil şeytanın bile aklına gelmeyen bu yöntemi buldu. hepimize ayran içirip dostu dosttan kardeşi kardeşten ayıracak.

    (aynstayn benim ?, 26.04.2013 18:51)

  • rakıya ilk başladığım zamanlarda, izmir'de pasaport'taki gemideki balık restoranlarına gitmiştik.. ferdi abi bizden çok önce gelmişti mekana, ve etrafindakileri eğlendiriyordu.. biz daha 20li yaşların başında tıfıl gençler olarak "aa ferdi özbegen mi bu" "yok o degildir" "yoo" derken, "evet yakışıklılar ferdi abinizim ben" diye muhabbetim ortasına dalmıştı ferdi abi.

    biz o zamanlar rakıyı eğlencesine içerdik.. içine su katar, buza yer ayirirdik 2 parmak.

    ama şimdi büyüdükçe, rakıyı beraber içtiğimiz insanlar bir bir gidince, neşet ertaş bırakınca en başta, rakı bardağı içinde görünmez bir kederle geliyor.. arkada biriktirdiğimiz seneler artınca, buz için ayrilan iki parmak yer, özlemle doluyor.. ferdi özbegen, neşet ertaş, karşı komşu orhan amca, anneannem, mehmet amca derken, gidim gidim suya ve buza yer azaliyor sirf özlemle beyazlaşıyor rakı..

    ve radyoda ince bir saz çalmaya başlıyor.. efkarim birikti sığmaz içime, bir sitem etsem de azdir kadere..

  • “nezaketsizlik kötüdür. insanlar artık böyle oldu. yapmayın, haddiniz olmayan cümleler kurmayın.” özetli bir dizi cümle haykırmış instagram’dan habere göre.

    birkaç sene önce kendisi ile tanışmam tesadüfen bir yazlık yerde oldu. adamın biri dünyada tek bir ürün yapıyor. bergüzar korel, bugün şikayet ettiği hadsizlik ve nezaketsizliğin alası bir yaklaşımla bunu dakikalarca sorguladı. ben de dükkanın dışındayım, sıra bana gelsin diye bekliyorum. o nedenle, her anına şahit oldum.

    merak edebilirsin, soru sorabilirsin, anlamaya çalışabilirsin. adamın ilgili insanlara ince ince anlattığına ben şahidim. yaptığını tutkuyla anlatan adamın tüm sakinliğiyle susup karşısında olan biteni izlediğini gördüm. karşısındaki bu kadın “nasıl tek yeaaaniiiaaa?” gibi cümleler kurdu, bu ürüne benzediğini düşündüğü şeyleri anlatma ihtiyacına girdi. adam neden bildiklerine benzemediğini biraz anlatır gibi oldu, kadın hesapta dinledi. aslında yargılamak ve bildiklerini göstermek için fırsat kolluyordu. adam devam etmedi. müşteri değil, yargıç gibiydi. yukarıda biri kezban diye ifade etmiş, ne yazık ki katılıyorum.

    sıra bana geldiğinde, adama dedim ki, “ne kadar zor olsa gerek böyle insanlarla karşılaşmanız. yaptığınızı anlamaya yakın bile değil.” “herkes bir dünya.” dedi sakince. nezaket budur.

    kıssadan hisse: başkalarının çöplerine laf söylemeden önce kendi çöpüne bakmak iyi fikir olur. bak bu örnek, senin de başkalarınca tam da şikayet ettiğin gibi biri görüldüğünü anlatıyor.

  • nasıl bir kafa ile yazıldığından emin olamasam da okurken çok güzel kafa yaptığından kesinlikle emin olduğum bir philip k dick eseri. uyuşturucu kültüründen sosyolojik saptamalar yapmasına rağmen asla sıkıcı mesaj kaygıları yığınına dönüşmeyen, daha çok birey-toplum ilişkilerine tamamen birey gözünden bakarak konusunu çok iyi işlemiş bir kitaptır. dili ağır veya zor değildir, sadece son derece gerçekçi olduğu için o kafa yapısına ve düşünce tarzına yabancı olanları zorlama ihtimali vardır, ama öyle ya da böyle bir şekilde yazarın ve baş karakterin yaşadıklarını kısmen de olsa deneyimlemiş olanlar tünelin ucundaki ışığı göreceklerdir.

    film olarak ise doğrusu keanu reeves o karakter için yapılabilecek en mantıklı seçimlerden birisidir diyebilirim, çünkü ruhsuz suratı ve ifade yeteneksizliği ile boş bakışlı ve kafası karışık bir bağımlıyı ondan daha iyi canlandırabilecek fazla insan yoktur, en azından tanınmış hollywood çevresinde.

    unutmamak gerekir ki bazen eserlerde kullanılan yabancı dillerin amacı "dil zenginliği" katmak değil, olayın, karakterin veya genel olarak eserin bütününün anlatmak istediği yabancılaşma ve ruhsal kopmayı pekiştirmektir. haliyle almanca pasajların çevirilerinin türkçe basımında olmaması doğru bir karardır, böylece fred'in yaşadığı kopukluğu ve uzaklaşmayı daha rahat anlıyoruz. her zaman her şeyi bilip anlamak zorunda değiliz, bazen metinlerin karşılıkları ve/veya anlamları değil sadece varoluşları ve orada olma sebepleri, içerikleri değil de biçimleri, onların asıl amacını ve anlamını dikte eder. bu kitabın kanıtladığı bir diğer nokta ise philip kindred dick'in iyi bir bilim kurgu yazarından önce iyi bir "yazar" olduğudur.

  • maya kehanetlerine gore ;

    "birinci güneş çağı: (matlactili) 4008 yıl süren bu çağda yaşayanlar mısırla beslenen devlerdi. güneş, su tarafından yok edilmişti. insanlar balıklara dönüştürülmüştü. bazıları bu afetten sadece nene ve tata adında bir çiftin, su kenarında yaşayan bir ağaç tarafından kaçırılıp kurtarıldıklarına inanmıştı. diğerleri ise, sular çekilinceye kadar bir mağaranın içine saklanarak kurtulan yedi çift olduğunu savundu. bu çağda hüküm süren tanrıça tlaloc'un karısı (yeşim etekli tanrıça) chalchiuhtlicue'dir.

    maymun insanlar
    ikinci güneş çağı: (ehecatl) 4010 yıl süren bu çağda yaşayanlar acotzintli diye bilinen yabani bir meyve yiyerek besleniyorlardı. "güneş ehecatl" (rüzgâr güneşi) tarafından yok edilmişti. insanlar maymuna çevrilmiş, ağaçlara tutunmak suretiyle hayatta kalabilmiştir. bir kadın ve bir adam, bir kayanın üzerinde durarak yıkımdan kurtulmuşlardı. bu çağa "altın çağ" denir ve "rüzgâr tanrısı" hüküm sürerdi.

    üçüncü güneş çağı: (tleyquiyahuillo) 4081 yıl süren bu çağda insanlar "ikinci güneş"ten kurtulanların torunlarıdır. tzincoacoc adlı bir meyve yiyerek beslenen bu insanların yaşadığı dünya, chicunahui ollin günü denilen yangınla yok oldu. bu çağa "tzonchichiltic" (kırmızı kafa) adı verilmiştir ve "ateş tanrısı" tarafından yönetildiğine inanılırdı.

    dördüncü güneş çağı: (tzontlilac) 5026 yıl önce başladı. tula'nın kurulduğu bu çağa tzontlilac (siyah saç) adı verilir. insanlar kan ve ateş yağmuru sonrasında açlıktan ölmüşlerdir"

    kaynak : http://astrogundem2.sitemynet.com/maya.htm

    buna gore $uanda be$inci gune$ cagindayiz. 21 aralik 2012'de bitecek ve bu takvimin sonu. dunyanin sonu. herkese gore farkli bi senaryo ile olacak bu. ben en cok marduk'un dunyaya carptigi senaryoyu seviyorum. onu tutuyorum.

  • ruyamda hz. isa'yi goruyorum ve kendisine diyorum ki,
    "abi jesus christ birle$ik mi yazilir ayri mi allaha$kina soyle deliricem?" .
    tekrar tekrar soruyorum o sadece bakiyor . cevap verdi mi hatirlamiyorum .

  • aralarında,kibarca "sanırım cam kenarı benim beyefendi" şeklinde uyarı aldıktan sonra hala "ben cam kenarı istemiştim, cam kenarı benimki olması lazım" şeklinde manasızca inatlaşan cinslerinin de bolca olduğu güruha mensup şahıs.

    o adam cam kenarından kalktıktan ve kendisine ait olan koltuğa geçtikten sonra yolculuğun sinir harbine dönmesi de bonustur.

    uyarmasan "sünepe miyim lan ben, niye hakkım yenilince sesim çıkmıyor benim?" diye kilometrelerce insan kendi içini kemiriyor.
    uyarsan yolculuk boyu yan koltukla ilişkiler ikinci katip düzeyine iniyor.

    ne var be arkadaşım senin olmayan yere hiç oturmasan da sağlıklı psikolojilerimiz yolluğumuz olsa.

  • bu yönteme gençleştirme denir. ve bu mevsimlerde yapılır. seneye tekrar yeşerir o ağaçlar. hatta, daha taze ve canlı sürgünler verir. ancak, ağaç hasta değilse yapılmaz.

    ağaçlar hasta ise, doğru bir tekniktir.

    edit : uyarılar geldi. bu teknik sadece hasta ağaca uygulanır gibi bir anlam çıkıyormuş.

    sonuç : gençleştirme tekniği; hasta ve/veya yaşlı ağaçlara uygulanır.

    edit 2 : açıklama geldi.

    debe editi : görsel dibinden kesilmiş bir ağacın yeniden canlanması.