hesabın var mı? giriş yap

  • araç hızının göreceli bir durum olduğunu belirten fikir varoşlarını ortaya çıkarmıştır. altındaki bmw'ye göre 140 normal bir hızmış, 80 gibi geliyormuş. trafik kuralları belli, hız sınırı belli. nesi subjektifmiş trafikteki hızın. bu varoşlar işte doğduğun büyüdüğün şehrine, boğazına, sahiline geliyor mütahitlik felan türlü türlü cinliklerle kısa zamanda zengin olup üst kimlik kazandığını sanıp senin huzurunu kaçırıyor. geçen gün caddebostan'da son model bmw'sinin camını açıp kola kutusunu fırlatan gördüm. memleket olarak görmüyor ki burayı, gelip fethettiğini sandığı bir yer sanıyor, umarsızca pisliyor. trafik kurallarını bozuyor. kültüründen yaşadığı ezikliği parasıyla kapatıp başkalarına uyguluyor.

  • gectigimiz yil en hararetlinden irkcilik uzerine tartismalarin merkezi konumundaki amerikan sehri. baltimore cok buyuk bir yer degil belki ama konumu nedeniyle hep cok onemli bir yer olmus. washington dc'ye, new york'a ve philadelphia gibi diger onemli ve buyuk sehirlere yakinligi, yillar yili celik ticaretinin yapidigi aktif bir limani olmasi nedeniyle dikkatleri hep uzerine cekmis. ne yazik ki martin luther king jr'in oldurulmesi sonucu yasanan ciddi yikim nedeniyle sehir potansiyelinden buyuk bir parca kaybetmis. ilerleyen yillarda cetelerin ellerindeki gettolariyla guven problemi yasanan, suc orani en yuksek sehirler arasina girmis. fakat son yillarda inanilmaz bir degisim var sehirde. restoranlarin bini bir para, mantar gibi yeni yeni yerler aciliyor. konserler, broadway turnelerinin onemli bir duragi haline gelmesi ve daha bir dolu hareketlilik. her mahallenin kendi festivali var. yazlari plaja gitmek icin ideal bir konumda, kislari kayaga gitmek icin de. ilkbahari inanilmaz sirin, sonbahari ise sadece etraftaki bozulmamis dogal alanlari ile degil sehrin icindeki yesilinin renk degistirmesi ile de mukemmel...bu sehir gercekten guzel.
    gunbatimini en sevdigim sehir ankara idi, simdilerde baltimore'u ikinci siraya gonul rahatliligi ile koyabiliyorum.

  • shakespeare araştırmacılarının ve sevenlerinin içini kemir kemir kemiren bir sorun öbeğidir macbeth'teki üçüncü katil. durumu özetlemek gerekirse, macbeth, banquoyu ve fleance'ı öldürtmek için iki katil ile anlaşır. fakat öldürme sahnesinde, (perde 3, sahne 3) içeriye üç katil girer.

    birinci katil bu duruma pek şaşırır ve "kim gönderdi seni yanımıza" gibi bir soru sorar ortaya. üçüncü katil buna kısaca "macbeth" diye yanıt verirse de, tek marifetinin bu olmadığı kısa sürede anlaşılır. nitekim üçüncü katil ne hikmetse, banquo'nun saray kapısına nasıl gittiği konusunda ayrıntılı bilgilere sahiptir ve bu sayede suikastin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynar. banquo'yu tanıyıp diğerlerine gösteren ve fleance'ın kaçtığına işaret eden de yine odur.

    işin ilginç tarafı, üçüncü katil, diğer ikisi ile birlikte parasını macbeth'ten almaya da gelmez. yani, bütün oyun boyunca yalnızca bu sahnede görülür. peki shakespeare salak mıdır ki, tek sahnede görünüp iki laf edecek bir karakter yaratsın, ucunu da hiçbir yere bağlamasın? hatta sırf bu karakteri oynatmak için bir de oyuncu tutsun?

    şimdi geliyoruz işin spekülasyon tarafına:
    - en basit teoriye göre, üçüncü katil, macbeth tarafından diğer ikisinin hareketlerini izlemek üzere görevlendirilmiş bir uşaktır, yani katil uşaktır.
    - daha dramatik bir teoriye göre, üçüncü katil aslında macbeth'in ta kendisidir. diğer iki katile güvenmediği için kendisi de katil kılığına girerek aralarına karışır. o kadar bilgi sahibi olmasının nedeni de budur. o yüzden de sonradan para istemeye gelmez.
    - işleri çetrefilleştirmek isteyenler, üçüncü katil'in lady macbeth olduğunu iddia eder. demir lady, kocasının işleri yüzüne gözüne bulaştırmasını engellemek için böyle bir yola sapmıştır.
    - en uçuk "teori" ise (teori değil de bir hikayenin konusu bu aslında), 1980 yılında anne lear tarafından yazılan ve with sherlock holmes through time and space başlıklı derlemede yer alan the adventure of the global traveler adlı kısa öyküde yer alır. buna göre, sherlock holmes ile birlikte şelaleden düşen profesör moriarty aslında ölmez, bir zaman makinesi ile geçmişe gider, fakat bir aksilik olur ve (bozuk bir zaman makinesi ile birlikte) shakespeare'in tiyatrosunun ortasında, tam da macbeth'in ilk sahneye konduğu anda ortaya çıkıverir. birinci katil'in sorduğu "kim gönderdi seni buraya?" sorusu o yüzden şaşkınlık içerir, karşılığında gelen "macbeth" yanıtı da aslında "aa macbeth oyunu bu" şeklinde bir anlam ifade eder. sonradan nerede olduğunu anlayan (ve bir shakespeare fanatiği olduğunu öğrendiğimiz) moriarty ise, zekasını ve hafızasını işleterek, üçüncü katil rolünü baştan sona ezbere oynar. shakespeare ise, macbeth piyesini bu olay sonrasında değiştirerek üçüncü katil karakterini oyuna dahil eder. (bunun arkasından moriarty bir de soru sorar sherlock holmes'a: "üçüncü katil rolünü ben ezberden okudum, shakespeare ise benim sözlerimi alarak bu rolü yazdı. o zaman üçüncü katil'in repliklerini kim buldu?")

    bütün bu teorilerin hangisinin doğru olduğu bilinemez, ancak en akla yakın gelen, shakespeare'in gerçekten de unuttuğu bir repliği söyletmek için geçici bir çözüm olarak üçüncü katil karakterini son anda yarattığıdır. bunu oynamak için de seyircilerden birini veya sonraki sahnelerde yer alan aktörlerden birini seçmiş olması yüksek ihtimaldir, bu nedenle de sonraki sahnelerde üçüncü katil görünmez.

    tabii bu sorunun ayrıntısını shakespeare uzmanlarına* danışmak gerekir...

  • isim benzerliğinden dolayı içlerinde amca oğlumu gördüğüm liste. bir an için "neden olmasın?" diyerek ümitlendim ve amca oğlumun çok zengin olduğunu, vergi kaçırıp kara para akladığını, göze batmamak için de mütevazi hayat sürdüğünü düşündüm. hemen telefona sarıldım:

    + abi nerdesin?
    - bim'deyim.

    fakirlik hayal gücünü bile kısıtlıyor.

    debe editi: amca oğlu, bim'in kapalı olduğu bir vakitte bim'de olduğunu söyleyerek şüpheleri iyice artırdı. geçen hafta arka camı olmayan fiat doblo satın almasına anlam verememiştim zaten. çok kurnaz bu amca oğlu. dikkat dağıtmak için facebook'ta "tofaşk, israil'i boykot et" tarzında paylaşım yapıyor. du bakalım her şey ortaya çıkacak.

  • az bile yapmış. cenazede bari saygınız olsun . ölmüş lan adam yakınını kaybetmiş hala fotoğraf derdinde. ben olsam o telefonu alır bir tarafına monte ederdim.

  • tarih konusunda sıkça sıçan bir trollün yeni yumurtlaması.

    1- 19 mayıs'ı atatürk bayram ilan etmiş.

    19 mayıs'ın bayram olma önerisi ilk kez 1936'da yani 1919'dan 17 yıl sonra beşiktaş jimnastik kulübü' adına kulüp kurucularından ahmet fetgeri aşeni tarafından önerildi, 20 haziran 1938'de bayram olarak yasalaştı. ayrıca ilk yasalaştığında adı gençlik ve spor bayramı'ydı, atatürk'ü anma kısmı 1981'de eklendi.

    başlığın dayandığı teori çöktü ama yinede devam edeyim.

    2- kurtuluş savaşı'nda ege'nin bir kısmını kurtarmak dışında başarı yokmuş.

    yeni kurulan sovyetlerle anlaşarak silah ve cephane alan, doğu'yu ermeni işgalinden kurtaran kazım karabekir'in, güneyde fransızları yenen kuva-yi milliye'nin komutanı olan kişide senin dedendi zaten. italyanlar da çok sıcakmış buralar deyip gittiler. istanbul'a demirleyen ingiliz gemileri vardı hani şu atatürk'ün geldikleri gibi giderler dediği gemiler. ne oldu sonra o gemilere ?

    3- atatürk samsuna çıkmadan önce yurdun dört bir tarafında direniş hareketi başlamış, atatürk bunların üstüne konmuş.

    güneyde ilk direniş 15 aralık 1918'de hatay dörtyol'da, batı'da ise 15 mayıs 1919'da hasan tahsin'n ilk kurşunuyla başlamış. diyelim ki isyanlar çok önce başladı, lan bunları örgütlemek kolay mı ? şimdi bizi yöneten senin dünya liderin dediğin adam 2013 yılında elinde o kadar imkan varken istihbarat alamıyor, şehrin göbeğinde bomba patlatıyorlar. üstüne suçu bizim 30 sene gerimizden gelen suriye'ye atıyor. atatürk'ün karşısında güneş batmayan imparatorluk denilen ingiltere gibi fransa, italya gibi ülkeler vardı. 100 yıl önceden bahsediyoruz. adam telgrafla yurdun dört bir yanını örgütlemiş, komuta etmiş.

    4- atatürk en ufak fırsatı bile değerlendirip, tek adamlığını sağlamlaştırmış.

    vahdettin istanbul'da sarayında oturup ingilizlerin kendisi hakkında ne yapacağını düşünürken, enver paşa batum'da harekete geçmek için mustafa kemal'in başarısız olduğu haberini beklerken çok zor olmasa gerek atatürk'ün tek adam olması.

  • hopper'ın en meşhur tablolarından biri. sokaklar boş, perdeler kapalı, birbiriyle hiçbir şekilde iletişime geçmeyen insanlar... ne bakışlar kesişir ne biri diğerine dokunur... tablodaki bireyler izolasyon içerisinde birbirlerine yabancı oldukları gibi izleyiciye de yabancılar. barın bir kapısı yok dolayısıyla içeriye dahil olamıyorsunuz. öyle dışarıdan izliyorsunuz sadece. tablodaki en sıcak mekan haliyle sizin için de soğuk bir yalnızlığa dönüşüyor. hopper yine dokunmadan tenimize işliyor...

  • trafik uygulamasında bir araç durdurulur, arabada ak parti demre ilçe başkanının torunu vardır. polisler ile tartışır.

    sonuç olarak 11 polis demre'den başka ilçelere sürgün edilir. bu ülkede kimse işini kanunlara göre yapamaz hale geldi. insanlar korku imparatorluğu altında o kadar ezildi ki, bırakın konuşmayı nefes almaktan korkar hale geldiler. sürgün edilmek madden ve manen çok zordur. allah yardımcıları olsun.

    (bkz: https://twitter.com/…?s=21&t=wvg9tzpxv8e1dqige1iz4g)

  • daha adil bir dünya mümkün kitabını finalistlere sokmadığı için oy kullanmaya gerek bile görmediğim anket. kimlere hizmet ettiği belli.